Prof. Dr. İdris Bostan’ın 25 yıllık bir çabaya dayanan araştırmaları, açık ve kesin bir biçimde ortaya koyuyor ki, Türkler asla sırtlarını denize dönmemişler ve Osmanlı denizciliğinin boyutlarını uluslararası bir düzeye taşımışlardır.
Erhan Afyoncu, İdris Bostan ile konuştu ve Popüler Tarih için, Bostan’ın şu sıralar piyasaya çıkan kitabının can alıcı noktalarını öne çıkardı...
Tarih boyunca, Türklerin hep denizlerden uzak kaldığı anlatılır. Bunun nedeni, denizcilik tarihimizle ilgili fazla araştırma yapılmamış olmasıdır.
Osmanlı denizciliği konusunda 25 yıldır arşivlerde araştırmalar yapan ve bu alanda, dünyadaki birkaç uzmandan biri olan Prof. Dr. İdris Bostan’ın Nisan 2005’te Bilge Yayınları arasında çıkan ‘Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri’ isimli yapıtı, denizciliğimize nasıl da haksızlık ettiğimizi, bilgi ve belgelerle ortaya koyuyor.
Prof. Dr. İdris Bostan, araştırmalarına dayanarak, Osmanlıların Akdeniz’deki bütün gelişmeleri takip ettiklerini ve en büyük gemileri inşa etmekte hiç de zorlanmadıklarını ortaya koyuyor.
İdris Bostan’ın da altını çizdiği gibi, 1571 İnebahtı, 1770 Çeşme ve 1827 Navarin deniz muharebelerinde, Osmanlı donanmasının tamamının imha olduğu mağlubiyetlerden sonra bile, çok kısa sürelerde eskisinden geri kalmayacak yeni donanmaların inşa edilmesi, Osmanlı denizciliğinin gücünü gösteriyor.
Osmanlı denizciliği konusundaki yüzlerce desen, resim, gravür ve minyatürle bezenmiş ‘Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri’ adlı yapıtıyla denizciliğimize farklı bir bakış açısı getiren Prof. Dr. İdris Bostan, kitabının Önsöz’ünde şu çok çarpıcı satırlara yer veriyor:“İmparatorluğun son dönemlerine kadar, gemi inşa sanayiini kendi imkânları ile yürütmeyi başaran Osmanlıların, çağdaşı devletlerin hiçbirinde görülmeyen bu üstünlüğü bile henüz yeterince incelenmemiştir.”
Bu tespitin sahibi Prof. Dr. İdris Bostan ile, Türklerin dünya denizlerindeki macerasını konuştuğumuzda, kendisine ilk sorumuz, “Türklerin tarih boyunca denizlerden uzak kaldığı anlatılır. Bu konuda neler söylersiniz?” şeklinde oldu.
İdris bostan’ın yanıtı ise şöyleydi:
“Türklerin denizlerle karşılaştığı ilk önemli dönem, Anadolu’yu yurt edindikleri ve özellikle Batı Anadolu’ya ulaştıkları 11. Yüzyıl’a kadar gitmektedir. Çaka Bey’in Ege’deki faaliyetleri bu sıralarda başlamıştır.
Selçukluların Sinop’ta ve bugüne intikal eden Alâiye, yani Alanya’da tersaneler kurmaları, Karadeniz ve Akdeniz’e yönelik faaliyetleri, Venedik ve Ceneviz’e verdikleri ahidnâmelerle sahillerdeki deniz ticaretini himayeleri altında tutmaları ve “emîrü’s-sevâhil, reisü’l-bahr” gibi denizcilik unvanları kullanmaları, denizlere olan ilgilerini göstermektedir.
Yine Anadolu Türklerinin, Karadeniz’e, kuzeyde bulunan denize, yön belirten ‘kara’ kelimesini kullanarak Karadeniz; batıda bulunan denize yani bugünkü Ege’ye ‘ak’ kelimesini kullanarak Akdeniz demeleri denizlere ilgilerinin bir başka ifadesidir.
Selçuklulardan sonra Menteşe, Aydınoğulları ve Karasi beylikleri gibi sahil beyliklerinin varlığı, Türklerin denizlere ilgisinin sürdüğünü göstermektedir.
Osmanlıların, bu gelişmeler üzerine bina ettikleri denizciliklerinin sınırlarını aşarak Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint denizlerine ulaşmaları, hiç de küçümsenmeyecek bir husustur.
Özellikle Akdeniz’de karşılaştığı İspanya, Venedik, Ceneviz, Fransa ve Malta gibi denizci devletlerden oluşan Müttefik Hıristiyan Güçleri’ne karşı tek başına mücadele edebilmesi ve Akdeniz’i de dünyanın en önemli devletlerarası ticaret merkezi haline getirmesi, dünya denizciliği bakımından da önem taşımaktadır.
Bu durum Osmanlı’yı; Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’nde Portekiz karşısında, sonraları da Hollanda ve İngiltere karşısında söz sahibi yapmıştır.
Neredeyse bütün Osmanlı sahillerinin tersane ve liman şehri haline gelmesi, bazı stratejik nehirlerde donanma bulundurulması ve tersaneler kurulması, Akdeniz’de Cezayir, Tunus, Trablusgarb, İskenderiye, Kıbrıs, Rodos, Sakız, Midilli ve İnebahtı’da; Kızıldeniz’de ise Süveyş, Cidde, Moha ve Aden’de; Basra Körfezi’nde de Basra gibi eyalet ve sancaklarını birer deniz üssü ve filosu olarak teşkil etmesi; Karadeniz’in tamamını yüzlerce yıl sadece iç ticarete açık tutması gibi hususlar dikkate alındığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı zamanda bir deniz imparatorluğu olduğu fikrini doğrular.”
İdris Bostan’a, “Osmanlı padişahları denizciliğin gelişmesi için neler yaptılar?” diye sorduğumuzda ise, şu yanıtı aldık:
“Osmanlı padişahları içinde, stratejik olarak denizlere ilgi gösteren ilk padişah Yıldırım Bayezid’dir. Gelibolu’yu bir deniz üssü olarak organize ettikten sonra, süratle kadırgalar inşa ettirmiş, Çanakkale Boğazı’ndan geçişi kontrol altına almıştır.
Fatih bu politikayı devam ettirerek Taşöz, Limni ve Midilli’yi almış ve Sakız’ı vergiye bağlamıştır. Donanmasındaki gemilerin sayısını artırarak süratle Karadeniz ve Akdeniz’e yönelmiş, Kuzey ve Güney Karadeniz kıyılarını ele geçirdikten sonra, Orta Akdeniz’e doğru ilerlemiş, Otranto’ya asker çıkarmış, Rodos’u kuşatmış ve denizlerde varlık gösteren ‘denizci gaziler’ bu dönemde görülmeye başlanmıştır.
II. Bayezid devri, imparatorluk donanmasının alt yapısının kurulduğu dönemdir. Bir taraftan tersaneler kurulup geliştirilmekte, diğer taraftan denizlerde düzenli devlet donanması yanında, gayr-ı nizâmî denizciler faaliyet göstermektedir. Bu döneme ‘deniz gazileri’ de dediğimiz gönüllü reisler damgasını vurmuştur.
“Hakanü’l-bahreyn” olan Kanunî’nin politikaları Osmanlı denizciliğinin boyutlarını uluslararası düzeye taşımıştır. Artık mücadele Orta ve Batı Akdeniz’de yaşanmaktadır. Osmanlı donanması İspanya’ya karşı Fransa’ya yardım için sefere çıkmaktadır...
Çok geçmeden Akdeniz’i aşarak Faslı korsanlarla Atlas Okyanusu’nda görülen ve özellikle Güney İngiltere’yi hedef alan ‘Garp Ocakları’ denizcileri bölgenin en etkin unsurları olmuşlardır.
Ayrıca, Uzakdoğu ve Hindistan’daki Müslüman devletlere Hind Denizi’nde yardım eli uzatan, ticarî ve dinî amaçlarla deniz güvenliğini sağlamakla sorumlu olan bir Osmanlı İmparatorluğu görülmektedir. 1538 tarihli ünlü Bender kitabesinde belirtildiği gibi Kanunî, “gemiler yürüden Bahr-i Frenk u Mağrib ve Hinde” bir sultandır artık.”
Daha sonraları da, Fernand Braudel’in de belirttiği gibi, “16. Yüzyıl sonlarından itibaren, Akdeniz’de büyük devlet donanmaları merkezî üslerine çekilmiş, büyük deniz savaşları veya fetihler söz konusu olmamıştır” denebilir...
Şimdi biraz da kitabı tanıtalım:Prof. Dr. İdris Bostan’ın kitabının ‘Osmanlı Deniz İmparatorluğu’ başlıklı birinci bölümünde, denizlerle tanışmamızı, Osmanlı-Venedik rekabetini, beylikten imparatorluğa gelişen Osmanlı denizciliğini, ‘deniz gazileri’ diye anılan Türk korsanlarını, Dârü’s-Sınâ’a denilen Tersâne-i Âmire’yi, hakanü’l-bahreyn, yani denizlerin hakanı Kanunî Sultan Süleyman’ın Osmanlı denizciliğine katkılarını, Barbaros Hayreddin Paşa’yı, Preveze Deniz Muharebesi’ni, Malta Kuşatması’nı, Türk denizciliğinin büyük başarısı olan Kıbrıs’ın fethini, İnebahtı Deniz Muharebesi’ni anlatıyor.
Yapıtın ikinci bölümünde ‘Kadırgadan Kalyona’ başlığı altında, 17. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Osmanlı gemi teknolojisinin gelişimi, 24 yıl süren Girit Seferi’nin Osmanlı gemi teknolojisine tesirlerini, kalyonun yükselişi, Mezemorta Hüseyin Paşa, 1770 Çeşme Muharebesi, Osmanlı Bahriyesi’nde modernleşme çabaları, Akdeniz’de Fransa’ya karşı Osmanlı-Rus-İngiliz ittifakı ve 1827 Navarin baskını ele alınıyor.
Kitabın en önemli bölümü olan üçüncü bölümde, Osmanlı donanmasındaki baştarda, kadırga, mavna, kalyata, firkate, pergandi, karamürsel, palaşkerme, şayka, şehtur, melekse, geç gemisi, celiyye, kancabaş, kırlangıç, üstüaçık, işkampoye, tonbaz, aktarma, çekeleve, çamlıca, çete kayığı gibi kürekli gemiler anlatılıyor. Dördüncü bölümde ise, göke, barça, ağribar, kalyon, bartun, karavele, firkateyn, kapak, korvet, brik, şalope, şehtiye, uskuna, kotra, pink, gulet gibi yelkenli gemiler ele alınıyor. Osmanlı donanmasında kullanılan gemiler, gemilerin özellikleri, nerelerde nasıl inşa edildikleri, kullanılan malzemeler, Osmanlı arşiv belgelerine ve kütüphanelerde bulunan gemi resim ve minyatürlerine dayanılarak anlatılıyor.
Populer Tarih Dergisi
Friday, March 23, 2007
Osmanlı'nın Denizlerdeki Gucu
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment