Sunday, March 11, 2007

Çanakkale Savaşı

DÜNYA SAVAŞI'NDA OSMANLI iMPARATORLUĞU

I.Dünya Savaşı Osmanlı'nın istemeden de olsa girdiği büyük bir savaştır. İtilaf Devletlerini oluşturan İngiltere, Rusya gibi ülkelerle Almanya'nın sanayi devriminden sonra hızlanan büyüme ve kaynak bulma arayışının bir sonucu olan bu savaşta tüm gözler Osmanlı'nın üzerine dikilmiş paylaşılma ümidiyle hayaller kurulmuştur.

Çok kötü bir ekonomi ve henüz yeni çıktığı Balkan savaşının verdiği yorgunlukla acz içinde yönetilen ülkenin kendini bu savaşın içinde bulması çok da zor olmadı.

• I.BÖLÜM " SAVAŞTAN ÖNCEKİ DURUM "

1.) MEMLEKETİN GENEL DURUMU

1914'lü yıllarda Osmanlı, Avrupalıların deyimiyle Doğunun " Hasta Adam" yorgun ve halsizdi. 1. Dünya Savaşı'na girecek durumda değildi. Daha yeni çıktığı Balkan Savaşının yaralarını saracak zaman bile bulamamıştı. 1911 Trablusgarp ve 1913 Balkan muharebeleri yenilgileri Osmanlı'nın adeta belini bükmüş ve kendisine gelmesi çok zor olan bir süreç içerisine girmesine neden olmuştur.

Genç Türklerin iktidara geldiği 5 yıl içinde büyük toprak kayıplarına uğramıştı.örneğin; " Bulgaristan bağımsızlaşmış, Selanik, Girit, Ege Adaları Yunanistan'a kaptırılmıştı. İtalya Trablusgarb'ı ve Oniki Ada'yı ele geçirmiş; İngiltere Mısır üzerine protektora ilanının ardından Kıbrıs'ı ilhak etmişti. "

En değerli ordularını bozgunda kaybetmiş; kucak dolusu paralar ödenerek dışarıdan satın alınmış silah top cephane ne varsa onlarda ekim ve kasım ayının çamurlu, yolsuz Rumeli topraklarında düşmana terkedilmişti. Koca imparatorluk çağın, sanayi devriminin, bilim ve teknolojinin çok gerilerinde kalmış: zengin Avrupalıların kapitülasyon denen ekonomik ve mali boyunduruğu altında ezikti.

Ülkede ne sanayi denebilecek bir tesis, ne de tam anlamıyla yapılan bir tarım vardı. Gaz yağından iğnesine, silahından mermisine her şey için dışa bağımlı olan memlekete ne düzgün bir yol,ne bir liman, ne de fabrika vardı. İhmale uğramış insanları fakir ve okutulmamış, devlet yönetimi çürümüş hazinesi tamtakır olmuştu.Çürümüş ,hazinesi tamtakır olmuştur " Bir yıl öncesinden beri Alman askeri Türk ordusunda geniş ıslahat yapmış fakat Balkanlar'daki yenilgiler büyük zarar getirmişti.

Bir çok bölgelerde asker aylardan beri maaşını alamamış, orduda moral kalmamıştı. Donanmada mutsuz ve demode bir haldeydi. Çanakkale'deki Garnizon perişandı. Silahları ise çağdışı idi.

2.) HÜKÜMETİN GENEL DURUMU

Siyasal durum ise tam bir karmaşa idi. " İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan Genç Türkler, 1909'da padişahı tahtan indirerek pek çok çevrede özellikle aydın çevrede tam bir destek kazanmıştı." Ama 5 yıllık savaş ve iç bunalımlar gereğinden de fazlaydı. İmparatorluğun derme-çatma hükümeti bir başka hükümeti iş başına getirerek kuvvetlenmek, durumu düzeltmek imkanı kaçırmış; Genç Türklerin enerjileri kendi başlarını kurtarmanın umutsuz ve yalın mücadelesinde tükenmişti.

Artık ne demokratik seçimlerden, ne özgürlükten, ne bütün ırkların eşitliğinden ne de hilal altında birleşmeden bahseden yoktu.

Mali yönden hükümet iflas etmiş: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri dönülmüştü.

"Bağdat ve Kudüs gibi dış eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı.Her an herhangi bir aşiretin bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü."

Durum böyle olunca yani istikrarsız politikalar ardı arkasına uygulamaya devam edince İttihat ve Terakki yönetimi de gittikçe halkın gözünden düşmektedir. Çünkü politik durum tam bir keşmekeşti. İttihat ve Terakki'nin iktidara gelişi ile Sultan Abdülhamit'in tahtan indirilmesi önceleri dünyanın her yerinde olduğu gibi memleket içindeki çıkarcı çevrelerde iyimserlikle karşılanmıştır. Ancak aradan geçen beş yıl zarfında olup bitenler İttihat ve Terakki'ye oldukça sarsmıştır.

" Jön Türkler'in mücadeleleri politik bir kavga haline gelmiştir. Artık ilk günlerin parlak sözlerinden, serbest seçimlerden, daha öncede belirttiğimiz gibi imparatorluğu meydana getiren çeşitli din ve milliyetteki unsurların eşitliğinden bahseden yoktu"

MUHALEFET

" İlk yıllarda muhalefet hemen hep Ayan Meclisi'nde görülmekte olup, bu yolda en ileri giden "Ahmet Rıza"dır. Mebuslar ise İttihat ve Terakki'den olmaları dolayısı ile başlangıçta pek sessiz duracaklar ve sonlara doğru kınayıcı olmaya başlayacaklardır.

II. BÖLÜM "I. GENEL SAVAŞIN BAŞLAMASI"

• 1.) SAVAŞ SIRASINDA OSMANLI HÜKÜMETİNİN İZLEDİĞİ POLİTİKALAR

Dünya kaçınılmaz bir paylaşım savaşına doğru yönelirken, Osmanlı İmparatorluğu da bu savaşın yanında sessiz yada başka bir değimle tarafsız kalmayacağını fark etmişti. Çünkü taraflardan hangisi kazanırsa kazansın Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden paylaşımı kaçınılmaz bir şekilde ortaya konacaktı. Bu durumda yapılabilecek en doğru hareket "ölünecekse savaşarak ölmek" sözünde özetlenebilirdi. Bu da yandaş aramak onunla birlikte savaşa girmek demekti.

Halk ve İttihatçı üyeler Osmanlı'nın I.Dünya Savaşı gibi diğer bir savaşa girmesi taraftarları değillerdi. Bu arada alman Ordusu üyeleri askerimizi eğitmeye başlamışlardı.

İttihatçılar Almanya yerine İngiltere ve Fransa'ya yakınlık duyuyorlardı. Almanya sadece Enver Paşa ve diğer subaylara yakın geliyordu. Çünkü, Almanya'da eğitim görmüşlerdi. Almanlar da ittifakda çok istekliydi.

"İngiltere'nin parası vardı. Denizlere hakimdi. Fransa ve Rusya onunla beraberdi. Ancak İngilizler bizimle ittifak konusunda istekli değillerdi. Çünkü Genç Devrimcilerin hükümetini ciddiye almıyorlar, onların her an düşürülebileceklerinden korkuyorlardı. Genç Türkler Londra'ya Türk-İngiliz anlaşma teklifiyle geldiklerinde bu sebeple atlatıldılar".

Görüleceği üzere İngiltere, Genç Türkler'in iktidarına güvenmiyor ve onlarla ittifak yapma teklifini reddediyordu. Ancak durum böyle olmasına karşılık Osmanlı üyelerinden Hakkı Paşa, İngiltere ile problemli konuları halletmek ve ittifaka zemin hazırlamak amacıyla Londra'ya gönderilmiştir.

Müzakerelerde " Basra Körfezi ve Güney Arabistan'da karşılıklı nüfuz bölgeleri belirlenmiştir. Fırat ve Dicle nehir taşımacılığı imtiyazı İngiliz şirketlere verildiği gibi Bağdat ve Basra mahalli tren inşa imtiyazı da İngilizler'e bırakılmıştır. Bunlara karşılık İngiltere iktisadi kapitülasyonlardan-diğer devletler de onaylarsa- vazgeçmeyi ve Bağdat demiryolunun Basra'ya uzatılmasına itirazını geri alacaktı."

Diğer yandan Balkan savaşları sırasında edinilen borçların tasfiyesi ve yeni borçlar için Maliye Nazırı Cavit Bey, Fransa'da faaliyettedir. Fransa da tıpkı İngiltere gibi borç yanında kapitülasyonlardan vazgeçmeye ancak diğerleri vazgeçerse razı olacağını belirtmiştir.

"Son bir çare olarak 1914 Mayıs'ında Rus Çarı yaz tatili için Kırım'a geldiğinde Talat Paşa ziyaretine giderek ittifak teklifinde bulunmuştur."

Rusya'nın o dönemdeki askeri gücünden bahsetmek gerekirse ordusunun çok güçlü ve disiplinli olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Ancak sanayii beklenmedik bir süre alan siper savaşı için gerekli olan bolca cephaneyi ve ağır obüs toplarını yeter ölçü ve zamanda yetiştirecek derecede gelişmemişti. Bu bakımdan ise İngiltere ve Fransa geri durumdaydılar. Bunun yanında Rusya'nın en işlek liman ve demiryolları Karadeniz ve Baltık Denizi'ndeydi . Bu Rusya'nın birinci yoluydu. Bu yolu açıp kapamak Türkiye'nin elindeydi.

" Bu yol açık olsa hem Rusya demiryollarının cephe hizmeti dolayısıyla kuzeye, Petrograd'a yeter ölçüde taşıyamadıkları Ukrayna buğdayını ihraç edip döviz sıkıntısını hafifletir ve Amerika'dan aldığı silah ve cephane ile sonsuz kalabalıklarını yeni savaş kurallarına göre donatabilirdi."

Osmanlı Hükümeti için boğazları kapalı tutmak gerekli bir siyasaydı. Seferberlik de zorunluydu. İttihat ve Terakki büyüklerinde ne diplomasi, ne yönetim, ne de genel siyasa bakımından bir iktidar yoktu.

Bunu 5 yıl boyunca ( 1909-1914), imparatorluğu öncekileri çok aşan sonsuz ayaklanmalar içinde bunaldıktan sonra kendi istekleriyle savaşa girmiş; onu alabildiğince kötü yönetmiş, yenilince Almanya'ya kaçmış ; orada da rahat durmayıp Anadolu'nun milli mücadelesine binbir güçlük çıkarıp onu baltalamaya çalışmış olmakla göstermişlerdir. Yetenekli oldukları tek yön komitecilikti. Bu gibi kimselerin yerinde gerçek devlet adamları bulunsaydı Boğazlar kapalı olarak uzun bir süre geçirilebilirdi. "Osmanlı'nın savaşa katıldığı Ekim 1914'te karşı taraf Boğazlar'ı açmamız için baskıda bulunmaya başlamıştı."Ancak ne ilginçtir ki savaş sırasında Boğazlar'ı açma konusunda aceleci davranmışızdır.

"1914 sonlarında İngiltere'de Çanakkale saldırısı düşünüldüğü sırada esas amaç Rusya ile kolay ve verimli bir yoldan bağlantı kurmak olmayıp Osmanlı'yı en can alacak noktasından tehdit ederek onun Mısır'a kuvvet göndermesini ve daha sonra da Sarıkamış vuruşmaları sırasında Rusya'ya aşırı baskı yapmasını önlemekti. Buna göre Osmanlı'ya karşı Boğazlar'dan geçit vermesi için baskı ancak 1915 başında veya yazında başlayabilir ve diplomasi kuralları gereğince nota alıp vermeleriyle daha birkaç ay kazanabilirdi."

Hele savaşa kendimiz değil, 3 düşman devlet başlamış olurdu ki bunun "kıyılanlar" dünyasında önemi büyük olurdu. İngiltere Hükümeti de bundan çekiniyordu. Bu yol tutulacağına Talat, Enver, Cemal takımı İslam alemini ayaklandırmak "Turanı kurtarmak ve buna benzer hayallerle savaşa katılmaya kararlı idiler. Bu anılan üçlüden en hırslı ve bilinçsizi Enver Paşa idi. Ordu ve donanmayı gitgide daha büyük ölçüde Almanlar'ın eline vermişti ve bunlar Üçlü Anlaşma devletleriyle aramızdaki gerginliği arttırmak ve Osmanlı subayları arasında savaşa katılma isteğini yaratmak ve arttırmak için her ne olanaklı idiyse onu yapıyorlardı. Enver Paşa'nın düşüncesine göre Almanlar, savaş çıkacak olursa Osmanlılar aleyhine genişlemeye kalkışacaklardı. Özellikle hala Ermeni terörizminin ve kışkırtmacılığının sürdürüldüğü doğuda bu kesindi. Rusya ise üçlü anlaşma içinde olduğundan İngiltere ve Fransa'dan yardım beklemek güç olacaktı. Diğer yandan Almanya'nın Ortadoğu'da toprak sorunu yoktu. "Almanya'nın stratejik çıkarları Ruslar'ın daha fazla ilerlemesini önlemekte yatıyordu. Müttefiki Avusturya uzun süredir Osmanlı topraklarına göz dikmişse de Bosna ve Hersek'i almakla karşısına çıkan azınlık sorunlarını topraklarına yeni İslav toprakları katarak arttırmak istemeyecekti. Enver Paşa'nın düşüncesine göre Alman taraftarı olmak Osmanlı çıkarları arasında çok daha önemliydi. Çünkü eğer Osmanlı , Almanya yanında savaşa katılacak olursa Rusya'nın içinde olduğu itilaf grubu Balkanlar'daki ilerleyişine bir son verecekti. Ayrıca o günkü şartlar göz önüne alınacak olursa Osmanlı'nın Almanya'dan başka yandaşlara da ihtiyacı vardı. Bunlardan Bulgaristan ile ittifak gayretindeydi.

" Osmanlı'nın savaşa girmesinden önceki 4 ay içinde dış politika tek gayreti Bulgaristan'ı ittifaka çekebilmek için Talat Bey ve Halil Bey , Sofya'ya giderek Bulgar yetkilileriyle gerekli temasları yapmışlardı. Bulgar'lar ise Bulgaristan'daki Rus yanlılarının karşı hareketinden korkuyorlardı. Bu arada kuzey komşuları olan Romanya'nın da Alman yandaşları arasında olmasını istiyorlardı. Böylece kuzey sınırı güvence altına alabileceklerini hesaplıyorlardı. Bunu sağlayabilmek için Talat Bey'le Halil Bey Romanya'ya gittiler. Romenler tarafsızlık garantisi verdiler." Bu anlaşmayla kuzey sınırımız güvence altına alınmış; en azından muhalif ülkeden kurtulmuş oluyorduk.

Şimdi en önemli sorun Almanya ile yapılacak ittifakın şartları ve uygunluğu konusuydu. Almanya ile bağlantılardan sadece Enver Paşa ve Sadrazam Halim Paşa haberdardı. Bu da padişahın iktidarının ne kadar zayıfladığının bir göstergesi idi. Sonunda anlaşma yapılmaya karar verildi. " Anlaşma, Avrupa'da savaş başladıktan sonra 2 Ağustos 1915'de imzalandı."

"Cemal Paşa anılarında Almanya ile akdin savaştan önce yapıldığını söyler. İttifak muahidesini hazırlayanlar Sadrazam Said Halim, Harbiye Nazırı Enver Paşa , Dahiliye Nazırı Talat ve Meclis-i Mebusan reisi Halil Bey'lerdir. Cemal Paşa henüz Fransız yanlısı olduğu için kendisine haber verilmemiştir."

Evet anlaşma görüldüğü gibi taraftar olan yani Alman yanlısı olan kimselerin isteği sonucunda imza edildi. Anlaşma bazı maddeleri içeriyordu.

Buna göre 28 Temmuz'da Sırbistan'a savaş ilan eden Avusturya'ya Almanya'nın yardımı Rusya'ya karşı bir savaşa yol açarsa Osmanlılar Mihver Devletlerini desteklemek için müdahale edecekti. Almanya da buna karşılık Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olacaktı.

Şimdi hükümet liderlerinin başlıca sorunları kamuoyuna ve toplantıda bulunduğu sürece anlaşmaların Mebuslar Meclisi'nce onaylanması gerektiği hükmüne karşın imzaladıkları anlaşmayla imparatorluğa yüklenen yükümlülüklerin nasıl yerine getirileceği idi. Anlaşma hükümlerine yine dönecek olursak;

" Sait Halim Paşa Almanya'dan Ege Adaları ile Batı Trakya'yı istiyor;Yunanistan ile Bulgaristan'a başka yerlerden toprak ödünü verilmesini öneriyordu; Batı cephesindeki durgunluk ve Ruslar'ın doğudaki zaferleri Osmanlı barış yanlılarının durumlarını güçlendiriyor; Enver Paşa'yı ise köstekliyordu. 7 Eylül'de kapitülasyonların kaldırılması özellikle itilaf devletlerinin ekonomik çıkarlarına büyük bir darbe indirilmesine sebep oluyordu. Almanya ile imzalanan antlaşma, içerisinde ve hatta sarayda bazı duraksamalara yol açmışken, Enver Paşa bir Bakanlar Kurulu kararı almak gereğini bile duymadan hemen aynı gün seferberlik emrini vermiştir."

Hükümet de yine aynı gün Mebuslar Meclisi'nin kapatılması için padişahtan aldığı onayı yürürlüğe koymuş ve devlet borçlarının ödenmesinin ertelendiğini ilan etmiştir. İstanbul'da bu gelişmeler olurken Alman Genel Kurmay Başkanı Moltke Dışişleri'ne gönderdiği yazıda;Türkiye'nin Rusya'ya derhal savaş ilan etmesini ister.

Osmanlı Genel Kurmayı savaşın nasıl gelişeceğini hiç beklemeden Almanya'nın yanında yer almak için hazırlıklara başlarken, Alman Genel Kurmay'ı da Çarlık Rusyası'na ve Müslüman İngiliz sömürgelerine harekete geçmek olarak saptamıştı.

Alman gemileri Çanakkale Boğazı'na doğru yol alırken Osmanlı hükümeti, İngiltere ve Fransa elçilerine, salt vatan topraklarını korumak amacıyla seferberlik ilan edildiğini söylemiş; Sırp hükümetine de savaşta yansız kalacağını bildirmişti.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Sultan Mehmet Reşat'ın bu anlaşmadan haberi yoktu. Bu durum padişahlık makamının devre dışı bırakıldığını gösteriyordu.

O dönemde iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi'nin öncü kadrosu, yapısı itibariyle silik ve sessiz bir kişiliğe sahip 72 yaşındaki ihtiyar padişah Mehmet Reşat'ı görüldüğü üzere bir kenara itmiş; dilediğince iş görmekteydi.

Yine anlaşmada belirtildiği üzere " Osmanlı-Almanya- Avusturyalılar arasında 8 maddelik bu gizli anlaşmanın 2. maddesi gereğince Rusya'nın Almanya ve Avusturya ile savaşa girmesi halinde Osmanlı imparatorluğu da müttefiklerinin yanında Rusya'ya karşı savaşa girecekti. Halbuki Rusya ile Almanya ve Osmanlı yönetiminin haberi olmadan Avusturya arasında savaş imzadan bir gün önce başlamıştı."

Bu anlaşma dahilince Osmanlı'nın savaş hazırlıklarını bitirene kadar tarafsızlığını koruması kararına varıldı ve anlaşma bütün dünyadan gizlendi.

"Osmanlı hükümeti 2 Ağustos 1914 günü " silahlı tarafsız" lığını ilan etti ve ertesi günü yani 3 Ağustos'ta seferberlik uygulamasına başladı " İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı devletine tarafsız kalmasını, böylelikle toprak bütünlüğünün korunacağını garanti etmişlerdir.Ancak Osmanlı bu sözlerin tutulmayacağını bildiği için pek aldırış etmemiştir.

Hükümet , meclisin muhalefetini önlemek için kasıma kadar tatil ederken basına da sıkı bir sansür uygulamasına başlamıştır.

"Buna mukabil 2 Ağustos'ta İngiliz parası ödenerek İngiliz tersanelerine sipariş edilmiş olan " Reşadiye ve Sultan Osman "adlı iki savaş gemisine el koymuştur.

Bu arada Enver Paşa'nın 5 Ağustos'ta Ruslar'a bir teklifte bulunduğu görülmektedir. Buna göre "Kafkaslar'daki Osmanlı orduları çekilecek , Balkan Devletleri Rusya'ya savaş açarsa onlara karşı kullanmak üzere Osmanlı Devleti Rusya'ya bir ordu tahsis edecek, Alman askeri heyetini topraklarından çıkaracaktır. Bunlara karşılık Osmanlı yönetimi meridyen hattına kadar Trakya'dan arazi ve Adalar Denizi'ndeki adalarını istemiştir. Ayrıca Rusya ile 10 senelik bir savunma işbirliği yapacaktır." Fakat bu anlaşma teklifleri kabul edilmemiştir.

Ağustos'ta Cemal Paşa İngilizler'e yeniden anlaşma önerdiğinde aldığı cevap: "Osmanlı devletinin harbe girmesini istemiyoruz. Sizden istediğimiz kat'i bitaraflıktır. Gerekirse toprak bütünlüğünüz için müşterek bir senet verebiliriz." olmuştur.(20) Durum açıktır. Herhangi bir ittifaka girmeyecek Osmanlı Devleti'ni, Almanya'yı yendikten sonra istedikleri gibi paylaşacaklardı. Ancak Osmanlı'nın Almanya safında savaşa girmelerinden endişelendikleri için oyalama safında hareket etmişler, elden geldiğince tarafsızlık durumunu devam ettirmeye çalışmışlardır. Yani görüldüğü üzere İtilaf Devletleri Osmanlı'ya sundukları önerilerle onu önce tarafsız kılmak ardından da aralarında paylaşmak amacındadırlar.Osmanlı'nın savaşa girmesini kimi kesim isterken kimileride hazırlıklı olmadığı gerekçesiyle karşı çıkmışlardır.

Bunlardan " Cavit Bey savaşa Almanya yanında girmeye karşı çıkanlardandır. Çünkü örneğin mason locasının tutumu, sürekli ilişki içinde bulunan finans çevreleri vb. nin etkisi buna sebeptir.

Talat Bey'in ise savaştan yana olduğunu görüyoruz. Enver Paşa da olaya ne ölçüde "şövalyeci" bir tutumla, geleceğin ünlü serdarı olma rüyaları içinde bakıyorsa, Talat Bey de sezgilerinin uyarısı ile kaderci bir yaklaşımla son çırpınışı ve savaşımı Türk'e yaraşır bir biçimde yapmak açısından savaş istiyordu.

Cemal Paşa da savaşı istemektedir. Bunlardan Sait Halim Paşa ise kırgındır. Çünkü açık bir şekilde istifa edeceğini sadrazamdan habersiz böyle eylemlere girişilen bir yerde hükümet başkanı olarak kalmanın anlamı olmadığını söyledi.

Fakat Talat Bey ve diğerleri buna bir çözüm bulunacağını söyleyerek istifasını geri aldırmışlardır."

2.)OSMANLI HÜKÜMETİ'NİN SAVAŞA GİRİŞİ

Her ne kadar Osmanlı Hükümeti yönetimi ve bilhassa savaşa taraftar olmayan Sadrazam Halim Paşa, Maliye Nazırı Cavid Bey ve diğer üyeleri yapılan anlaşmanın savunma amaçlı olduğunu iddia etseler de Almanya'nın hemen ertesi günü Osmanlı'ya savaşa girme zemini hazırlamaya başladığı görülmüştür.

" 3 Ağustos'ta da Fransa'ya ve sömürgelerine karşı faaliyet için Akdeniz'de bulunan Goben ve Breslau zırhlılarına hemen İstanbul'a gitmeleri emri verilmiştir. İngiliz'lerin peşinden geldiği gemiler önce İzmir'e 10 Ağustos'ta da Çanakkale'ye gelmişlerdir. Hükümetin bilgisi haricinde Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın özel izniyle Boğazlardan geçmişlerdir."

Gemilerin boğazlardan geçişleriyle ilgili bazı spekülatif bilgilerde mevcuttur. Örneğin; Talat Paşa anılarında; Goben ve Breslav gemilerinin kasıtlı olarak Osmanlı'yı savaşa sokmak için Çanakkale'ye sığındıklarını kabul etmez. Çünkü "Bu iki gemi önce İtalya limanlarında bulunuyordu. İtalya tarafsız kalıp ta gemilerin karasularını belirli bir süre içerisinde terketmelerini isteyince Goben ve Breslav Akdeniz'e açılmak durumunda kalmışlardır. Cebelitarık ise İngiltere Deniz Kuvvetleri tarafından kapatılmıştır. Bu sebeple Akdeniz'de gidebilecekleri tek yer Almanya ile yandaş olan Osmanlı karasularıydı. Zaten peşlerindeki İngiliz donanması da onları bu yöne doğru itmekteydi." şeklinde bilgi verir.

Evet Osmanlı'nın savaşa girmesini ittihatçı üyelerden bir kısmı bazı sebeplerden dolayı istiyordu. Bunun sebeplerinden bazılarını daha önceki konularımızda belirtmiştik.İttihatçıların Osmanlı'yı harbe sokmak istemelerindeki diğer bir sebep de uzun süreceği muhakkak bir dünya badiresi boyunca askeri ,idare ve harp hali sayesinde mevkilerini muhafaza etmek ve birde bir ihtimalle Almanya galip geldiği taktirde muzaffer bir ülke nüfuzunu kazanarak iş başında gediklileşmektedirler.

Talat ve Cemal Beyler hatıralarında gemileri Enver'in içeriye aldığını yazarlar.

Ancak " Alman Sefiri Wangenheim hatıratında bu gemilerin meselesinin ittihatçılarla Almanlar arasında önceden kararlaştırılmış bir mesele" olduğunu yazmaktadır.

Evet hakkında bu nedenli farklı söylemler olmasına karşın var olan bir gerçek var ki o da gemilerin boğazlardan girerek I. Dünya savaşında yerimizi almamızı sağlamalarıdır. Ayrıca dikkatimizi çeken bir nokta da hükümetin bilgisi haricinde olayın olup bitmesidir.

Gemilerin Çanakkale Boğazı'na girişlerinin hemen ardından takip eden İngilizler'in 4 saat sonra boğaza geldiği göz önüne alındığında maksadın kısmen yönlendirme olduğu anlaşılmaktadır. Amaç Osmanlı'nın donanmasının güçlenerek boğazları tek başına Ruslar'a bırakmamalarını sağlamak düşüncesinden de kaynaklanmış olabileceğini söyleyebiliriz.

Gemiler boğazlardan geçtikten sonra İtilaf Devletleri yaptıkları tarafsızlık anlaşmalarına göre gemilerin 24 saat zarfında Türk karasularından çıkarılmasını ya da hemen silahlarından arındırılması gerektiğini bildirerek Osmanlı hükümetini protesto etmişlerdir.

Hükümet bunun üzerine Halil Menteşe Bey'in teklifi üzerine gemileri satın alma yoluna gitmiştir.

Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni bir an önce savaşa sokmak için uğraşmasının ardında beklediği yararlar:

• a) Kafkas Cephesi'ne Rus kuvvetlerinin önemli bir kısmını çekerek Almanya'nın Avusturya'nın doğu ordularının yükünü hafifletmek

• b) Süveyş kanalını kapamak veya hiç olmazsa orada büyük miktarda İngiliz gücünü meşgul etmek.

• c) Osmanlı hilafetinin manevi gücünü kullanarak İngiliz, Fransız sömürge müslümanlarını ayaklandırmak ve Rusya da müslümanları harekete geçirmek" olarak sayabiliriz.

Ayrıca Osmanlı'nın dini nüfuzundan da yararlanmayı düşünüyordu.

Sonunda Osmanlı da savaşa girmişti. Gemiler boğazdan geçtikten sonra mürettebatı başına fesler giyerek sanki Türk donanmasının denizcileriymiş gibi davranışlar yapmaya başlamışlardır. Bunun üzerine Alman Paşası Weber, Çanakkale Boğazı'nı kapattırdı. Bundan Türkler'in de haberi yoktu. Durumdan haberi olanlar yalnızca Enver Paşa ve kabine arkadaşlarıydı. Aynı zamanda bu durum diğer ülkeleri de telaşlandırmıştır.

Rusya'nın ise neredeyse hayat yolu kesilmişti.

"Birkaç hafta içinde Karadeniz'den gelen Rus buğdayı yüklü gemiler Haliç'te tutuldu. 29 Ekimde Goben ve Breslav Karadeniz'e açılarak Odessa Sivastopol ve Navrossis'de ki Rus tahkimatını bombardıman ettiler." Bunun üzerine 30 Ekimde İngiliz ve Fransızlar da Türkiye'ye karşı harekete geçti. Bu sıralarda Enver Paşa , Mustafa Kemal'i Sofya'ya Türk elçiliğine ateşelik görevine göndererek oradan uzaklaştırdı. Çünkü Mustafa Kemal Osmanlı'nın henüz savaşa girecek durumda olduğuna inanmıyordu. Bunun için henüz erken olduğunu düşünüyor; ayrıca Almanlar'a da güvenmiyordu. Mustafa Kemal savaş başladığını öğrenince Sofya'dan telgrafla aktif hizmete verilmesini istemiş, ancak Alman aleyhtarı olduğu için kabul edilmiyordu.

Kendisine haber gönderildiği zaman o zaten kendiliğinden işi bırakarak Türkiye'ye dönmeye hazırlanıyordu. Daha sonraları Çanakkale cephesinde gösterdiği başarı adını Türk dünyasına duyurmasına yardımcı olmuştur.

Rus limanları bombardıman edildikten sonra " Rusya fiilen 31 Ekim'de Doğu Beyazid'in kuzeyinden sınırı geçmiş , İngiliz'ler de ertesi gün Akabe'yi bombalamışlardır. 3 Kasım da Rusya; 5 Kasım da Fransa ve İngiltere Osmanlı'ya savaş ilan etmiştir. Osmanlı'nın karşı savaş ilanı ise 11 Kasım 1914 de yapılmıştır. Padişah V. Mehmet Reşat savaş ilanında 3 gün sonra 14 Kasım 1914 de "Cihad-ı Ekber"ilan etmiştir."

Cihat fetvasındaki amaç İngiltere, Fransa, Rusya, Sırbistan, Karadağ ve müttefikleri hakimiyet ve esaretleri altında bulunan müslümanları bu devletlere karşı ayaklandırmak; bu devletlerin müslüman tebaasından toplayacakları askerleri de Osmanlı Devleti ve müttefikleri Almanya, Avusturya ve Macaristan'a karşı harp etmekten vazgeçirmek olarak düşünebiliriz. Fakat sonucu açısından beklenilenin olmadığını söyleyebiliriz. Cihad fetvası istenilen sonucu vermediği gibi tesirsiz de kalmamıştır. İslam dünyasının hemen her yerinde bir heyecan dalgası uyanmış; Hindistan'da, Mısır'da, Trablus'ta, Çin'de, Rusya'da yer yer hadiseler, kıpırdanmalar ve kıyımlar görülmüştür.

"İngilizler bu devrede Sultan Hamid'i yıkarken Jön Türkleri göklere çıkarmışlardır; cihat fetvasından sonra ise "Bunların dinsizlerden oluştuğunu, halifeyi esir ettiklerini , kendilerinin onu kurtaracaklarını " ilan edip durmuşlardır. Ayrıca İngilizler, İngiltere Devletinin müslümanların hamisi olduğunu ve Müslümanları koruduğunu ifade edip durmuşlardır."

Sultan Hamid'in önceleri çok büyük gayretlerle hazırladığı birlik propagandası ondan sonra gelen ittihatçı kafalarıyla çok sarsılmış olmasına rağmen yine de tesirli olmuştur.

İngiltere Kralı V. George Türkiye'nin savaşa girmesinden bir hafta sonra Rus seferine "Konstantinapol'un sizin olması gerektiği ortada" demişti.Bir yandan da Dışişleri Bakanı, Ruslar'a boğazlar meselesinin Osmanlı İmparatorluğu barış istediği anda uyumlu bir çözüme bağlayacağını vaat ediyordu.

1914 Eylül'ü başlarında Donanma I.Lordu Winston Churchill,savaş işleriyle görevli Devlet Bakanı Lord Kitcher ve başta gelen kara ve deniz kuvvetleri danışmanları; yakında Türkiye'ye karşı girişileceği varsaydıkları savaş için bir büyük strateji tartışması yaptılar. Yapılabilecek operasyonlar listenin en başında zaten Kuzey Ege'de toplanmış olan güçlü filonun Çanakkale'yi zorlaması bulunuyordu.

15 Ocak 1915'te Londra'daki savaş konseyi sonunda "Hedefi Konstantiopl" olan bir deniz saldırısına karar verdi.Böylece Doğu cephesinde ikmalsiz kalan Rusya'ya yardım için yol açılmış olacaktı.Ama 18 Mart'ta boğaza gelmeye kakışan büyük gemilerin üçte biri batırılınca bu savaşla ilgili tüm kavramlar değişmişti.

9 Ocak 1916'da savaş konseyinin kararından hemen hemen 1 yıl sonra İngiliz birlikleri de sessizce Gelibolu Yarımadasını boşalttı.Böylece Gelibolu Osmanlı tarihinin en büyük savunma zaferi olmuştur.

Türklerin bu savaştaki kayıpları hiçbir zaman tam saptanamamış olmakla birlikte herhalde saldıran kuvvetlerin kayıplarının iki katı olmalıdır.Tahminen "İngilizler 213.980, Osmanlılar 120.000 ölü ve yaralı" vermişlerdir.

Osmanlılar,Ruslar'a ya da Mısır'a İngilizlere karşı harekata geçmek için cesaret buldular.Ruslar böylece İngilizlerden yardım alamayacaklardı.Bu da Mihver Devletlerinin morallerini bir hayli yükseltmişti.

Bu savaştan Enver Paşa,Harbiye Nazırı olarak zafer üzerinde hak iddia etmiştir. Ama gerçekte stratejik mevziler Liman Von Sanders'in emriyle düzenlenmiş ve yarımadanın burnunda Esat Paşa'ya adamları başarılı savaşlar vererek Anzaklar'ın içerilere sızmasını önlemişlerdi.Eğer bu savaştan bir halk kahramanı çıkacaksa o da Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal'e bu savaştan sonra 16.Ordunun Komutanlığı verilmişve Ruslara karşı savaşmak üzere Anadolu'ya gönderilmiştir.

Osmanlılar Çanakkale'deki savaşa düşmanları tarafından zorlanmışlardır.1915 ve 1916 yıllarının büyük bir bölümünde Rus Cephesi ve Kafkaslarda aynı durum söz konusu oldu.

Bu dönemde siyasal bakımdan Osmanlı yönetiminin karakterinde pek bir değişiklik olmamıştır; ancak sansürün ve polisin daha güçlendirilmesi doğal karşılanacak bir olaydı. Savaşın son haftalarına dek politikayı belirleyen Jön - Türkler oldu.Sait Halim Paşa 1917 Şubatına dek sadrazam olarak görevine devam etti.Bu tarihte zaten çoktan beri en etkin başkan olan Talat Paşa resmen onun yerini aldı.Bu arada Mehmet Paşa meşruti hükümdar olarak görevlerini yapmayı sürdürüyordu.

Bazı bakımlardan inanılmaz gibi görünse de Jön Türkler savaşın ilk üç yılı boyunca inkılap girişimlerini sürdürmeye çalıştılar.Müslüman hiyerarşik otoritesinin adım adım kısalması Said Halim Paşanın sadrazamlık dönemi sonundan doruk noktasına varmıştır. Savaşın tahminlerden fazla uzaması İttihatçı liderlerin kaçınılmaz olarak kendilerini Bab-ı Ali'den bağımsız olarak görmelerine sebep olmuştur.

Talat Paşa'nın 1917'de politik kontrolü eline almasından sonra Rusya'nın doğu Anadolu'yu işgali,kıtlık ve çiftçilerin askere alınmaları tarımsal üretimi önemli ölçüde azaltılmış;İstanbul ile diğer büyük kentlerde yiyecek kıtlığı baş göstermiştir.

Büyük vergi artışları,hükümetin muhalefeti ezmesi ve batı cephesinde Almanların kayıp verdikleri haberleri hükümetin yurtseverlik çağrılarıyla karşı koyamayacakları ciddi bir moral sorunu doğurmaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun savaş ilan etmemiş olmasına karşın Amerikanın da savaşa girmesinin büyük etkisi olmuştur.

İmparator II.Wilhelm'in 1917 Eylül ayında İstanbul'a resmen ziyareti ve veliaht Yusuf İzzeddin Efendinin daha sonra bu ziyareti iade etmesi bu etkiyi ortadan silemedi.

Bu dönemde yalnız Rus ihtilali bir umut ışığı oldu.Rusya ile Brest-Litowsk anlaşması sonucunda Doğu Anadolu'nun güvenliği sağlanmış ve Rusya savaştan çekilmiş oldu.

Enver Paşa'nın Kafkaslardaki zaferi diğer cephelerde tekrarlanmamıştı.İngiliz birlikleri Osmanlı içine girmeyi başarmışlardı. Sultan Mehmet Reşat 28 Haziran 1918'te ölünce yerine Abdülhamit'in en büyük oğlu VI.Mehmet Vahdettin geçti.

Vahdettin kardeşi gibi İttihatçı kuklalığını benimsedi.

"Sanki işaretlenmiş gibi tüm Müttefik devletleri bütün cephelerde birden saldırıya geçti.Irak'ta İngilizler kuzeye doğru işgallerini genişletiyorlardı.Kerkük 6 Mayıs'ta düştü. Osmanlı askerleri Altın köprüde dağıtıldılar.İkinci bir İngiliz kolu Dicle boyunca ilerledi.Osmanlı askerlerini zaman zaman dağıtarak sonunda ateşkesten hemen sonra Musul'u işgal etti.

23 Eylül'de Akka ve Hayfa işgalcilerin eline geçti.Halep ve Humus da birkaç gün sonra hiçbir direnme göstermeden düştü.Fransız filosu Beyrut'u işgal etti (6 Ekim). Osmanlılar yeni bir direnişte bulunmak için Adana'ya çekilirken arkadan Trablus ve İskenderun da düştü."

Bu kötü gidişat ta ki 30 Ekim 1918'te imzalanan Mondros Müzakeresi'ne dek sürdü.

III.BÖLÜM "I.CİHAN HARBİNİN SONU"
I.SAVAŞIN SONUNDA OSMANLI HÜKÜMETİ
I.Cihan Savaşının bitmesi Osmanlı Devleti'nin de sonu olmuştur.Mondros Müzakeresi'nin şartları bir devletin varlığını ortadan kaldıracak niteliktedir.Savaşla kaybedilmeyen topraklar İtilaf devletlerinin kuvvetlerine terk edilmektedir.Savaş zamanı iktidarda olan İttihat ve Terraki partisinin mesul kişileri memleket dışına kaçmışlardır. Kasım ayında İstanbul,denizden ve karadan düşman işgalcilerinin törenlerine sahne olmuştur.Özellikle mütarekenin 7.maddesine göre "itilaf devletleri kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum çıktığı taktirde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdi." Hükmü konulduğu için bundan en geniş anlamı ile uygulama yolu açık bulunuyordu.

Osmanlı Hükümeti ise tamamen acz içinde idi."21 Aralık 1918'te Padişah,Kanun-u Esasi'nin 7.maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclis-i Mebusan'ı fesh ettiğini ilan etti."Ancak yine de Kanunu Esasi'ye göre yeni seçimlerin 4 ay içinde yapılması ve bunun da ilanı gerekirken bu dikkate alınmamış oldu.Böylece Meşruti idare yani denetimli parlamento rejimi Osmanlı Devleti bünyesinden süresiz olarak kalkmış oluyordu.

1918 yılının son iki ayı Osmanlı için askeri ve siyasi kuvvet ve hakimiyetini yitirmiş bir durumdadır.Buna karşın İstanbul'da bulunan bazı kuvvetler bir araya gelerek bir Milli Kongre toplamışlar ve yayınladıkları bildiri ile milli birlik cephesi kurulmasını öngörmüştür. Ancak iyi niyetle harekete geçen bu teşebbüsün devamı sağlanmamıştır.

Yine bu yılın son aylarında memleketin çeşitli bölgelerine ayrı ayrı teşkilatlandıracak cemiyetler kurulmakta idi.İzmir'de Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye (26 Kasım 1918); Edirne'de Trakya Paşaeli (1 Aralık 1918) gibi 1919 yılında da birçok cemiyetler kurulmaya devam edecektir. İşgaller ise daha yoğun bir hale gelecek ; Ege sahillerinde İzmir'e Yunanlılar'ın kuvvet çıkarması yapılırken (15 Mayıs 1919) itilaf donanması onları arkadan destekleyecektir. 1919 yılında bir taraftan da yeni siyasi partiler kurulurken yine bölgesel kurtuluş çarelerini aramak için kurulan cemiyetler çoğalmaktadır.

Mondros mütarekesi itilaf devletlerinin lehine en geniş anlamıyla uygulanmaktadır. 1920 de imzalanacak Sevr müdahalesi bu parçalanmayı ancak tasdik edecektir.

Osmanlı hanedanı ve hükümeti sanki galip devletlerin isteklerini yerine getirmek için iktidar mevkiindedirler. Memleketin asıl sahibi Türk halkı başsız bölünmüş, kuşku içinde umumi durumu hoş görmeyen bir haldedir. Kurtuluş ve istiklal fikirleri ancak bölgesel ayrılıklar içinde düşünebiliniyor. Halbuki bilindiği üzere küçük siyasi kuruluşların ömrü uzun değildir. Memleketin Batı ve güney bölgelerinde silahla karşı konmaya başlanmıştır. Fakat sayıca çok ve teçhizat itibariyle üstün düşman kuvvetleri karşısında geri çekilmeler hep Anadolu içlerinedir. Bir taraftan memleketi kurtarmak için olan bu hareketler ve yer yer teşkilat kurulması müspet bir gelişme ise de diğer taraftan dış devletlere güvenen ve buna dayanarak yine memleketi bölünmelere götüren uğraşmalar faaliyettedir. Bu çeşitli fikir ve yönde çalışan grupların çoğunluğu İstanbul'da ki merkezlerinden idare edilmektedir.

I. Dünya savaşı sırasında gerek Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasal hayatına ve gerek savaşın güdümüne baktığımızda şöyle bir durum görmekteyiz. Bu dönemde iktidar gelen partiler siyasal hak ve özgürlükleri bir amaç olmaktan çok bir araç ; iktidara en kısa yoldan gelme aracı olarak görmüşler ve bir an önce iktidarı elde edip onun nimetlerinden yaralanmaya yönelmişlerdir. Özellikle İttihat ve Terakki'nin gitgide "tek adam yönetimi"ne, Enver paşa liderliğinde ki kurduğu fiili egemenlik sonucu Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük savaşa girmesi bir emrivaki ile gerçekleşmiş; savaş kararı iktidar partisinin içindeki diğer unsurların kabinenin ve hatta Meclisin bile denetimi olmaksızın bir emrivaki ile alınmıştır.

Anlatmış olduğumuz olaylar Osmanlı İmparatorluğu'nun hazırlıksız ve ani biçimde savaşa girmesine yol açan Alman gemilerine geçiş izni verilmesi, Karadeniz'e çıkış izni ve Sivastopol ve Odessa'nın top ateşine tutulması gibi olaylarda Enver paşa dışında hiçbir merciin denetim ve hatta müzakere yetkisi bile yoktu. Ülkenin siyasal hayatı kadar savaşın güdümüde demokratik olmayan yöntemlerle tek adam Enver Paşa egemenliğine tabii idi.

Oysa Mustafa Kemal Osmanlı'nın hazırlıksız olarak savaşa girmesine karşı çıkmış; ordunun siyasete karıştırılmasını eleştirmiş ve başlangıçta ittihat ve Terakki içinde yer almasına rağmen onun politikasına muhalefet etmiştir. Ancak unutulmayacak bir gerçek var ki Türk Halkı bu savaştan da alnının akıyla çıkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA

AFETİNAN,A. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Başbakanlık Bsmv. Ankara- 1973

AKSUN,Ziya Nur,Osmanlı Tarihi,Ötüken Yayınları,İstanbul - 1994

BAYÜR,Yusuf Hikmet,XX. yy'da Türklüğün Tarih ve Acun Siyasisi üzerindeki Etkileri,TTK,Ankara - 1974

BAYÜR,Yusuf hikmet,Türk İnkılabı Tarihi,C III,(1914-1918 Genel Savaşı) Kısım III,TTK,Ankara - 1991

BİLBAŞAR,S, Çanakkale 1915, 2.baskı

ÇAVDAR,Tevfik,Talat Paşa,Kültür Bakanlığı Yay.,Ankara - 1995

DANİŞMEND,İsmail Hami,İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi,4,Türkiye Yay., İstanbul - 1972

GÜNESEN,Fikret,Çanakkale Savaşları,Kastaş Yay.,İstanbul - 1986

MOOREHEAD,Alan,Çanakkale Geçilmez, "Gallipoli",Milliyet Yay.,İstanbul - 1972

PALMER,Osmanlı İmparatorluğu,son üçyüz yıl,Bir Çöküşün Tarihi,Sabah yayıncılık ,İstanbul - 1993

SHAW,Stanford-Ezel Kural,Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye,2.c.,e yay.,İstanbul - 1983

TUNAYA,Tarık Zafer,Türkiye'de Siyasal Partiler,C III Hürriyet Vakfı Yay.,İstanbul - 1989

TURAN,Şerafettin,Türk Devrim Tarihi,Bilgi Yay.I.C.,Ankara- 1991

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ I,Atatürk Araştırma Merkezi,Türk Tarihi Yay.,Ankara - 2000

Nergiz ŞEN

i_lkay
03-15-2005, 07:15 PM
BİRİNCİ DÜNYA HARBİ ESNASINDA ÇANAKKALE CEPHESİNDE OSMANLI- ALMAN ASKERİ İTTİFAKI ve SONUÇLARI

I. BİRİNCİ DÜNYA HARBİ ÖNCESİNE GENEL BİR BAKIŞ

I.I. AVRUPA'DAKİ GELİŞMELER

Türk Tarihinin dönüm noktalarından biri olan Birinci Dünya Harbi , XIX. yüzyıl başından itibaren Avrupa'da meydana gelen çeşitli değişimlerin bir neticesidir.

Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan çeşitli siyasî fikir akımları Avrupa'da yayılarak gelişmeler göstermiş ve zamanla Avrupa'nın çehresini değiştirmiştir. En etkili fikir akımlarından biri Fransız İhtilâli ile canlanan milliyetçilik akımı olmuş bu da ulusal devlet sisteminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu sayede milli birliklerini çeşitli aşamalar sonucu kurmaya başlayan Avrupa Devletleri , kendi milli çıkarlarına göre hareket etmeye başlamışlardır. Bu da emperyalizm akımı ile güç kazanıp zamanla sömürgeciliğe dönüşmüştür. Sömürgecilik ile yayılmaya başlayan Avrupa Devletleri arasında ekonomik ve stratejik çıkarlar sağlama mücadelesi de böylece başlamıştır.

Sonuç olarak 1871 - 1914 yılları arasındaki siyasî ve diplomatik gelişmeler Birinci Dünya Harbi'ne neden olmuştur. Bu dönemi incelediğimizde üç ana kısma bölündüğünü görmekteyiz. Bu kısımlar ana hatlarıyla :

• Avrupa'da Alman Üstünlüğü( 1871 - 1890 )

Almanya'nın siyasî birliğini kurduktan sonra başbakanı olan Bismarck'ın izlediği siyaset, Almanya'nın kesin bir üstünlük kazanmasını ve bunun sonucu olarak Üçlü İttifâk'ın oluşmasını sağlamıştır.

Bismarck'ın siyaseti iki ana kısımdan oluşuyordu. Bunlardan ilki , daha yeni siyasi birliğini sağlamış olan Almanya'nın güçlenmesi ve sağlam temellere dayanması için gerekli olan zamanın kazanılması idi. Bu da ancak dış siyasette huzurun yani barış ortamının sağlanması ile mümkündü.

İkinci kısımda ise 1870 -1871 Almanya - Fransa Harbi'nde, Fransa'nın mağlubiyeti ile elinden çıkan Alsace ve Lorraine gibi iki önemli toprağını geri almak isteyeceği düşüncesi ile başlayabilecek olan savaşın engellenmesi idi. Bu da ancak Fransa'nın intikam için ittifâk yapabileceği devletleri Almanya'nın yanına çekerek yalnız bırakılması ile olabilirdi.

1890'da yeni imparator II. Wilhelm ile fikir çatışmaları sonucu ayrıldığı başbakanlığı süresince izlediği siyaseti bir dizi anlaşmalarla - bunlar Rusya ve Avusturya ile yapılmıştı - perçinledi ve Almanya'nın üstünlüğünü sağladı.


• ¨ Avrupa'da Denge ( 1890 - 1904 )

Bismarck'ın başbakanlıktan ayrılmasıyla dış politikanın II. Wilhelm'in eline geçmesi, Almanya'nın Avrupa'da üstünlüğünün sona ermesine ve bir dengenin oluşmasına neden oldu. Dış politikayı istediği gibi uygulayamayan II. Wilhelm, Almanya'nın içinde bulunduğu İttifâk Devletleri'nin karşısına İtilâf Devletleri olan Rusya, Fransa ve İngiltere bloğunun oluşmasında etkili oldu. Üçlü İtilâf 1874 Fransız - Rus ittifâkı , 1904 İngiliz - Fransız sömürge antlaşması ve 1907 İngiliz - Rus sömürge antlaşmalarıyla oluştu.



Blokların Çatışması ( 1904 - 1914 )

Üçlü İttifâk ve Üçlü İtilâf Devletleri'nin oluşmasıyla iki bloğa bölünen Avrupa'da çatışmalar başlamıştı. Denizde ve karada daha güçlü olan İtilâf Devletleri'ne karşı İttifâk Devletleri silahlanma yoluna gidince iki blok arasında silahlanma yarışı başlamış oldu. Bu yarış ile çatışmalar daha da arttı ve sonuç olarak 28 Haziran 1914 günü Avusturya - Macaristan Veliahtı'nın bir Sırplı tarafından öldürülmesi gibi basit bir suikast olayı Birinci Dünya Harbi'nin başlamasına neden oldu.

I. OSMANLI DEVLETİ'NİN DURUMU

Avrupa'da tüm dengeler değişip umumi bir harbe doğru yol alınırken , Osmanlı Devleti'nde ise başarısızlıkla sonuçlanan ve maliye , nüfus , askerî kuvvetler gibi çeşitli yönlerden önemli derecede zayıflatan Trablusgarp ve Balkan Savaşları'nın yorgunluğu vardı. Büyük topraklar kaybedilmiş , halkta ise moral düşüklüğü artmıştı. Böyle bir ortamda çoğalan siyasî akımlar ve fikir akımları arasındaki çatışmalar çoğalmış imparatorluk iyiden iyiye çözülmeye başlamıştı.

Osmanlı Devleti'nin bu karışık döneminde iki siyasî parti göze çarpmaktaydı ki bunlar zaten kendi aralarında tam bir çatışma halindeydi. Farklı fikir akımlarından doğan İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilâf Partileri içinden nispeten daha güçlü denilebilecek İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelmişti.

Devleti içeride ve dışarıda bulunduğu kötü durumdan kurtarmak için çalışmalar yapan İttihat ve Terakki Partisi'nin amacı tam bağımsızlığı ve güveni sağlamaktı. Bundan anlaşıldığı gibi kapitülâsyonların kaldırılması , büyük devletlerin iç işlere karışmasının engellenmesi ve başarısızlıkla biten savaşlardan sonra acilen ıslahat hareketlerine başlanması ilk hedefti. İttihatçılar bunu sağlayabilmenin büyük devletlerden özellikle Almanya'dan destek alınmasıyla olabileceği kanısındaydılar. Bu durum hem kendi bağımsızlık anlayışları hem de büyük devletlerin Osmanlı üzerindeki çıkarlarıyla çelişmekteydi. İşte bu yüzden İttihatçıların ıslahatları yaparken bu çelişkiler arasındaki dengeyi göz önüne almaları gerekliydi.

Islahatlar yapılırken bu dengeyi oluşturmak için donanmanın ıslahı İngilizlere , maliye ve gümrüklerin düzeltilmesi Fransızlara , jandarmanın düzenlenmesi İtalyanlara ve en son olarak da kara kuvvetlerinin ıslahı Almanlara verilmiştir.



II. HARP ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ İLE ALMANYA ARASINDAKİ MÜNASEBETLER

Karlofça Antlaşması'ndan (1699) sonra dış siyasetinde Avrupalı Devletler ile dostane münasebetler kurulması yönünde değişiklikler yapan Osmanlı Devleti ,1701 yılında Prusya'da krallığını ilan eden I. Friedrich'i kutlamak amacıyla Asım Said Efendi ile Osmanlı Sefareti Heyeti'ni Berlin'e göndermesi ile iki devlet arasındaki münasebetler başlamış oldu.

Bu tarihten itibaren gelişen ve iktisadi , siyasi, askeri birçok sahadaki bu münasebetler I. Dünya Harbine değin devam etti.

Özellikle ordu teşkilatının ıslahı çalışmalarında Almanların örnek alınması birçok Alman subayının Osmanlı ordusunda hizmet görmeye başlamasına neden olmuştur. 1835'te Helmuth Von Moltke ve heyetinin gelişiyle resmi askeri yardımlaşma I. Dünya Harbi öncesinde Liman Von Sanders ve heyetinin gelişine kadar sürmüştür.

Liman Von Sanders başkanlığındaki askeri heyet 14 Aralık 1913'te İstanbul'a geldi. Liman Von Sanders ve askeri heyet hakkında yapılan 27 Ekim 1913 tarihli mukavelenamede Osmanlı Devleti içindeki görevinin sınırları belirlenmiştir. Buna göre:

Beş yıl süreyle ıslah heyetinin ve I. Kolordunun Kumandanı olarak görev yapacaktı. Ayrıca askeri şura azası da olan Liman Von Sanders inzibat, terfi, mükâfat,tecziye, ıslahat, tensikat, talim, terbiye, teçhizat, teslihat, elbise, levazım,iaşe, sıhhiye , baytar, kurs, seferberlik, istihkâm , istatistik, demiryolları hududu meselesi , telefon, telgraf, nakliye, tayyarecilik ve balonculuk konularında söz sahibi olacaktı. Askeri okullar ile Osmanlı Ordusunda vazifeli bütün subayların amiri durumunda bulunacaktı. Yabancı subayların da celp, tayin ve azil işlemlerinden sorumluydu. Harbiye Nazırı'ndan sonra olacak olan makamında ancak ondan emir alacak ve emri altındaki askerler ile ilgili işlemlerden onu haberdar edecekti. Son olarak da Alman Ordusunun Avrupa'da bir savaşa girmesi halinde Almanya Liman Von Sanders ile diğer subayların mukavelelerini feshettirebilecekti.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Liman Von Sanders'in oldukça geniş yetkilerle İstanbul'a gelmesi diğer devletlerin elçilerini kuşkulandırdı. Özellikle Boğazların ve İstanbul'un savunmasıyla yükümlü I. Kolordunun başında bir Alman generalin olması başta Rusya sonra İngiltere ve Fransa tarafından tepkilerle karşılandı. Sonuç olarak bu devletlerin baskılarıyla Liman Von Sanders'in mareşalliğe yükseltilerek Genel Ordu Müfettişi yapıldı.

Sorunun bu şekilde çözümlenmesi İtilâf Devletleri'nin korusa bile Alman etkisinin İstanbul'da artmasına engel olamadı. Bunda en önemli etken Osmanlı Devleti sırada Harbiye Nazırlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı'nda bulunan Enver Paşa'nın koyu bir Alman hayranı olmasıdır. Ordunun sevk ve idaresi ile ilgili iki önemli görevin kendisinde olması Liman Von Sanders ile birebir ilişkide bulunabilmesini ve askeri konularda olduğu gibi siyasi konularda da bir dereceye kadar üst perdeden konuşabilmesini sağlamaktaydı. Bu durum 2 Ağustos 1914 tarihli Türk - Alman İttifakının Birinci Dünya Harbi ne derece başarılı olacağına birkaç kişi dışında kabine üyelerinden kimsenin haberi olmadan imzalanmasına ve sonuç olarak da bir dizi olay ardından oldu bittiye getirilerek Osmanlı Devleti'nin savaşa sokulması sağlanmıştır.

Avrupa'da gelişen olayların savaşı kaçınılmaz bir hale sokmasıyla birlikte Osmanlı Devleti tarafsızlığını ve istikbalini koruyabilmek amacıyla ayrı ayrı zamanlarda ittifak teşebbüslerinde bulunmuş ise de hiç birinde başarılı olamamıştır. Lakin olayların ciddi boyutlara ulaşması Almanların Osmanlı'nın ittifâk tekliflerini yeni bir açıdan incelemeye zorladı. Çünkü harbin başlaması halinde Osmanlı Almanya'nın Üçlü İtilâf Devletleri tarafından bir çembere alınma ihtimalini engelleyebilirdi. Bu da Rusya'ya karşı Osmanlı'nın ne derece başarılı olacağına bağlıydı. Ama yine de Boğazları tutarak Rusya'ya engel olabilecek, halifelik sıfatıyla tüm Müslüman alemine etki edebilecek güçteydi. Bu düşünceler doğrultusunda yapılan antlaşmadan Osmanlı Devleti'nin beklentisi ise kaybettiği itibarı tekrar kazanarak toprak bütünlüğünü korumak , harp başladığında iki blok arasındaki yalnızlıktan kurtulmaktı. Fakat tarafsızlığı benimseyen Osmanlı Hükümeti ve kamuoyunu bu antlaşma savaşın eşiğine getirmiş , ağır yükümlülükler altına sokmuştur.

Genel hatlarıyla antlaşmanın maddeleri şöyledir:

• ¨ "Avusturya- Macaristan ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlık karşısında iki devlette tarafsız kalacaktı,

• ¨ Rusya etkin bir askeri tedbirde bulunur ve bu durum Almanya ile Avusturya- Macaristan arasında ittifâk nedeni olursa bu durum Osmanlı Devleti içinde geçerli olacaktı,

• ¨ Osmanlı Devleti savaşa girerse Alman askeri heyeti etkin bir rol oynayacak fakat Osmanlı Devleti'nin emrine bırakılacaktı,

• ¨ Osmanlı Devleti'nin toprakları tehdit edilirse Almanya silahlı yardımda bulunacaktı,

• ¨ Antlaşma imzalanır imzalanmaz yürürlüğe girecek ve 31 Aralık 1918'e kadar da yürürlükte kalacaktı,

• ¨ Antlaşma gizli kalacak ve ancak iki tarafın birlikte isteği ile açıklanabilecekti."

Antlaşmanın imzalanmasından sonra şimdiki sorun kamuoyuna ve toplantıda bulunduğu sürece antlaşmaların Mebuslar Meclisi'nce onaylanması gerektiği hükmüne karşılık imparatorluğa yüklenen yükümlülüklerin nasıl yerine getirileceği idi. Bu da seferberlik için gerekli yasalar onaylattırıldıktan sonra meclisin Kasım ayı sonuna kadar tatil edilmesiyle başladı. İngiltere ye daha önceden sipariş edilen gemilerin alınabilmesi için antlaşma gizli tutuluyordu. Fakat tüm işlemlerin tamamlanmasına hatta gemileri teslim alacak görevlilerin gönderilmesine rağmen İngiltere Avrupadaki savaş halini bahane ederek gemilere el koydu. Bu da hükümet liderlerinin kamuoyunda Almanya lehine çalışmalar yapmasına gerek kalmadan halkın Üçlü İtilâf Devletleri aleyhine dönmelerine neden oldu. Sonuç olarak Enver Paşa'nın Almanya yanında savaşa girme arzusu gerçekleşmek üzereydi.

Enver Paşa'nın bu arzusunu Goeben ve Breslav adlı iki Almanya kruvazörü yerine getirmiştir. 3 Ağustos 1914'de Kuzey Afrika'daki Fransız üslerini bombalayan bu iki gemi İngiliz filosunu arkalarına takarak Akdeniz'e açılmışlardı. Bu arada ittifâk Antlaşmasının imzalandığı bu gemilere bildirilmiş ve gemiler Osmanlı Devleti sularına yönelmişlerdir. İngiltere Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a doğru yol alan gemilerin, Osmanlı Devleti tarafından silahsızlandırılarak kara sularından çıkarılmasını istedi. İşte bu nokta da Almanların baskıları arttı ve sahte bir satın alma ile gemiler Osmanlı Devleti'nde kaldı. İsimleri Yavuz Sultan Selim ve Midilli olarak değiştirilen gemilerin komutanı Amiral Souchon'da Osmanlı Karadeniz Filosu Komutanı oldu. Gemi mürettebatına ise fes ve Osmanlı üniforması giydirildi.

Almanya artık Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesini isterken hükümet üyelerinin büyük bir kısmı istenilen güvenceler elde edilmeden savaşa girmeyi reddediyorlardı. Üstelik İtilâf Devletleri uzun zamandır istenilen kapitülâsyonların kaldırılması ile Osmanlı Devleti'nin bağımsızlık korunması hakkındaki güvencelerin sağlanacağını dile getiriyorlardı. Bu durum Enver Paşa ile Almanları zor duruma sokuyordu. Sonuçta Osmanlı Hükümeti Avrupada başlayan savaştan yaralanarak 9 Eylül'de kapitülâsyonları kaldırdı. Bu durum bütün devletlerde şaşkınlıkla karşılandı. Ayrıca yabancı posta haneler ve azınlıklara verilen hatlar kaçırıldı.

Bu durum karşısında Almanlarla ilişkilerde bozulmalar oldu. Şöyle ki ittifâk halinde olmalarına rağmen Osmanlı üzerindeki çıkarları kapitülâsyonların kaldırılmasıyla büyük zarara uğruyorlardı. Kapitülâsyonların kaldırıldığı gün Amiral Souchon'da Osmanlı Donanması I. Komutanlığına getirilmişti. Bu durum gerginliği düşürmese de bir sus payı olarak biraz işe yaramıştı. Sonuçta Enver Paşa'nın kayıtsız şartsız Alman taraftarı olması Almanlarda belirli bir hareket özgürlüğü sağlamıştı.

Enver Paşa ile politikacılar arasında savaşa girme zamanı hakkında bir anlaşmazlık sürerken Çanakkale Boğazı önünde nöbet tutan İngiliz savaş gemileri boğazdan çıkmak isteyen bir Osmanlı torpidosunu geri çevirdiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Boğazı torpil döşemek suretiyle kapattı. Bu Enver Paşa'nın Amiral Souchon'a talim yaptırmak amacıyla Karadeniz'e çıkartma iznini vermesi için fırsat oldu.

Alman elçisi savaş ilan edilmesi halinde Osmanlı Devleti'ne 2 milyar kuruş gizli yardım yapılacağını bildirdi(11 Ekim). Paranın gelmesi ile birlikte Enver Paşa , Alman Genel Kurmay Başkanlığı'nın Türk komutanlara haber vermeden , Genel Kurmay Başkan Vekili Bronzart'a hazırlattığı bir savaş planının yürütülmesi için Alman Genel Kurmay Başkanlığı ile görüş birliğine vardı. Bu planın birinci maddesi , savaşa nasıl girileceğini saptamaktaydı. Buna göre savaş ilan edilmeksizin Karadeniz'deki Rus Filosunu batırarak deniz üstünlüğünü kazanacaktı. Harekete geçme zamanı Amiral Souchon'a bırakılmıştı.

Amiral Souchon 29 Ekim'de Karadeniz'de Rus kıyılarını bombardımana tutarak çok sayıda Rus gemisini batırarak Enver Paşa'dan aldığı gizli emri başarıyla yerine getirdi. Bu olay başta sadrazam Sait Halim Paşa ve Maliye Nazırı Cavit Bey olmak üzere kimi nazırlar tarafından tepkiyle karşılandı. Enver Paşa'nın Amiral Souchon'a ateşkes emri verilmesi ve İtilâf Devletleri'nden özür dilemesi sağlandı. Fakat artık geç kalınmıştı. Rusya 2 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiğini açıkladı. 5 Kasım'da da Fransa ve İngiltere savaş ilan ettiler. Padişah da 11 Kasım'da savaş ilan ederek halifeliği kullanarak tüm Müslümanları cihada davet etti.

Böylelikle Osmanlı Devleti Almanya'nın yoğun baskısı ile Enver Paşa'nın kendi ihtirasları sonucu I. Dünya Harbine girmiş oldu. Bu olayın bir tesadüf olmadığı Almanya'nın ve diğer İttifâk Devletleri'nin çıkarları sonucunda hazırlandığı açıktır.



III. HARP ESNASINDA ÇANAKKALE CEPHESİNDE OSMANLI DEVLETİ İLE ALMANYA ARASINDAKİ MÜNASEBETLER

Stratejik bakımdan iki blok içinde çok değerli olan Çanakkale Boğazına karşı Müttefik Devletlerin teşebbüsleri daha 1914 Ağustosundan itibaren bahis konusu olmuş fakat Osmanlı Devleti henüz tarafsız olduğu için bu mesele üzerinde fazla durulmamıştı.

Almanya'nın ise daha 2 Ağustos 1914 tarihli ittifâk Anlaşmasından önce Boğazlara askeri personel gönderdiği görülmektedir 24 Haziran 1914'de 4'ü subay, 32 astsubay ve 201 erbaş ve er olmak üzere toplam 237 askeri personel gelmiş ve bunlar Enver Paşa'nın emri ile Çanakkale Boğazındaki bataryalar ile gemilerde görevlendirilmiştir.

Osmanlı - Alman ittifâk antlaşmasının imzalanmasından sonra ise 27 Ağustos 1914'de 2 Alman Amirali ,15 deniz subayı,ve 281 deniz eri İstanbul'a gelmiş ve boğazlarda görev almıştır. Tabi 1600 kadar mürettebatı ile 10 Ağustosta Çanakkale Boğazından giriş yapan Goeben ve Breslav gemileri bu sayının dışındadır. Ayrıca bunlar dışında farklı tarihlerde başka Alman subay ,astsubay, erbaş ve erleri ile teknik personel Boğazlar bölgesinde görev yapmak için görevlendirilmiştir.

Fakat bu subayların gelişinden itibaren Boğazlar bölgesinin savunmasında emir-komuta bağlantısı kurulamadığından sevk ve idarede ortaya çıkan otorite boşlukları Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki politik anlaşmazlıklardan doğmuştur. Bu da Boğazlar bölgesi için önemli bir tehlike arz etmektedir. Şöyle ki: Amiral Usedom'un haricinde Müstahkem Mevki Komutanı olarak Albay Cevat Bey görevlendirilmiş , Amiral Merten Türk Karargâhı Temsilcisi olarak Çanakkale'de bulunuyor ve Gelibolu Yarımadasının ortası ile kuzeyindeki birliklerde, I. Ordu Komutanı Liman Von Sanders'in emrindeki III. Kolordu'ya ait birliklerden oluşuyordu. Ayrıca Türk Genel Karagahıda Boğazlar üzerinde doğrudan bazı yetkilere sahip bulunuyordu.

Ayrıca Osmanlı Devleti yöneticileri ile Alman yetkilileri arasında boğazların güvenliği ile ilgili fikir ayrılıkları ve eğer bir saldırı olursa - Almanya buna garip bir ısrarla ihtimal vermemekteydi -savunma için gerekli askeri yardımların Osmanlı Devleti'ne ulaştırılmasıyla alakalı güçlükler diğer tehlikeyi yansıtmaktaydı. Çünkü savaş başladığında tarafsız sonra kısmen düşmanca bir tavır içine giren Balkan Devletleri'nin Berlin - İstanbul demiryolu bağlantısı üzerinde bulunmaları hem harbin sevk ve idaresinde müşterek kararlar verilmesinde hem de yardımların ulaştırılmasında engel teşkil ediyordu. Nitekim 1916 yılında kurulan Berlin -İstanbul demiryolu bağlantısına kadar Osmanlı Devleti genel mahiyetle kendi olanakları dahilinde mücadele etmiştir. Zaten askeri malzemelerin gelişi hızlanmış olsa dahi gecikme nedeniyle cephelerde oluşan tehlikelerin giderilmesinde yeterli olmamıştır.

Çanakkale2ya saldırı fikri bir Rus sorunu ile ortaya çıkmıştır. Sarıkamış saldırısının Osmanlıların çıkarına geliştiği bir sırada Rus Orduları Baş komutanı Grandük Nikolas,İngiliz Harbiye Nazırı Kitcmer'den Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmının Kafkas cephesinden uzaklaştırılmasını sağlayacak bir kara veya deniz gösterisinin yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur. Grandük böyle bir gösteri için Çanakkale'den bahsetmediği halde Londra'da Çanakkale seferi fikri çoktan doğmuştu.

Asıl hedef boğazları ele geçirip Osmanlı Devletini parçalamak suretiyle toprak bütünlüğünü bozarak savaş dışı bırakmak,boğazlar yolu ile Rusya'da yardım yapmak Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirerek doğuya doğru yayılmalarını engellemekti. Ayrıca İngiltere bu sayada doğudaki sömürge topraklarını güvence altına almayı da istiyordu.

Bu amaçla 19 Şubat 1925'de saldırıya geçip bir ay süre ile devam edecek olan deniz harekâtına başladılar. Fakat Osmanlıların boğazlara mayın çevresindeki tepelere güçlü bataryalar yerleştirdiklerini biliyorlardı. Bu nedenle amaçlarını gerçekleştiremeden 18 Mart 1915'deki son teşebbüslerinde başarısızlığa uğrayıp üç savaş gemisi kaybederek geri çekilmişlerdi.

18 Mart deniz zaferi Türk-Alman münasebetlerini de etkiledi. Yenilmez bilinen İngiliz donanmasının hep başarısızlıklar kaydeden Osmanlı tarafından mağlubiyete uğraması Enver Paşa'nın dahi Almanlara karşı düşüncelerini değiştirmişti. Kazanılan zaferle Almanların çıkarları korunurken onların sadece bir miktar ödünç para ile birkaç alman subayı gönderdiklerini Enver Paşa'da itiraf etmişti.

Deniz savaşının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İtilaf devletleri bir kara hareketi ile kaybedilen moral ve prestiji yeniden kazanma planına karar verdiler. Bu doğrultuda 25 Nisan 1915 sabahı saat 05:00 dan itibaren sekiz buçuk aya sürecek olan Çanakkale Muharebeleri donanma desteğindeki İtilaf Devletleri askerlerini Gelibolu'ya çıkışları ile başlamıştır.

Kara savaşları sırasında Mayıs 1915'te Liman Von Sanders eğitilmiş 200 istihkamcının acilen gönderilmesini istemiş ve V. Ordu emrine Haziran sonuna doğru ilk ve tek Alman birliği gelmiştir. Bu birlik bir istihkam bölüğü kadardır.

Alman istihkam bölüğünün ilk personeli 10 Nisan 1914'te gelmiş ve bunları 13 Nisan ve sonraki tarihlerde gelenler takip etmiştir.

200 mevcutlu olan bu bölük Güney Grubunda ve Seddülbahir' Enver Paşa karşı kullanılmıştır. Bölüğün mevcudu bölge şartları ve muharebeler sonucunda 40'Almanya kadar düşmüştür. Bundan sonrada muntazam bir bölük olarak değil de , cepheye dağılmış olarak ve nezaretçi şeklinde görevlendirilmişlerdir.

Bu birlik dışında başka kuvvet gönderilmezken topçu bataryalarında hizmet görmek amacıyla subay ve astsubaylar gönderilmiş ve bunlar V. Ordunun çeşitli kademelerinde görev almıştır.

Ayrıca Kasım 1915'te 24cm'lik bir Avusturya havan bataryası ile Aralık 1915'te 15cm'lik bir Avusturya obüs bataryası Gelibolu'ya gelmiştir. Bunlarla birlikte Çanakkale'ye gelen Alman subay, astsubay ve erlerin sayısı 500 kişiyi bulmuştur.

Bunlar dışında 6 Temmuz 1914'de gelen deniz tayyareleri Çanakkale Muharebeleri'nde kullanılmak için görevlendirilmiştir.

Birinci Dünya Harbi esnasında Osmanlı Harekatının en görkemli zaferinin yaşandığı Çanakkale'de görev alan önemli Alman subaylarına gelince öncelikle bahsedilecek olanlar:

Liman Von Sanders: Alman Askeri Heyeti Başkanı olarak geldiği Türkiye'de I. Kolordu Kumandanlığı görevinde bulunmuş ; Harp esnasında bu görevi devrederek Gelibolu'da kurulan V. Ordu Kumandanlığı yapmıştır.

Gressmann Paşa: 1915-1916 yıllarında Türk Tümgenerali rütbesiyle askeri heyette görev almış ve Çanakkale'deki V. Ordu Topçu Kumandanlığı görevinde bulunmuştur.

Amiral Von Usedom Paşa: 1914-1918 yılları arasında Türk mareşali rütbesiyle görev yapmış ve Boğaz Kumandanlığı hizmetinde bulunmuştur.

Souchon Paşa: Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Harbine girmesine sebep olan amirallerden Karadeniz olayının kilit adamı Koramiral Souchon , 1914-1917 yılları arasında Akdeniz Filosu Kumandanlığı ve Türk Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı yapmıştır.

Merten Paşa: Koramiral Merten , 1914-1918 yılları arasında Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanlığı yapmıştır.

Ayrıca Süvari Yüzbaşı Mühlmann'ında Liman Von Sanders'in karargahında görev aldığı bilinmektedir.



IV. ÇANAKKALE MUHAREBELERİNİN SONA ERMESİ

25 Nisan 1915'te başlayan İtilâf Devletleri çıkarması istediği başarıyı elde edemeyince ve devamlı olarak asker kaybı olunca Aralık ayından itibaren geri çekilmeye başladı. Bunda etkili olan diğer bir husus 1915 yılı sonlarına doğru Bulgaristan yolunun açılmasıyla müttefiklerin silah ve malzeme yardımlarının artamaya başlayarak gözlenen Türk birlikleri karşısında verilecek askeri ve maddi - manevi kayıpların İtilâf Devletleri tarafından göze alınamayacak kadar büyük olma ihtimalidir.

18-19 Aralık 1915 'te batı kıyılarından başlayarak 8-9 Ocak 1916'da Gelibolu Yarımadasından tamamen çekilmeleri Çanakkale Boğazını geçme çabasının sonucunu ortaya koymuştur.

Çanakkale Muharebeleri'nde yer alan güçler arasındaki büyük dengesizliğe , güçlü bir donanma tarafından desteklenen bir kara ordusuna karşı yapılmasına ve savaşı destekleyecek maddi kaynaklar açısından aradaki farkın bariz bir şekilde Osmanlı Devleti aleyhine olmasına rağmen Türk askerinin mücadelesi ile kazanılmış bir zaferdir.



Nitekim müttefiklerden beklediği yardımı alamamasına rağmen Çanakkale Muharebeleri bir miktar ödünç para ve birkaç Alman subayı haricinde tamimiyle kendi imkanlarıyla kazandığının bir kanıtıdır. Zaten Türk ordularını kumanda eden Liman Von Sanders ikmal bakımından karşılaşılan güçlükleri sıkça dile getirmiş ve az olan cephane Türkiye'de zaten üretilmediğine dikkat çekmiştir. Buna rağmen birkaç cephede aynı anda savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devletinin bu harpleri ülke içi imkanlarla devam ettirmesi dahili kaynakların azalmasına hatta yetersiz duruma gelmesine neden olmuştur.

Sonuç olarak Osmanlılar kadar Alman Yöneticileri de ihtiyaç duyulan malzemenin temini ve tedariki konusunda büyük gayretler sarf etseler de Avrupa'nın asıl cephe sayılması ulaşımdaki güçlükler buna engel olmuştur. Avrupa'daki cephelerden kalan ihtiyaç fazlası ise ancak 1916'dan sonra gelmeye başlamış bu da ülke içindeki yetersizlikler nedeniyle istenilen yerlere ulaştırılamamıştır.

Unutmamak gerekir ki maddi ve askeri yardımlar muhakkak yardım yapan ülkenin veya ülkelerin politik faaliyetleri sonucu ve kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleşir. Ayrıca dışarıdan alınacak yardımların devamlılığı olamayacağı ve geri ödenmesinde güçlüklerle karşılaşılacağı bir gerçektir. Bu sebeple her ülke kendi içinde üretime ve gelişmeye önem vermelidir.

Çanakkale Muharebeleri'nde uyanan vatanın müdafaası , düşünce ve gayreti önceki mücadelelere göre daha farklı , daha güçlü olup Milli Mücadele ruhunun da başlangıcı olmuştur.



BİBLİYOGRAFYA

ARMAOĞLU,Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi ( 1914-1980 ), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları , Ankara , 1984

BAYUR, Yusuf Hikmet; Türk İnkilâbı Tarihi , C. II. , Kısım III., Trablusgarp ve Balkan Savaşları , Osmanlı Asyası'nın Paylaşılması için Anlaşmalar; T.T.K. Yayınları , Ankara, 1991

KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi , C. IX. ,İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), T.T.K. Yayınları, Ankara,1999

SHAW, Stanford J. - Ezel Kural ; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C. II , e yayınları , İstanbul ,1983

YILMAZ, Veli; Birinci Dünya Harbinde Türk-Alman İttifâkı ve Askeri Yardımlar , Cem Ofset Matbaacılık Sanayi A.Ş., İstanbul , 1993

ASLIHAN GÖKMEN




DÜNYA SAVAŞI'NA GİDEN YILLARDA AVRUPA'NIN ve OSMANLI DEVLETİ'NİN GENEL GÖRÜNÜMÜ

Bu çalışmada sizlere I. Dünya Savaşı başlangıcında Çanakkale Cephesi'nin açılma nedenleri ve İtilaf Devletlerinin Çanakkale Cephesi'nden önce kendi aralarında yaptıkları gizli paylaşımlar ele alınacaktır.

I. Dünya Savaşı bilindiği üzere güçlü devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından meydana gelmiştir. Başta İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya gibi devletler sömürge yarışına girmişler, bu amaçla da Osmanlı Devleti'nin zayıf durumundan yararlanmak istemişlerdir. İngiltere,Fransa ve Rusya birleşerek Osmanlı Devleti'ni daha savaş başlangıcında kendi aralarında bir takım parçalara ayırmışlardır. Buna karşılık Almanya da Osmanlı devletini kendi yanına çekerek hem kendi emellerini gerçekleştirmek, hem de kendine iyi bir müttefik bulma çabasına girmiştir. Bütün bu sebepler ve devletler arası gerginlikler Osmanlı'yı da savaşa girmeye zorunlu hale getirmiştir. İngilizler ve Fransızlar savaş sırasında zor durumda bulunan Rusya'ya yardım ulaştırmak amacıyla Çanakkale boğazını hedef tutmuşlar, Çanakkale Cephesi'nin açılmasına neden olmuşlardır. Ancak sonunu bilemeyecekleri bir başarının kurbanı olmuşlardır. Çanakkale savaşları Türk Tarihine altın harflerle yazılmıştır.

• a) Avrupa'da Bloklaşmalar Ve Cepheleşmenin Temel Nedeni : Sömürge Yarışı.

1.Üçlü Bağlaşma (İttifak) ve Üçlü Anlaşma (İtilaf)

İtalya ve Almanya'nın siyasal birliklerine kavuşup, güçlü birer devlet haline gelmeleri, Avrupa'da devletlerarası dengeyi temelinden sarsmıştı. Her iki devlet de birliklerini elde etmek için Avusturya'ya savaş açmışlardı. Fransa ise Almanya karşısında büyük bir yenilgiye uğramıştı. Birliklerini sağlayan devletler, durumlarını ve üstünlüklerini sürdürmek amacıyla kendilerine destek arama gereğini duymuşlardır. Yenilenler ve özellikle Fransa, kaybettiklerini yeniden elde edebilmek için bir " öç alma" siyaseti gütmeye başlamıştı. İşte bu karşıt eğilimler ve yeniden hızlanan sömürgecilik yarışı, çok geçmeden Avrupa'da devletlerin iki bloka ayrılması sonucunu doğurmuştu.

Üçlü Bağlaşma (İttifak)

Bloklaşmanın kökeninde Alman-Fransız anlaşmazlığı yatmaktaydı. Alsace-Lorraine 'i geri almak amacını güden Fransa izleyeceği yolu öç alma diye adlandırmıştı. Özellikle 1886'da savaş bakanı olan General Boulanger buna yönelmiş ve Almanya'yı yenebilmek için müttefikler aramaya koyulmuştu. Öte yandan Alman Başbakanı Otto Von Bismarck Fransa'nın siyasetine karşı Almanya ile işbirliği yapabilecek devletlere yönelmişti.

Almanya'da siyasal birliğin sağlanmasında büyük etken olan Germenlik anlayışı ve ruhu ileride Almanların üstün ırk olduğu iddiasını doğurmuştu.

Fransız -Alman anlaşmazlığına var olan korumanın ötesinde daha da genişlemek savaşmak eğilimleri de eklenince devletler arasında birlikler ve bloklaşmalar yeni bir döneme girmiş oluyordu. Bu konuda da ilk önce davranan Bismarck Almanyası oldu. Alman başbakanı Fransa'yı dize getirdiğinin hemen ertesinde, yenilenin öç almaya çalışacağını düşündüğünden yeni imparatorluğa müttefikler aramaya koyulmuştu. O öngördüğü ittifakı 2 aşamada gerçekleştirecektir. Önce Napoleon Bonaparte Fransa'sına karşı savaşan eski bağlaşıkları yanına çekmeye çalışacak, bundan umduğu sonucu alamayınca Rusya'yı dışlayıp İtalya ile birleşecektir. Böylece orta Avrupa'da güçlü bir birlik doğacaktır.

• a) Üç İmparator Birliği (1872)

Alman imparatorluğunun ilanından sonra ilk anlaşma Rusya ve Avusturya ile yapıldı. Bismarck'ın çabaları sonucunda Alman, Rus ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları Berlin'de toplanarak bir anlaşmaya vardılar. Üç imparator anlaşması (ligi) denen ve yazılı olmayan bu anlaşmaya göre Avrupa'da Status-Quo (varolan durum) korunacaktı. Bu özellikle Fransız-Alman sınırı için önemliydi. Ayrıca ihtilalci hareketlere karşı işbirliği yapılması kararlaştırılmıştı. Barış tehlikeye düştüğünde imparatorlar aralarında danışıp, ona göre hareket edeceklerdi. Üç imparator biriliği Osmanlı İmparatorluğu'nu ilgilendiren doğu sorunundaki anlaşmazlıkları birlikte çözeceklerdi. Daha sonra Rusya bu birlikten çekilmiştir. Birliğin bozulmasına sebep olan olay, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki çıkar çatışmalarıdır.

• b) Almanya-Avusturya Savunma Birliği (1879)

Rusya'nın üç imparator birliğinden çekilmesinden sonra iki devlet kendi aralarında yeni bir anlaşma yapmıştır. Almanya Fransa'ya karşı güvence bulmuş, Avusturya-Macaristan da Rusya'ya karşı yalnız kalmamıştı. Bu anlaşmaya göre; Rusya Avusturya'ya saldıracak olursa Almanya ona yardım edecekti. Bir Almanya-Fransa savaşında Avusturya yalnız kalacaktı. Ancak Rusya Fransa'ya yardım edecek olursa Avusturya da Almanya'nın yanında olacaktı.

• c) Üç İmparator Birliği'nin Yenilenmesi (1881)

Almanya Berlin Kongresi ile Doğu sorununa da ağırlığını koyunca Rusya, yeniden Almanya'ya yaklaşmak gereğini duymuştu. Böylece 1881'de Üç İmparator anlaşması yenilenmişti. Bu kez yazılı olarak yapılan anlaşma "3" yıl için öngörülmüştü. Bir Alman-Fransız savaşında Rusya ile Avusturya-Macaristan yalnız kalacaklardı. Osmanlı İmparatorluğu boğazlarda bir başka devlete ayrıcalık tanıyacak olursa, Rusya da boğazlar bölgesinde harekete geçmede serbest olacaktı. Böyle olduğu halde Balkanlarda çok geçmeden yeni bir Rusya-Avusturya yarışması baş göstermişti. 1885'de Bulgaristan olayları yüzünden bir bunalım başlayınca da Rusya, süresi gecen anlaşmayı yenilemişti.

• d) Üç Bağlaşma: Almanya, Avusturya - Macaristan, İtalya (1882)

Üç devleti bir araya getiren son olay Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı bir ülkenin ele geçirilmesi sorunu olmuştur.

1882 Mayısında Almanya - Avusturya - Macaristan ve İtalya arasında yapılan anlaşmaya göre:

• a) Taraflar birbirine yönelik ittifaklara girmeyecekler.

• b) Fransa, İtalya'ya saldıracak olursa öteki iki devlet ona yardım edecek.

• c) Fransa, Almanya'ya saldıracak olursa İtalya ona yardım edecek ama Avusturya tarafsız kalacaktı.

• d) Taraflardan biri, kendisinin bir suçu olmadan başka iki ya da daha çok büyük devletle savaşacak olursa, öteki iki müttefik de savaşa gireceklerdi.

Üçlü Anlaşma (İtilaf) Fransa - İngiltere - Rusya (1881 - 1907)

Üçlü bağlaşmanın gerçekleştirilmesiyle Almanya'dan öç almak isteyen Fransa ittifak karşısında tek başına kalmak tehlikesiyle karşılaştı.Bundan kurtulmak için kendisine müttefikler bulabilmek çabasını yoğunlaştırmıştı. Ancak 1907'de son biçimini alan bu anlaşma Üçlü Anlaşma (Entente) adını aldı.

Fransa ile İngiltere, Avrupa'da olduğu gibi, sömürgecilik alanında da birbirleriyle çekişiyordu. Rusya ile de Akdeniz ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin siyasette öteden beri bir anlaşma sağlanamamıştı. Kırım Savaşı'nda olduğu gibi 1877-78 savaşı da İngiltere ve Fransa'yı Rusya ile karşı karşıya getirmişti. İngiltere ile Rusya arasında ise bir başka anlaşmazlık alanı Asya idi. Hindistan'a egemen olan İngiltere, kuzeye Afganistan'a doğru çıkmaya çalışırken, Sibirya'yı ve Orta Asya'yı ele geçiren Rusya ise Afganistan üzerinden güneye, Hindistan'a inme siyasetini güdüyordu. Bütün bu nedenlerle Üçlü Anlaşma çok güç ve geç gerçekleşebildi.

• a) Fransa-Rusya Bağlaşması (1891 - 1894)

Almanya'nın İtalya'nın Trablusgarp'a yerleşmesini kabullenmesi Fransa ile Rusya'yı birbirlerine yaklaştırdı. İki taraf da bir anlaşma yapmak istediklerini 1891'de açıklamışlardı. Ertesi yıl da Genel Kurmay Başkanları arasında Üçlü bağlaşma devletlerinin saldırılarına karşı bir askeri sözleşme imzalanmıştı. Ancak bununla ilgili hükümler, hükümetlerce 1894'te onaylanmıştı.

• b) Fransa - İngiltere Dostluk Anlaşması (1904)

Fransa aralarındaki anlaşmazlıklara son vererek İngiltere ile dost olma çabasına düşmüştür. Sonunda 1904'te adına samimi anlaşma (Entante Cordiate) denilen bir iş ve görüş birliğine varılmıştı. Buna göre Avrupa'da bir çatışma, bir savaş olursa İngiltere Fransa'yı bir dost olarak yalnızca siyasal yönden destekleyecek, doğrudan doğruya savaşa girmeyecekti. Bunun dışında, Fransa Mısır'ı İngiltere'ye bırakıyor, bunun karşılığında Fas'ı ele geçirme hakkını kazanıyordu. Böylece "dostluk" gene bir Osmanlı ülkesi Mısır üzerinde pazarlık yapılarak gerçekleşmiştir.

• c) Rusya-İngiltere Anlaşması (1907)

İngiltere ve Rusya'nın aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye yönelmelerinde Japonya'nın Rusya'yı yenip bir güç olarak ortaya çıkması büyük ölçüde etken olmuştu. Estonya'daki Tallin (Reval) kentinde bir araya gelen taraflar, sömürgeler ve özellikle Afganistan ve İran konusundaki görüş ayrılıklarına son veren bir anlaşma imzalamışlardı. (30 Ağustos 1907)

Bununla :

• 1- İngiltere Türkistan, Rusya da Hindistan üzerindeki iddialarından vazgeçiyorlardı. Tibet, Çin toprağı olarak kabul ediliyordu.

• 2- İran taraflar arasında "2" etkenlik (nüfuz) bölgesine ayrılıyordu. Kuzey İran Rusya'nın, Güney ve Güneybatı İran ise İngiltere bölgesi olacaktı. Ülkenin orta bölgeleri ise yansız sayılacaktı.

• 3- İngiltere Afganistan'da üstünlüğünü koruyacaktı, ancak Statusquo'yu korumayı ve Rusya aleyhine bir durum yaratmamayı da vaat ediyordu.

Rusya ile İngiltere arasındaki bu anlaşma ile Üçlü Anlaşma tamamlanmış oluyordu. Böylece Avrupa devletleri "2" bloğa ayrılmışlardı. Yani bir denge sağlanmıştı. "Üçlü İttifak" ve "Üçlü İtilaf" devletleri giderek silahlanıyorlardı. Bu rakip devletler arasında herhangi bir vesile ile geniş çapta bir savaşın çıkması bekleniyordu.

Bu genel tablo içerisinde 1. Cihan Harbini hazırlayan diğer nedenler de şunlardır.

I. Dünya Harbi arifesinde daha önce de bahsettiğimiz gibi Almanya'nın kudreti İngiltere'ninkine çok yaklaşmıştı. Münakaşasız bir biçimde dünyanın 1, kara kuvvetlerine sahip Almanya , İngiltere'ninkinden sonra gelen bir donanmaya, İngiltere'yi hafifçe geçmeye başlayan bir sanayiye sahipti. Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki mesafe tehlikeli bir şekilde açılmıştı.

Milliyetçilik hareketleri, 19,yy. içinde etkili olduğu gibi 20.yy.. ilk çeyreğinde de ilişkilerin temelini teşkil etmiştir. İtalya ve Alman milli birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesine yeni bir biçim vermekle birlikte Balkanlardaki milli duyguları kamçılamış, Balkanlar 1870'den sonra Avrupa diplomasisinin başlıca müdahale alanı olmuştur. I. Dünya Savaşı öncesinde Milliyetçilik, bütün dünyada milli toplumların yalnız cankurtaran simidi değil, ideallerinin gerçekleşmesine de imkan veren bir akım olmuştur.

Fransa ihtilalinin bir diğer etkisi de, siyasi anlamda değerlendirilen özgürlük (liberalizm) hareketlerinin devlet sınırlarını da aşarak milletler arası diplomatik ilişkilere konu olması ile belirmiştir.

Sanayileşmenin 19, y.y içinde kazanmış olduğu yeni hız ve bunun sonucu olarak gelişen ve genişleyen sömürgecilik, diplomatik münasebetlerin alanı,Avrupa'nın dar sınırlarından çıkarak yeni kıtalara,Afrika ve Uzakdoğu'ya yayılır. Ayrıca büyük devletlerin çıkar çatışmaları ,karşılıklı siyasi rekabete ve uyuşmazlıklara sebep olmuştur.

1904-1914 devresinde bloklar arasında çatışmalar sürdü. İtilaf devletleri, bu çatışmalar sırasında ,İtalya'nın bu ittifaka zayıf bağlarla girmiş olduğunu fark ettiler ve savaşa başladığında ,çeşitli vaatlerle bu devleti yanlarına çekmeyi başardılar.

Savaş, sömürgeci devletler arasında çıkmıştı ama,sömürgeci bir güç olmayan,bilakis, emperyalizmin boy hedefi haline gelmiş olan Osmanlı Devleti de bu savaşa sürüklendi.

b ) Savaş öncesi Osmanlı Asya' sının bölüşülmesi ve Rus Bölgesi

Bu bölüşme işinde ilk adım Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu ile ilgili 29 kanun-u Sani 1329 (8 Şubat 1914 ) günlü Osmanlı-Rus antlaşması ve onunla sonuçlanan uzun tartışmalardır.

Buna göre büyük devletlerce seçilecek yabancı genel müfettişten biri o zamanki Erzurum, Trabzon ve Sivas öbürü de Van Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerinde yönetimi, adaleti, polis ve jandarmayı ve bir ölçüde de orduyu denetleyebilecek ve kullanabilecekti.

Rus bölgesi halkı askerliği yersel olarak yapacağı ve yemen gibi uzak yerlere yapılacak seferler için ayrılacak birlikler bu bölgeden de alınabileceği için Rusya bu yolla tüm Osmanlı devletini de bir bakıma denetleyebilecekti. Antlaşma Rusya ile yapıldığı için, Rus hükümetine Zimren (Örtülü) bile olmayan biçimde o koca bölgenin bütün işlerine koşmak yetkisi vermekteydi. Anılan bölge Erzurum, Erzincan, Ağrı (Karaköse) Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Sivas, Tokat, Amasya, Van, Hakkari (Çölemerik) ,Bingöl (Çapakçur), Siirt, Bitlis, Maraş, Elazığ, Tunceli, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Mardin vilayetlerimizi yani 23 vilayeti içine almaktaydı. Bu bölgenin Sürmene dolaylarından güneye kadar inen bir şeridine Fransız ekonomik çıkarları, Mardin ile Diyarbakır bölgesine de Bağdat demiryoluyla ilişkileri dolayısıyla Alman ekonomik çıkarları girmekteydi.

Bunlar dışında kalan Rusya'nın payı hem siyasal, hem ekonomik bakımdan Rus sayılabilir,çünkü orada Rusya'nın istediği dışında demiryolu yapılmayacaktı.

Fransız Bölgesi

Orta Asya'nın Türk kısmında iki Fransız bölgesi vardı; Bunlardan biri Karadeniz Ereğilisi - Bolu -Yozgat - Sivas - Diyarbakır - Ergani - Pekeriç - Trabzon şematik çizgisiyle Karadeniz kıyıları arasında kalan bölgedir. Bunun bir kolu Bitlis ve Van'a kadar uzanmaktadır.

Fransız bölgesinin ekonomik bakımdan Rus siyasal bölgesine girdiği yerler.

Ana ikinci Fransız bölgesi bu devletin uyruklarınca yapılıp işletilen ;

• a) İzmir-Manisa-Afyonkarahisar b) Manisa-Soma-Bandırma c) Bursa-Mudanya demir yollarını besleyen bölge.

Üçüncü Fransız bölgesi Suriye ve Lübnan'ı içine almaktadır. Ancak Palestin'in bir kısmıyla Mısır'a ait yerlerin bazıları için kesin sınır çizilememişti. Yani oralar da Fransızlarla İngilizlerle anlaşmazlık çıkabilirdi.

İngiliz Bölgesi

Bu bölge Osmanlı Asyasının Türk kısmında İzmir-Aydın-Afyonkarahisar demiryolunun ekonomik alanıyla Eğridir,Beyşehir,Burdur, göllerine değin uzanmaktadır.

Bu duruma göre İzmir, Fransız ve İngiltere için ortak bir liman olacak demektir.

Osmanlının Arap kısmındaki İngiliz bölgesi 31.arz dairesinin güneyindeki bölgedir ve hemen bütün Arabistan yarımadasını içine almaktadır. Fırat ve Dicle ırmaklarında öteden beri gemi işletme hakları bulunduğundan bugünkü Irak'ın Basra'nın kuzeyinde bulunan kısmında demir yolları ile Bağdat ve Basra limanları Almanların ırmaklarda gemi işletilmesi ve sulama işleri İngilizlerindir. Petrol %70 İngilizlerindir.

Alman Bölgesi

İzmit Adapazarı çizgisinin güneyinden musul vilayeti sınırına değin uzanmakta olup Eskişehir , Kütahya, Afyonkarahisar, Konya,Kayseri, Adana, Mersin, İskenderun,Maraş, Gaziantep ve Urfa'yı içine almakta olduğu gibi ekonomik bakımdan yukarıda görüldüğü gibi Rus ve İngiliz bölgeleri içine de girmektedir.

İtalyan Bölgesi

Kıyıda Marmaris,Fethiye,Antalya ve Alanya'yı içine almakta ve içeride kızıl kaya ve Akseki'ye kadar uzanmaktadır.

Avusturya Macaristan bölgesi

Anamur'la Silifke'yi içine alan ufak bir parçadır. Bu devlet sömürgeci olmamakla birlikte bu genel paylaşmaya katılamamak onuruna dokunduğundan o da çok ufak bir bölge elde etmiştir. Orası alman payı olacakken onun onaylamasıyla Avusturya - Macaristan verilmiştir.

Bu paylaşmanın genel anlamı ve özellikleri :

Balkan savaşlarından önce Osmanlı ülkesinde imtiyazlar almak için büyük devletler arasında bir çok gerginlikler ve karşıtlıklar olurdu. Çünkü alınan her imtiyaz onu alan ortaklığın bağlı olduğu devletlerce o bölgeye atılmış bir kanca gibiydi ve ona orada bir şekilde hak sağlamış sayılırdı.

Almanların Haydarpaşa limanı imtiyazını almaları İstanbul'da gözü olan Rusya'yı Bağdat demiryolu imtiyazını elde etmeleri de Irak'ı Hindistan'ın kapısı sayan İngiltere'yi kuşkulandırıp kızdırmıştı. Bir takım sızlanmalara yol açmıştı.

Balkan savaşlarından ezik bir durumda çıkmış olan Osmanlı Devleti'nin her an dağılması olasılığı var sayıldığından büyük devletler bir takım anlaşmalarla bölgelerini kabataslak bir biçimde olsa da bir birlerine tanıtmak istemişlerdi. Doğal olarak Alman - Rus ve Alman İngiltere bölgelerinde var olan pürüzleri de yeni görüşmeleri ve bir takım tavizler gerektirecek şekildeydi, ancak işin büyük kısmı çözümlenmişti.

Çok kez Bab-ı Ali'de de tanınan bu anlaşmaların özleri büyük devletin bölgesinde öbür büyük devletlerden hiçbirinin yeniden demiryolu, liman ve benzeri bayındırlık işleri yapmaya kalkışmayacağı ve kendi uyruklarını bu yolda desteklemeyeceğiydi. Görünürde bu bölüşme Osmanlı'nın da yararına olarak rahat bir ekonomik çalışma alanı elde etmek amacını güdüyor ise de gelecekteki siyasal paylaşmanın temellerini atmaktı.

Doğu ve orta Anadolu'daki Rus payında bu amaç pek açıkça görüldüğünden işbaşındaki ittihat ve terakki hükümeti Rusya ile imzalanan 8 şubat 1914 günü anlaşmanın niteliğini ve esaslarını hem meclislerden hem de halktan gizlemişti. Öbür paylardaki tehlike amacının gizlenmesi ise daha kolaydı çünkü o bölgede Osmanlı yönetimini yıkan ve hatta yaralayan bir yön açıkça görülmüyordu. Ancak işin gerçek niteliği diplomat ve devlet adamlarının yazılarından anlaşılır.

Paylaşma Anlaşmaları Yapanlar ne Diyor?

İngiliz alman bölgelerinin Irak'la ilgili kısmını saptamak için İngiltere hükümetiyle görüşmelerde bulunmuş olan alman büyükelçisi Prens Lihnovski şunları yazmaktadır.

" Bağdat anlaşması denilen anlaşmayı müzakere ediyordum. Gerçektende bu anlaşma ile güdülen amaç Küçük Asya'yı nüfuz bölgelerine ayırmaktır. Fakat sultanın haklarına saygı göstermiş olmak için bu deyimin kullanılmamasına son derece dikkat etmem gerekiyordu..."

Fransız - Alman müzakerelerinin Berlin'de cereyan etmiş olanlarını yöneltmiş olan Fransız Büyük elçisi Dül Kambon 25 eylül 1915'te kendi Dış İşleri bakanına yazdığı özel bir mektupta şöyle der:

" ....Londra'da, Paris'te, Berlin2de yapılan bütün bu müza k e relerden çıkacak sonuç şudur.;

• 1- Türkiye'nin ekonomik bakımdan bir dereceye kadar güçlenmesi , ki bizim için son derece yararlıdır.

• 2- Büyük devletlerin küçük Asya'da gelecekteki paylarının ve bugünkü nüfuz bölgelerinin hep bir arada ve pek kesin olarak saptanması...

Paylaşma İçinde Türklük Bakımından En Tehlikeli Devletler

Bunlar hiç şüphesiz Rusya, Almanya ve İtalya idi. Çünkü bunların nüfuzları biteviye çoğalmakta olup dışarıya taşmaktaydı.

Bu paylaşımların bir özelliği vardı. Öbür paylaşmacıların bölgelerinde yalnız ekonomik hakları olacak, siyasi ve yönetimsel etkileri olmayacaktı. Rusya ise orta ve doğu Anadolu halkında Osmanlı ile yönetim, baysallık, askerlik ve yargı işlerini de içine alan ayrıca bir anlaşma imzaladığından bunun uygulanış biçimine biteviye karışmakta kendini yetkili görecek ve Osmanlının güçsüzlüğü dolayısıyla bu işi alabildiğine ileri götürecekti. Buna göre kesin paylaşma işi ortaya çıkınca kendi payına esasen siyasal yönden geniş ölçüde el koymuş, yabancı genel müfettişleri seçilmiş ve birine de işe başlatmış olan Rusya'nın henüz öyle bir duruma gelmemiş olan öbür büyük devletlerden, kesin ve edimsel bir paylaşmaya karar verilince daha fazlasını yani yeni bir şey istenince daha fazlasını yeni yeni bir şeyler istemesi onun bilinen hırsı dolayısıyla doğal sayılabilirdi.

İstanbul ve boğazlar sorurunda Rusya'ya karşı daima İngilizlerle Fransızlar dikilmiş olmakla birlikte onların başarılı karşı koymalarında Avusturya Macaristan İmparatorluğu desteği çok etkili olmuştu. Kırım seferinde (1854 - 1855) Ayastefanos Anlaşması yerine Berlin anlaşmasının geçirilmesinde (1878) Trablusgarp savaşı sırasında Rusya'nın savaş gemilerinin boğazlardan geçirmek hakkını elde etmek isteğinde (1911) Avusturya'nın açıkça ve edimsel biçimde veya örtülü olarak denizci devletlerin yanında olması Rus'un yenilgisinde yahut ta gerilemesinde büyük etki yaratmıştır. Çünkü Rusya denizden Ormanlıyı destekleyen devlet yada devletler karşısında yandan ve balkanlara inince arkadan Avusturya'nın tehdidi altında bulunmuştu. Buna göre önce Avusturya - Macaristan'ı çökertmek gerekiyordu.

Rusya'nın Sırbistan'ı bu yola itmiş olması da onun genel tutumundan anlaşılmaktadır. Rus dış işleri bakanı Sozonof'un Belgrat'taki elçisine çektiği tel de bu durumu açıkça gözler önüne sermiştir. Sozonof 'un Petrograt'da ki ( bugünkü Leningrat) sırp elçisine onun hükümetine çekmiş olduğu 25 mayıs 1913 günlü tele göre de aynı kışkırtmalarda bulunmuştur. Bu telde "Sozonof bana yeniden dedi ki ; Biz ilerisi için çalışmalıyız ve Avusturya'dan toprak alsalıyız"

Esasen bu işin heveslisi olan Sırpların Sozonof'un öğuütlediği yolda çalışadurmaları Sırp komitecilerin de daha gayrete gelmeleri doğaldı. Bu kışkırtmaların bir bakıma sonucu savaşın sebebine hazıl olan olayı doğurmuştu.

Böylelikle birçoklarınca umulduğu gibi genel savaş çıkmasaydı bu paylaşma tasarılarının uygulanması yoluna gidilecekti.

19,yy içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz gibi Osm. İmp. nun çeşitli alanları büyük devletlyer arasındaki mücadelelere konu olmuştur .

Bu mücadeleleri genel olarak 4 kısma ayırabiliriz.

• a) Boğazlar üzerinde İngiliz- Rus mücadelesi

• b) Balkanlar üzerinde Avusturya - Rusya mücadelesi

• c) Mısır üzerinde İngiliz-Fransız mücadelesi

• d) Osm. İmparatorluğunun orta doğu topraklarında İngiliz-Alman mücadelesi



A- Boğazlar Üzerindeki İngiliz Rus Mücadelesi

Rusya'nın Türk boğazlarını ele geçirerek Akdeniz'e inmek istemesini, İngiltere, Hindistan'la bağlantısını sağlayan imp. yolunun güvenliği bakımından endişe ile karşılamış ve bunu her vasıta ile önlemeye çalışmıştır. Rusya açısından ise mesele şuydu: 15,yy'ın sonunda kurulan Rus Çarlığı başlangıçta tamamen bir kara devleti idi, ve denizde bağlantısı yoktu. Rus çarlığının denize ulaşabilmesi için iki istikamette topraklarını genişletmesi gerekiyordu Biri Baltık denizi , diğeri ise Karadeniz'di. Lakin her iki istikamette de önüne engeller çıktı. Baltık denizine çıkmamasında İsveç ve Karadeniz'e ulaşmamasında da Osm. Devletine bağlı Kırım Hanlığı yanı Osm. Devletiydi.

1699 Karlofça Anlaşması ile Azak kalesini alan Rusya ilk defe olarak Karadeniz kıyılarına ayak basıyordu. İsveç ile yaptığı savaş sonunda 1721'de imzalanan Ngstid barışı ile de Rusya Baltık kıyılarına çıktı. Bundan sonra Rusya bütün 18,yy boyunca hem Kafkaslar, hem de balkanlar doğrultusunda olmak üzere Karadeniz de kıyılarını genişletmiş olan ve Balkanlarda Osm.-Rus sınırı 1792 Yaş anlaşması ile Tuna'nın kollarında Purut Nehri olmuştur. Böylece bütün Karadeniz kıyılarını ele geçirmiş olan Rusya'nın 19, yy içindeki çabaları İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ele geçirilmesine hiç değilse bu boğazların kendisine açık olması amacına yönelmiştir.

Bununla beraber Rusya'nın bu boğazlar politikasına paralel olarak yürüttüğü diğer bir politika balkanlar politika olmuştur. Çünkü Rusya balkanları ele geçirdiği ve Osm devletini balkanlardan çıkarıp balkan yarımadasına hakim olduğu taktirde Ege denizi ve Akdeniz'e çıkabileceği gibi Boğazlar üzerinde bir baskı imkanı elde edecekti. Boğazlar Osmanlı Devletinin elindeydi ve egemen bir devlet olarak da Osmanlı Devleti boğazları istediği devletin savaş gemilerine ve açmaya ve kapatmaya yetkili idi. Osmanlı Devletinin bu yetkisi İngiltere için zaman zaman hoşlanmadığı durumlar çıkarmıştır. Mesela Napolyon'un Mısır'ı işgali üzerine Rusya 1798'de Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifak anlaşması ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan serbestçe geçmesi hakkını elde etmiş ve 1805'te yapılan ikinci bir anlaşma ile de bu hak devam ettirilmiş ayrıca Rusya boğazları başka bir devlete karşı Osmanlı devleti ile birlikte savunacaktı.

Mehmet Ali isyanında Osmanlı Devletinin sıkışık durumundan istifade ederek Rusya'nın Osmanlı devletiyle imzaladığı 1833 Hünkar İskelesi Anlaşması ise gerçekte bir ittifak anlaşması olarak aynı zamanda Rusya'ya yönelecek bir saldırıya karşı Osmanlı Devleti 'nin boğazları kapamasını da öngörmektedir. Fakat diğer Avrupa devletleri bu anlaşmanın boğazları Rusya'ya açtığı inancında olmuşlardır.

Bu anlaşmalar İngiltere'nin hoşuna gitmemiştir. Bu sebepten bu tarihten sonra İngiltere barış zamanından başka devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi meselesini Osmanlı Devleti'nin yetkisinden çıkarıp bunu milletlerarası bir statüye bağlamak istemiştir. İngiltere bunu 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile muvaffak olmuştur. Bütün Avrupa devletlerinin imzaladığı sözleşmeye göre; barış zamanında hiçbir yabancı devletin savaş gemileri boğazlardan geçmeyecekti. Yani Boğazların kapalılığı ilkesi kabul ediliyordu. Osmanlı devleti savaşa girerse boğazları istediğine açar ve kapatabilirdi. Bu suretle İngiltere 1841 boğazlar sözleşmesi ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan geçerek Akdeniz'e çıkmasını önlemiş olmaktaydı. Boğazların bu statüsü 1923 Lozan Boğazlar sözleşmesine kadar devam edecekti.



B) Balkanlar Üzerindeki Avusturya - Rusya Mücadelesi



Rusya'nın 1870ler den beri Pancerman bloğuna karşı takibe başladığı Panislavizm politikası dolayısıyla balkanlardan kuzey-güney doğrultusunda inmeye çalışması balkan yarımadasında bir Avusturya - Rusya mücadelesini ortaya atmakla beraber öte yandan Avusturya - Macaristan'ın Bosna Hersek topraklarını alarak Adriyatik denizine çıkmak istemesi 19.yy. sonlarına doğru kendisini yine Adriyatik denizine Bosna Hersek üzerinden çıkmak isteyen Sırbistan'da çok şiddteli bir çatışmanın içine sokuştur. Bu çatışma o kadar şiddetli olmuştur ki 1,Dünya Savaşı neredeyse 1914 yılında değil 1908 ylyında çıkacaktı. 20 Fahir Armanoğlu a.g.e. s.



C) Mısır Üzerindeki İngiliz - Fransız Mücadelesi



Üçlü itilafın ikinci halkasını teşkil eden 1904 İngiliz Fransız anlaşmasını ve bu anlaşmadan önce iki devletin içinde bulunduğu çatışma ve mücadelelerini açıklarken bu mücadeleyi ve yeteri kadar belirtmiştik. 1904 İngiliz Fransız anlaşması bu iki devletin Mısır üzerindeki mücadelesini sona erdirmekle kalmamış 1904'den sonra ve özellikle 1, Dünya Savaşından sonra bu iki devlet Orta Doğu bölgesinde bir sömürgecilik işbirliğine girmişler ve bu işbirliği 1960lara kadar devam etmiştir.



D) Osmanlı İmparatorluğunun Orta - Doğu Toprakları Üzerindeki İngiltere - Almanya Mücadelesi

Bu mücadele uzun ömürlü olamayıp Osmanlı devleti toprakları üzerinde en kısa ömürlü büyük devletler mücadelesidir.

2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ÇANAKKALE CEPHESİ



28 Haziran 1914 de Avusturya veliahdı Arşidük François Ferdinand Sarajevo'da bosnalı bir öğrenci tarafından katledildi. 6 Ağustosta Fransa,İngiltere, Rusya, Sırbistan, Belçika, Almanya ve Macaristan dört yıldan fazla sürecek sekiz milyondan fazla insanın hayatına mal olacak ve dünyayı alt üst edecek bir savaşa girmiş bulunuyordu .

Önem bakımından birbirinden bu derce farklı iki olay arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmak zor geliyor. Hal bu ki bu beş hafta boyunca olaylar birbirine sıkı sıkıya zincirlenmiştir.

Savaşa bu ismin verilmesi bütün dünyanın katılmış olmasından değil "dünyanın merkezi" olarak görülen Avrupa da cereyan etmiş olmasındandır. Bu savaş aynı zamanda avrupa merkezli dünya siyasetinin de sonunun başlangıcı olmuştur .



Osmanlı İmparatorluğunun Harbe Girişi



28 Haziran1914 te Avusturya veliahdına yapılan suikast 1, Dünya savaşının başlamasına sebep olmuş, İngilizler ellerinde bulundurdukları gemilerin teslimini geciktirmeye başlamışlar ve bir ay sonra savaşın başlamasıyla gemilere el koyduklarını ve vermeyeceklerini açıkladılar. Yavuz ve Midilli deki alman askerlerinin parti parti Türk denizcileriyle değiştirilmekte olduğu söylenerek müttefik devletler oyalanırken bunlara hiç dokunulmuyor, inadına alman denizcilerden bir irtibat subayı Türk savaş gemilerine görevlendiriliyordu.

Rusya olsun, İngiltere olsun, Yavuz ve Midilli'nin boğazlar dışına çıkmasını kabul etmeyeceklerini ve bunları düşman gemisine sayarak batıracaklarını resmen bildirmişlerdi. Karadeniz'de İstanbul boğazı açıklarında Rus donanması vardı ve Yavuzla Midillinin geldikleri günden beri İngiltere ve Fransız savaş gemileri de Çanakkale boğazı açıklarında bekleyip duruyorlardı. Yani Karadeniz olsun Ege olsun Osmanlı donanmasına adeta kapanmıştır. Ve her iki boğazın ağzı karşı taraf donanması tarafında ablukaya alınmış gibiydi. Bu sıralarda Almanya ile Osmanlı şöyle bir anlaşmaya varır; Anlaşma ve Bağlaşma...

Osmanlı imparatorluğu bu dünya savaşına katılanlar arasında ilk sırayı almıştı. Saray Bosna suikastını izleyen günlerde bile cemal paşa aracılığıyla Fransa ile anlaşmaya çalışan hükümet bu girişimlerden bir sonuç alamayınca Almanya'ya karşı olan eğilim daha güçlenmişti. Başta sadrazam ve dışişleri bakanı Sait Halim , Harbiye bakanı Enver, İçişleri bakanı Talat ve Mebuslar başkanı Halil Menteşe zaten Almanya yanlısı olarak tanınıyorlardı. Avusturya Sırbistan'a karşı savaşa hazırlanırken Osmanlı hükümetine üçlü bağlaşmaya katılmasını önermişti. Bunun üzerine Almanya ve Avusturya'ya başvurarak anlaşmaya girmek istediğini bildirmişti. (22 temmuz) Görüşmelere başlayabilmek için Sultan Reşat'tan alınan 25 Temmuz yazısında " Rusya'nın olası bir saldırısına karşı Almanya ile bir savunma işbirliğine gireceklerini belirtmiştir. Bu Osmanlı hükümetini Almanya ile ittifaka yönelten son etkenin Rus tehdidi olduğunu göstermektedir.

Karşılıklı olan eğilimlerin etkisiyle Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan etmesinden sonra İstanbul daki alman elçisi Baron Von Wangenheim ile Sadrazam Hakim paşa arasında gizli bir ittifak anlaşması imzalanmıştı. (2 Ağustos 1914) bu anlaşmaya göre:

1-İki devlet Avusturya ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık gösterecekti.

2- Rusya'nın aldığı askeri tedbirler sonucu Avusturya ile Rusya savaşa tutuşur ve Almanya'da Avusturya nın yardımına gitmek zorunda kalırsa Osmanlı devleti de savaşa katılacaktı

3- Osmanlı devleti tehdit altında kalırsa Almanya Osmanlı devletini silahla savunacaktı

4- İttifak 1918 yılı sonuna kadar devam edecek ve taraflardan biri feshetmezse 5 yıl için yeniden geçerli olacaktı.

5- Savaş Halinde Osmanlı kuvvetlerini alman askeri heyeti yönetecek.

Osmanlı hükümeti 2 ağustos 1914 günü "silahlı Tarafsızlığını" ilan etti ve ertesi günü 3 Ağustos 'da seferberliğe başladı. İstanbul'daki yabancı elçilikler ve istihbarat kaynakları bazı kuşkulara rağmen durumu anlayamamışlar ve bu anlaşmayı öğrenememişlerdir.

Dışarıda savaş tüm şiddetiyle sürüyordu ekim ayı geldiğinde Ruslar ve İngilizler seferberliklerini tamamladıkları ve cepheye daha fazla kuvvet yığmaya başladıkları gözlenmekteydi. Yani harbin 3, ayında Almanların Fransa cephesinde büyük ümitlerle başladığı yıldırım taarruzu Paris yakınlarında tıkanıp kalmış, doğu da ise sonuç vermeyen ileri gerili hareketlerle zafer ümidi dahi kaybolmuş gibiydi.

İşte gizli müttefik Osmanlı imparatorluğunu savaşa sokacak zaman gelmişti. Ve böylece ekim 1914'te Almanların Osmanlı yönetimi üzerindeki baskıları artmıştı. Türkler verilen sözü yerine getirecek bir an önce savaşa katılmalıydı. Müttefikler de Osmanlı yönetiminin her geçen gün biraz daha Almanya safına kaydığı görülüyordu. İki alman gemisinin gelişinden sonra bu kayma daha da hızlanmıştı.

İngiltere de yapımı biten zırhlıların Türkiye'ye verilmeyişinin de farkındaydılar. Böylece Osmanlı devleti ekim 1914'te savaşa girmiştir.Osmanlının savaşa katıldığı sırada esasen karşı yan boğazları açmamız için baskıda bulunmaya başlamışlardı. Onlar ve bütün dünya bu savaşın aşırı çapta uzayacağını ve insanlığın buna dayanamayacağı ve en çok bir yılda biteceği inancındaydılar. Bu inancın gerçekleşmeyeceği 1915 yazında anlaşılmış, ve bunun üzerine boğazlar birinci derece önem kazanmıştır. Hatta 1914 sonlarında İngiltere de Çanakkale saldırısı düşkünlüğü sırada esasa amaç Rusya ile kolay bağlantı kurmak olmayıp Osmanlıyı en cana alacak noktasından tehdit ederek onun Mısır'a kuvvet göndermesini ve daha sonra Sarıkamış vuruşmaları sırasında Rusya'ya aşırı baskı yapmasını önlemekti. Bu son devlette bağlantı kurmanın bir ölüm kalım sorunu olduğu 1915 yazında kavranabilmişti.

Osmanlı devletinin cephe durumu ve 1915 yılı gerek Almanya gerekse Osmanlı devleti savaşa katılırken Rusya ile İngiltere imparatorluğu içindeki Müslümanları ayaklandırmanın bu iki devlete büyük zorluklar çıkaracağını ümit etmişlerdi. Halifelik sıfatı ile Osmanlı padişahı Müslümanlık aleminin dinsel lideri olması dolayısıyla Cihat-ı Mukaddes ilan edeceği bütün Müslümanlığın Hıristiyanlara karşı ayaklanacağı sanılıyordu. Şeyhülislam 23 kasım 1914'te Cihad-ı Mukaddes ilan ederek kırım, Türkistan, Hindistan, Afganistan ve Afrika Müslümanlarını İngiltere Fransa ve Rusya ya karşı savaşa davet etti . Osmanlı devleti Almanlarla birlikte savaş planları yaptı.

Buna göre;

• 1- Doğu Anadolu ve Kafkasya üzerinden Rusya ya bir darbe vurmak

• 2- İngiltere nin ona imparatorluk yolunu kesmek için Süveyş kanalına ve mısır la karşı hareket geçmek. Bu cephede trablusgarp ve sudan Müslümanlarına güvenilmekteydi.

• 3- Ege ve Akdeniz de İngiliz ve Fransız donanmaları egemen olduğundan Çanakkale'yi korumak için Trakyada kuvvet bırakılması



Bu Türk alman planına karşılık İngiltere de Osmanlı devletini hassas noktalardan vurmak için ilk önce güney ırak ta ve ondan sonra Çanakkale cephesi açılmıştır. Osmanlı devleti daha savaş başında 4 cephede savaşmak zorunda kaldı.



ÇANAKKALE CEPHESİ



Cephenin Açılma Nedenleri :

Çanakkale savaşları hem itilaf hem de ittifak devletleri açısından önemli bir yere sahip olmuştur.

1914 senesi Kasımından sonra Fransa da askeri harekatın kilitlendiğini düşünen İngiltere düşmanın güçlü cephesiyle savaşarak vakit kaybetmektense zayıf olan yerlerinde yeni cepheler açarak çökertmeyi uygun buluyordu. Bu tanıma en uygun yer ise şüphesiz Çanakkale boğazı ve İstanbul dur.

İtilaf devletleri Çanakkale cephesini açmakla neyi hedefliyordu?

Bunun cevabı birbirine bağlı stratejik hesapları da ortaya koyar. Bu cephenin İngiltere için yararı daha çok Rusya dan dolayı idi. Ruslar İngiltere ve Fransızların Çanakkale'de savaşıp boğazları açmak istiyordu. Boğazların zorlanması nedenleri ise şöyledir.

* Boğazların açılması sağlanırsa Rusya ile bağlantı kurulabilecek, böylelikle her türlü yardım ve savaş araç gereçleri gönderilebilecekti.

* Trakya ele geçirilince Almanya'nın balkanlardaki üstün durumu güneyden gelecek güçler karşısında tehlikeye girebilecekti.

* İtalya ve Romanya gibi müttefik devletlere eğilim gösteren fakat o zamana kadar tarafsız kalmış devletlerin itilaf devletleri yanında savaşa girmeleri sağlanabilecekti.

* kuvvetlerin bir bölümü Çanakkale'yi çekmek sorunda kalacak olan Osmanlı devletinin Kafkaslarda Rusya üzerindeki baskısı hafifleyecekti.



İpin çekileceği en kestirme yer boğazlardı. Üstelik boğazlar devletin kalbi olan İstanbul'u kapsıyordu. Churchill "Sıkacaksın Boğazını" diyordu. "bir sıkımlık canı var. Göreceksiniz donanmamız Çanakkale'n geçip Marmara ya girdiği haberi bile yeterli hem inanınız bana" diyordu. Churchill bunun için öyle büyük kuvvetlere de gerek yok birkaç tümen asker ve Akdeniz donanmamız bu iş için yeter." Aslında Churchill Türk boğazlarına birden saldırmayı hatırlamış değildi. Avrupa da savaşın başladığının 2, haftası 19 ağustosta yunan başbakanı Venizelos İngilizlere onların saffında Çanakkale'ye taarruz edebileceğini bildirmiş, ve saldırı için ayrıntılı bir plan sunmuştu. Belki de büyük Britanya'nın hem denizde hem karada işleyen imkanlarına elverişli bir harekat alanı açmak olacaktı.

Çanakkale cephesinin açılmasına sebep olan diğer hususları ise şöyle sıralamak mümkündür.

• · Türkiye'nin Süveyş kanalı ve dolayısıyla Hint denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek.

• · İstanbul'u zapt ederek Müslüman dünyasını etki altına almak ve halifenin ilan ettiği Cihad-ı Mukaddesi tesirsiz kılarak İslam dayanışmasını çökertmek.

• · Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları büyük taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale ye çekerek Avrupa cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak.

• · Boğazlar ve İstanbul müttefiklerin eline geçerse Osmanlı devleti için barışı kabullenmekten başka çare kaymaz ve bu suretle Osmanlı imparatorluğunun açmış olduğu ve Müttefiklerin açtığı bütün cepheler tasfiye edilmiş olurdu.



Churchill eğer harekatta başarılı olur ve boğazlara İstanbul ve Ruslar dan önce ele geçirirse barış masasına çok daha avantajlı olarak oturur ve Ruslar'ın boğazları alması bu sayede önlenebilirdi.



Denizlere egemen olan İngiltere ve Fransa bütün acının kaynaklarından yaralanabilecek durumdaydılar. Almanya ve Avusturya abluka altında olmakla birlikte alman sanayisi mucizeler yaratabilecek durumdaydı. Almanya'nın tek umudu bir yandan Osmanlıya boğazları kapattırarak Rusya yı yarı kötürüm bırakmak ve 1915 yazında ona yüklenerek onu yutmaktı. Bu olmayınca ona türlü araçlar kullanarak gizlice İstanbul'u peşkeş çekip İngiltere ve Fransa dan ayırmaktı. Bu konular başarılı olamayınca kıyasıya savaşıldı.

Lloyd George ve Milloran'ın Türkleri boğazı kapatmakla savaşı iki yıl uzattıkları yolundaki sözleri onların gerçekleştiremedikleri tasarıya dayanır.

Aralık 1914 Türk ordularının giriştiği Sarıkamış harekatından telaşa kapılan Rus Çarı Nicolai İngiltere ye başvurarak Türkiye ye başvurarak Türkiye'ye karşı karadan veya denizden bir cephe açmalarını istemiştir.

İşte bu gibi düşünceler çerçevesinde İngiliz Horla kabinesi Churchill'in baskısıyla Çanakkale cephesinin açılmasına karar verdi. Ne yazık ki gerçekleşmesi işi o kadar hafiflik ve anlayışsızlıkla ele alındı ki en feci acınacak ve çok pahalıya mal olmuş bir sunuca ulaştı.

I. Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden biri olan Çanakkale cephesi İtilaf devletlerine umduğunu verememiş, onları hayal kırıklığına uğratmıştır. Osmanlıyı kendi çaplarında bölüp yutmayı planlayan sömürgeci devletler bu savaşta büyük bir yara almışlardır.

Hedef tuttukları bir çok yere ulaşmalarında önemli bir yere sahip olan Çanakkale Boğazı düşman kuvvetlerine dar gelmiştir. Kolay lokma sanılan Osmanlı Devletinin o kadar da kolay teslim olamayacağı anlaşılmıştır. Osmanlı Devleti 1, Dünya Savaşından yenik çıkmış olmasına rağmen, İtilaf Devletlerinin ilerideki planlarına birazcık da olsa set çekmiştir. Ancak tüm çabalara rağmen düşman kuvvetler Osmanlı ve diğer yerler üzerindeki çıkarcı ve sömürgeci düşüncelerden vazgeçmemiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Çanakkale savaşları Türk ve Dünya Tarihinde hiç de küçümsenmeyecek bir yere sahiptir. Bu savaştaki Türk'ün iman gücü ve yenilmezliği ileride çok daha büyük başarılarda kendini göstermiştir.



BİBLİYOGRAFYA

ALTINTAŞ, Ahmet : Belgelerle Çanakkale Savaşları,İstanbul 1997, s.16 -1

ARMAOĞLU, Fahir : 20, Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914 - 1980)

ARTUÇ, İbrahim : 1915 Çanakkale Savaşı (Kastaş Yayınları)

BAYUR, Yusuf Hikmet : 20, Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri Anakara 1974 s.

GÜZEL, Abdurrahman : Avustralya Resmi Tarihinde Gelibolu Çanakkale, Çanakkale 1996 s.3-4-5

LESTIEN, George Roger Care : İki Dünya Savaşı ( 1914 - 1918) ( 1939 - 1945) İstanbul 1966 s.7-56

TANÖR, Bülent : Kurtuluş ( Türkiye 1918 - 1923) İstanbul 1997 s.23

TURAN, Şerafettin : Türk Devrim Tarihi 1, Kitap İmparatorluğun Çöküşünden Ulusal Direnişe Ankara 1991 S.21-23-24-25-26-3

YILMAZ,Mustafa -Temuçin Faik Ertan-Yusuf Sarınay- Adil Dağıstan-Derviş Kılıçkaya

Ayten Sezer- Oğuz Aytepe- Ayşe Aktaş : Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 1998 s.48 -49

: Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Uluslararası Sempozyumu Ç.14-17 Mart 1990 Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara 1993 Pelin MERT

ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE TÜRK ORDUSUNUN DURUMU
I .BÖLÜM
ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE TÜRK ASKERİ GÜCÜ

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barış Teşkilatı, Kuruluş ve Konuşu

Çanakkale Cephesindeki birliklerin teşkilat ve kuruluşuna geçmeden önce Osmanlı Devletinin I.Dünya Savaşına girmeden önceki genel askeri gücüne kısaca değinmekte yarar var.

Kara Kuvvetlerinin yeniden teşkilatlanması, Balkan Savaşları yenilgisinin hemen sonrasında başlanarak, I. Dünya Savaşı öncesinde tamamlanmıştır. Bu teşkilatlanmaya göre Kara Kuvvetleri, Harbiye Nezaretine bağlı dört ordu müfettişliği halinde, biri bağımsız 13 kolordu ve bunlara bağlı 38 piyade tümeni (ikisi bağımsız) ve dört süvari tümeninden oluşmaktaydı. Ayrıca Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile; Çatalca, Edirne, Erzurum, İzmir Müstahkem Mevkileri de Kara Kuvvetleri Teşkilatında yerlerini koruyorlardı.

Çanakkale Cephesini ilgilendiren 1. Ordu Karargahıyla İstanbul'daydı ve 4 Kolordudan oluşmaktaydı. Bu Kolordular da kendi içerisinde tümenlere ayrılmaktaydı. Şöyle ki;

• · · 1. Kolordu (1. , 2. ve 3. tümen ) : İstanbul ve çevresinde

• · · 2. Kolordu ( 4. , 5. ve 6. tümen ) : Edirne ve çevresinde

• · · 3. Kolordu ( 7. ve 8. tümen ) Tekirdağ ve çevresinde

• · · 4. Kolordu (10. , 11. ve 12. tümenler ) Bandırma ve çevresinde kurulmuştur.

Yalnız 4. Kolordu 3-4 Kasım 1914'te İzmir'e nakledilmiştir.

Çanakkale Boğazı'nın savunmasından sorumlu 3. Kolordunun 31-Temmuz 1914 'teki barış teşkilat ve kuruluşu şöyleydi;

Bu Kolordu: Akdeniz Boğazı Komutanlığı ( Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı ) 7. , 8. , 9. Piyade tümenleri ile 3. Süvari Tugayı ve 3. Kolorduya bağlı birliklerden oluşmaktaydı.

"1 ) 7. Piyade Tümeni : 19., 20., 21. Piyade Alayları ile 7. Sahra Topçu Alayından oluşmakta , Alaylar üçer Taburlu , Taburlar da dörder Bölüklüydü.

a - 19. ve 21. Piyade Alaylarında; dörder ağır makineli tüfekten oluşan birer ağır makineli tüfek bölüğü vardı.

b - 7. Sahra Topçu Alayı : 1. ve 2. Sahra Topçu Taburundan ; topçu taburları ikişer bataryalı ve bataryalar dörder 75 mm.'lik toplardan oluşmaktaydı.

2 ) 8. Piyade Tümeni : 22. , 23., 24. Piyade Alayları ile 8. Sahra Topçu Alayından oluşmaktaydı. Bu Tümenin piyade ve topçu alaylarının kuruluşu 7. Piyade Tümeni Alaylarının kuruluşu gibiydi.

3 ) 9. Piyade Tümeni : 25., 26., 27. Piyade Alayları ile 9. Sahra Topçu Alayından oluşmaktaydı. Bu tümenin piyade ve topçu alaylarının kuruluşu, öteki tümenlerin alayları gibidir. Yalnız 26. Piyade Alayının 1.Taburu yoktu ve 25 ila 27. Piyade Alaylarında birer ağır makineli tüfek bölüğü bulunuyordu. 9. Sahra Topçu Alayının kuruluşu öteki topçu alaylarının kuruluşu gibidir.

4 ) 3. Süvari Tugayı : 4., 7., 15. Süvari Alayları ve 4 ağır makineli tüfekli 6. Ağır Makineli Tüfek Bölüğünden oluşmaktaydı.

5 ) 3. Kolorduya bağlı Birlikler : Astsubay Numune Taburu, 3. Obüs Taburu ( 105 mm. çapında dörder obüslü 2 bataryadan oluşmaktaydı), 3. İstihkam Taburu ( 4 bölüklü ), 3. Telgraf (Muhabere) Bölüğü, İstihkam İnşaat Taburu, Hizmet Kıtası, 3. Ulaştırma Taburu, Ulaştırma Deposu ve Sanayi Takımlarından oluşmaktaydı."

3. Kolordu ( bağlı birlikler ve üç piyade tümeni ) Harbiye Nezaretinin emri ile barış konuşuna geçmiştir. Buna göre 3. Kolordunun Karargahı Susurluktaki Ulaştırma Taburu, Tekirdağ'da Ulaştırma Deposuna bağlı birlikleri, Yerçeşme'de 7. Tümeni ( 19. Piyade Alayının Muratlı'da ki 1. Taburu dışındaki tüm birlikleri ), Bandırma'da 8. Tümen ve 22. Piyade Alayı, Ayvalık ve Balıkesir'de 8. Tümenin 23. ve 24. Piyade Alayları, Çanakkale'de 9. Tümen ve bunun 25. Piyade Alayı, Eceabat ve Gelibolu'da 9. Tümenin 26. ve 27. Piyade Alayları Çorlu'da Kolordunun 3. Süvari Tugayı, 7. ve 15. Süvari Alayları, Lüleburgaz'da 4. Süvari Alayı bulunmaktaydı.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ( Akdeniz Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanlığı ), Çanakkale Boğazının özellikle denizden yapılacak saldırılara karşı savunulması için yıllarca önce oluşturulmuş bir kuruluştur. Çanakkale Müstahkem Mevkii birinci sınıf müstahkem mevkii olmasının yanı sıra, buranın komutanı Kolordu Komutanı yetkisindedir. Müstahkem Mevkii Komutanlığı Karargahı Çimenlik Tabyadadır. Bu komutanlık; 2. Ağır Topçu Tugayı ( 3., 4. ve 5. Ağır Topçu Alayları ) ile Kale İstihkam Bölüğü, İstihkam İnşaat Bölüğü, Telefon ( Muhabere ) Bölüğü, Mayın Müfrezesi, Işıldak Müfrezesi, Müstahkem Mevkii Cephane Depo Müfrezesi, Bolayır Cephane Depo Müfrezesi ve Deniz Taşıtları'ndan ( 3 motorbot ile 3 küçük tekne ) oluşmaktaydı.

B ) Sefer Teşkilatı ve Kuruluşu
• 1. Kara Kuvvetleri:

3. Kolordunun seferber edilmesine temel olan ilk kuruluş 4 Ağustos 1914 tarihinde oluşturulmuştur. 5 Ağustos 1914 tarihli Başkomutanlık emri ile Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı, 9. Tümen emrinde olarak Başkomutanlığa bağlanmış, idari işler ve seferberlikle ilgili konular için Harbiye Nezaretine, emir ve komuta yönünden Başkomutanlığa başvuracağı belirtilmişti. Buna göre daha önce 3. Kolordu Komutanlığının emrinde bulunan 9. Piyade Tümeninin Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine verilmesi ile 3. Kolordu ; 7., 8. Piyade Tümenleri ile Kolordu bağlı birlikleri ve lojistik destek birliklerinden oluşmuştur.

Başkomutanlığın 5 Ağustos 1914 tarihli emrine göre Kara Kuvvetlerinin sefer teşkilatı ve kuruluşu özetle aşağıdaki biçimde düzenlendi.

" - İdari yönler dışında kalan bütün konular için kolordular doğrudan doğruya ordu komutanlığına başvuracaklardır.

• - - Kendi orduları dışında bulunan tümenler, emirlerinde bulundukları komutanlara bilgi vermekle birlikte eski kolordularına da durumu bildireceklerdir.

• - - Kolorduların ordu müfettişliklerine bölüştürülmesi kaldırıldı.

• - - Başkomutanlığa bağlı olan seferi duruma getirilmiş birlikler; 1., 2., 3. Ordular ile

Karadeniz, Akdeniz Boğazı Müstahkem Mevkiileri ve Donanma Komutanlıklarıdır.

1.Ordu şu birliklerden oluşmaktadır; 1. Süvari Tugayı, 1., 2., 3., 4. ve 6. Kolordular ile

Ağır Obüs Taburu, Edirne'de ki 8. Ağır Topçu Alayı ve Edirne Kalesi. Ordu Komutanı Liman Von Sanders olup karargahı İstanbul'dadır.

Ayrıca bu ordunun kuruluşu olabildiğince gizli tutulacaktır."

Bu emirle ordu müfettişlikleri, ordu komutanlıklarına dönüştürülmüş ve 1.Ordunun kuruluşu belirlenmiş oluyordu.

5 Ağustos 1914 tarihli emirle Çanakkale Müstahkem Mevkiinin kuruluşunda 9. Piyade Tümeni, 2. Ağır Topçu Tugayı , İstihkam İnşaat Taburu ve Bağlı Birliklerinden oluşmaktadır. Burada 15 Haziran 1914 öncesinde 32 batarya Çanakkale Boğazında, 3 batarya Bolayır mevziinde olmak üzere ; toplam 35 batarya kuruluş dışı bırakıldığından toplam batarya sayısı 22'ye inmişti.

Ancak Avrupa'da Birinci Dünya Harbinin başlaması ve Osmanlı Devletinin de üçlü bağlaşmaya katılmış olması nedeni ile Çanakkale Boğazının güçlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıktı ve terk edilmiş tabyalardaki bataryalar ve toplar yeniden kuruluşa alındı.

9. Piyade Tümeninin sefer kuruluşu ise 25., 26. ve 27. Alaylar, 9. Sahra Topçu Alayı, Tümen bağlı birlikleri ve iki jandarma taburu ve 1 amele ( işçi ) Taburuyla bu tümene ayrılmış bulunan lojistik destek birliklerinden oluşmaktaydı. Bu tümen lojistik destek birliklerinden ayrı olarak, iki menzil kolunu seferber etmekle görevlendirildi.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ve 3. Kolordu Komutanlığının ilk sefer kuruluşunda, konuşla ilgili ve takviye gibi nedenlerle bir çok değişiklik oldu. Çanakkale Boğazının denizden ve karadan yapılacak saldırılara karşı savunulması için; 9.Tümen, Gelibolu Seyyar Jandarma Taburu, Bolayır Ağır Topçu Taburu ve Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı 3. Kolorduya dahil edildi.

Başkomutanlık 11 Kasım 1914 tarihli emir gereğince Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı daha önceden bağlandığı halde yeniden Başkomutanlığa ve 3. Kolordu Komutanlığı da 1. Ordu Komutanlığına verildi.

• 2. Hava Kuvvetleri:

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının sefer kuruluşunda 1 uçak bölüğü vardı.

İlk kez 17 Ağustos 1914'de bu bölüğe İstanbul'dan 1 deniz uçağı geldi. Buna 21 Ekim 1914'de Başkomutanlığın ve Vekaletin emriyle ikinci bir uçak daha katılmış ayrıca 12 Ocak 1915'de İstanbul'dan deniz yoluyla gönderilen iki uçakta Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine girmişti.

• 3. Deniz Kuvvetleri:

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının sefer kuruluşunda 1 hafif filo bulunuyordu. Hafif filoyu oluşturan 4 torpido ( Kütahya, Draç, Musul, Akhisar ) özel seferberliğin ilan edildiği gün Çanakkale'ye gelerek, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine girdiler. Daha sonraları bir gambot ve iki muhrip hafif filoya katıldı. Hafif filoyu oluşturan gemiler gerektikçe değiştirilmekteydiler.

Başkomutanlık, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının görevini hafifletmek için 4 Şubat 1914'de su üstü gözetleme ve mayın hizmetlerini Başkomutanlık delegesinin ( General Merten ) emrine verdi. Ayrıca 18 Şubat 1915 tarihine kadar Çanakkale Boğazında 9 mayın hattı kurulmuş, sonra Mart'a kadar buna 2 mayın hattı daha eklenmiştir. Çanakkale Boğazının savunmasına yardımcı olmak ve Bileşik Filonun boğazı geçmesi halinde onu korumakla görevli iki muharebe gemisi ( Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis ) de Yarbay Arif komutasında 17 Şubat 1915'de Nara Burnu kuzeyine geldiler.

C ) Sevk ve İdare, Eğitim Usulleri ve Durumu
Balkan Savaşından sonra subay kadrosunun gençleştirilmesine gidildi. Ordunun sevk ve idaresini güçlendirmek için yeteneksiz, yaşlı subaylar emekli edilerek yerlerine genç, bilgili komutanlar ve subaylar getirildi. 31 Temmuz 1914'den 19 Şubat 1915'e kadar geçen sürede Çanakkale Harekat alanında bulunan Türk birlikleri eğitimlerini geliştirdiler ve özellikle muharebe eğitimine önem verdiler. Kıyı topçuluğu uzmanı Yarbay Vasidlo, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığında topçu subay ve astsubayların eğitimi için Anadolu Hamidiye Tabyası Komutanlığında görevlendirildi. Bunun dışında acemi ve ihtiyat topçu erleri, 2. Ağır Topçu Tugayı kuruluşunda bulunan Topçu Depo Taburunda ; 9. Tümene gelen acemi ve ihtiyat piyade erleri de esas depo taburunda eğitilmekteydi.

D ) Personel Durumu
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının ( 9. Tümen dahil ) personel sayısı şöyleydi :

Subay Askeri Memur ve Sanatkar
Astsubay
Erat

804 73
591
34577


3.Kolordu Komutanlığının ( 3. Kolordu bağlı birlikleri, 7. Tümen ) personel durumu:

Subay, Askeri Memur ve Sanatkar
Astsubay
Erat

572
612
15169


(19. Tümen Tekirdağ'da seferberliğini tamamlamakta fakat 23-25 Şubat 1915'te Eceabat'a gelerek 3. Kolordunun emrine girmiştir.)

3.Kolordunun personeli Gelibolu bölgesinde olup, Karacalı ile Koyun Limanı arasındaki kıyıların gözetleme ve savunmasında ancak yeterliydi. Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının personel sayısı ise Bileşik Filonun Çanakkale Boğazına yapacağı saldırılara ve bu komutanlığın sorumluluğundaki kıyılara yapacağı çıkarmalara karşı yeterliydi.

E ) Lojistik Durumu
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının lojistik ( 9. Tümen dahil ) durumu ;

Tüfek


Ağır Makineli Tüfek


Top


Araba


Piyade Mermisi

( Sandık )
Top Mermisi

( Atım )

24889
8
263
760
5947
56343


3. Kolordu Komutanlığının ( 3. Kolorduya bağlı birlikler ve 7. Tümen ) lojistik durumu ise şöyleydi ;

Tüfek
Ağır Makineli Tüfek
Top
Araba
Otomobil

9448
8
50
1014
2


Yiyecek ve yem düzenli olarak mahallinden ve İstanbul'dan sağlanmaktaydı. Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ve 3. Kolorduya yeterli lojistik destek sağlanmaktaydı.

II.BÖLÜM
ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE HAREKAT PLANLARI, SEFERBERLİK İLANI ve YIĞINAĞIN YAPILMASI
A ) Harekat Planları
1 . Genel:

Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman General Bronzart tarafından Boğazlar ( İstanbul ve Çanakkale ) bölgesine ağırlık veren bir harekat planı vardı. 7 Haziran 1914 tarihinde hazırlanmış ve 1 numaralı sefer planı olarak adlandırılan bu plana göre; Yemen, Hicaz ve Asir'de ki birlikler tüm seyyar ordunun ( 4. Ordu ve bunlara bağlı 13. Kolordu 38. Tümen ) savaşın kesin sonuç yeri olarak belirlenen boğazlar bölgesinde toplanmasını öngörüyor, ikinci derecede kabul edilen cepheler için de hudut ve jandarma birlikleri ile doğuda ki İhtiyat Süvari Tümenlerini yeterli buluyordu.

Plan, seferberlik ve yığınak hazırlıkları için de esas alınmış, ordulara ve kolordulara bu yönde gerekli yönergeler verilmişti.

Planda, kuruluşunda Yemen'deki 7. Kolordu ile Hicaz ve Asir'deki 21. ve 22. Tümenlerde bulunan Şam'daki 4. Ordunun Boğazlar Bölgesine nakli durumun gelişmesine bırakılmıştı. Daha sonra bu plan da bazı değişiklikler olmuş, Mısır'a karşı bir harekat ( Birinci ve İkinci Kanal Harekatları gibi ) öngörülmüş, Arabistan Yarımadasındaki kuvvetler yerinde bırakılmış, Suriye'ye de 2 kolordu ayrılmıştır. Bu plan Osmanlı Devletince de benimsenmişti.

2 . Çanakkale Boğazına Karadan Yöneltilebilecek Saldırılara Karşı Harekat Planı

Boğazın karadan gelecek olan saldırılara karşı koruma görevi 1915 yılında kurulan 5. Orduya verilmiştir. 5. Ordu, Liman Von Sanders komutasındadır. Liman Von Sanders 26 Mart 1915'de 5. Ordudaki görevine başlamıştır.

Üç ayrı grup halinde tertiplenen savunma kuvvetinin Gelibolu Yarımadasında Kavaksuyu ile Anadolu kesiminde Beşigeler arasındaki 150 km.lik bir kıyı şeridindeki yerleşme durumu şu şekildeydi.

5. ve 7. Tümenler Berzah kesiminde; 9. ve 19. Tümenler yarımadanın güneyinde; 3. ve 11. Tümenler Anadolu Yakasında bulunuyordu. 5. ve 19. Tümenler doğrudan 5. Ordu Komutanlığına bağlıydı. 7. ve 9. Tümenler ile Anadolu Yakasında ki 15. Kolordu ( 3. ve 11. Tümenlerde ) 3. Kolordunun emrine verilmişti.

5. Ordunun genel ihtiyatı durumunda 19. Tümen bulunmaktaydı. 9. Piyade Tümeni de Çanakkale Müstahkem Mevkii Boğaz Tahkimatını örten merkez savunmasında görevlendirilmişti.

3 . Çanakkale Boğazına Denizden Yöneltilebilecek Saldırılara Karşı Harekat Planları

8 Kasım 1914 tarihinde hazırlanarak Başkomutanlığa sunulan planın ana hatları şu şekilde belirlenmiştir;

Boğaz, denizden gelebilecek saldırılara karşı dört bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerin emir - komuta durumlarıyla buralara ayrılan kuvvetler ve görevleri şu şekildedir;

" Birinci Bölge ( Giriş Bölgesi ) :

Komutanı : 5. Ağır Topçu Alay Komutanı

Birlikleri : 5. Ağır Topçu Alayı, Yenişehir ve Seddülbahir Tabyalarının yakın savunması

için birer Piyade Bölüğü, 3 Işıldak.

Görevi : Düşman donanmasının Çanakkale Boğazının girişinden geçmesine engel olmak.

Düşman düzenli bir plana göre, Giriş Tabyalarını düşürecek veya zorla Boğaza girmek isteyecektir. Bu iki tür harekat planını göz önünde tutarak, planda ateş idaresiyle, yönlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

İkinci Bölge ( Obüs Bölgesi ) :

Komutanı : Yarbay Verle

Birlikleri : 8. Ağır Topçu Alayı, Bağımsız Ağır Numune Topçu Taburu, 1 ışıldak.

Görevi : Giriş bölgesinden geçen düşman donanmasının, Merkez Tabyalarının büyük toplarının ateşlerinden etkilenmeden Erenköy Koyunda demirlemesi veya burasını üs yapacak girişimlerde bulunmasını önlemektir. Ayrıca düşmanın hareket biçimine göre, obüs bölgesinin ne yolda hareket edeceği belirtilmiştir.

Üçüncü Bölge (Kepez-Soğanlı Bölgesi) :
Bu bölge 2 gruba ayrılmıştır.

-Kepez Grubu:

Komutanı : Yüzbaşı Mithat

Birlikleri : 3. Ağır Topçu Alayı, 2. Ağır Topçu Taburunun 2. Ağır Topçu Bataryası (Dardanos), 5. Batarya, 9. Batarya, bir Obüs takımı , iki ışıldak.

-Havuzlar ve Soğanlı Grubu:

Komutanı : Binbaşı Hasan

Birlikleri : 4. Ağır Topçu Alayı, 2. Topçu Taburu, 8. Batarya, bir havan bataryası, bir ışıldak

Üçüncü Bölgenin Görevi: Set bataryalarıyla koruyan mayın hatlarından oluşan bu bölgede set bataryalarının görevi, mayınların toplanmasına, patlatılmasına engel olmaktır. Düşman mayınları zararsız duruma getirmek için mayın arama-tarama gemileriyle, mayınları taramak gibi uzun sürecek bir yola başvuracak veya ileri gönderdiği muhripleriyle mayın hatlarında bir geçit açmak isteyecektir.

Planda, mayın arama usullerine ve set bataryalarıyla bunlara yardımcı olacak öteki topçunun, ne yolda hareket edeceklerine geniş ölçüde yer verilmiştir.

Dördüncü Bölge (Çanakkale-Kilitbahir Bölgesi)

Bu bölge, Çanakkale ve Kilitbahir olmak üzere iki gruba ayrılmıştır.

-Çanakkale Grubu:

Komutanı : Yarbay Zeki

Birlikleri : Nara, Mecidiye, Çimenlik, Hamidiye tabyalarındaki bataryalar ve iki ışıldak

-Kilitbahir Grubu:

Komutanı : Binbaşı Kemal

Birlikleri : Değirmenburnu, Namazgah, Hamidiye, Mecidiye ve Yıldız tabyalarındaki topçu birlikleri ve bir ışıldak

Çanakkale-Kilitbahir Bölgesi'nin Görevi: Bu bölge, düşmanın Marmara denizine girmesine engel olmakla görevli en büyük savaş gücü olan Anadolu Hamidiye Tabyası ile Kilitbahir Tabyalar grubundan oluşmaktaydı. Bu tabyalar grubunun hemen kuzeyinde Anadolu, Mecidiye, Nara, Değirmenburnu Tabyaları bulunmaktadır.

Planda ateş idaresiyle ilgili hususlara da büyük ölçüde yer verilmesi göz önünde tutulmuştur.

B ) Seferberlik İlanı

2 Ağustos 1914 tarihinde Harbiye Nezaretince genel seferberlik ilan edildi. Bu emre göre 3. Kolorduda seferber olacak birlikler ve kurumlar şunlardı; Çanakkale Müstahkem Mevkii, 7., 8. ve 9. Piyade Tümenleri , Jandarma Taburları ( 3. Kolordunun emrine göre bunları tümenler seferber edeceklerdi.) Kol ve Katarlar, Depo Taburları ( 6 adet ) menzille ilgili olup seferberlikleri Kolorduca yürütülecek kuruluşlar seferber olacaktı.

Seferberliğin birinci günü (3 Ağustos 1914) 3. Kolorduya bağlı piyade tümenlerinin durumu şu şekildedir.



DÜŞÜNCELERBİRLİKTE BULUNANTAKVİYETOPLAMBİRLİKTE BULUNANTAKVİYETOPLAM

7. Piyade Tümeni

200

2931



2090

5021



523

201

724

Üç Piyade ve Topçu Alayı

8. Piyade Tümeni

173

4593

1029

5622

316

192

508

Üç Piyade Alayı


9. Piyade Tümeni

138

1761

1666

3427

534

379

913

Üç Piyade ve Topçu Alayı





3. Kolordu 20 Ağustos 1914'de lojistik destek birliklerinin bir bölümü dışında genel olarak seferberliğini tamamlamıştır.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının kuruluşta bulunan birliklerinin seferberlikleri bitirilmişti ancak kuruluşa bir Ağır Depo Taburunun kurulmak istenmesi, Soğanlıdere ağzına bir mayın hattı koruma bataryasının kurulması, Dardanos Bataryasının 5 toplu olmasının istenmesi, Komutanlığın emrine bir deniz uçağının gönderilmesi gibi kuruluşa yeni birliklerin eklenmesi seferberlik süresinin uzamasına neden olmuştur.

9. Tümenin seferberliğine temel olan kuruluş 4 Ağustos 1914 tarihli kuruluştur. Başkomutanlığın 5 Ağustos 1914 tarihli emrine göre 9. Tümen, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı kuruluşunda ve emrinde olduğundan; 3 .Kolordu Komutanlığı, bu Tümenin payına düşen lojistik destek birliklerini tümen emrine vermiş, bunların seferberliği tümence yapılmıştır. 17 Ağustos 1914'de 9. Tümenin seferberliği genel olarak bitmiştir.

C ) Yığınağın Yapılması
3. Kolordunun karargahı, Kolordu Birlikleri ile lojistik destek birlikleri ve iki piyade tümeni Tekirdağ ve çevresinde elverişli barınma koşullarında olmadığı için 1. Ordudan, karargahının uygun bir yere taşınmasını istedi.

19 Ekim 1914'de 1. Ordu Komutanlığı Marmara Denizine dökülen Kavakdere Ağzı ile Saros Körfezine dökülen Kavaksuyu Ağzı çizgisinin güneybatısı, Çanakkale Müstahkem Mevkii sınırları içinde olduğunu, bu bölgeyi geçmemek koşulu ile istenilen yerde konaklayacağını, Ereğli, Çorlu ve Lüleburgaz'ın 3. Kolordunun bölgesi olduğunu 3. Kolorduya bildirdi.

3. Kolordu Komutanlığı 4 Kasım 1914'de Çanakkale'ye gelerek , Çanakkale Müstahkem Mevkii ve 9. Tümen de emir ve kuruluşunda olarak, Çanakkale Boğazının deniz ve karadan yapılacak saldırılara karşı savunmasını üstlendi. 14 Kasım 1914'de 3. Kolordu Komutanlığının Gelibolu'ya alınması üzerine emrinde 9. Tümen olduğu halde Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı önceden olduğu gibi Başkomutanlığa bağlandı. Karargah Çorlu'da bulunan 8. Tümenden bir piyade Alayıyla, bir dağ topçu taburu, 20 Aralık 1914'te Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı emrine girmek üzere Çanakkale'ye geldi. 8. Tümenin Sina Cephesine gönderilmek için Derinceye gönderilmesi üzerine Çanakkale'de bulunan 22. Piyade Alayı da 12 Ocak 1915'de Derinceye hareket etti. Çanakkale Cephesi için tam anlamı ile bir yığınak gerçekleştirilememiştir.

III. BÖLÜM
I. DÜNYA SAVAŞI BAŞLARINDA ÇANAKKALE'DEKİ
TÜRK ORDUSU
A ) ÇANAKKALE'DEKİ TÜRK ORDUSUNUN I. DÜNYA SAVAŞINA GİRMEDEN ÖNCEKİ DURUMU
1 ) Müstahkem Mevkiindeki Topların Durumu ve Nitelikleri ile Bunları Yeniden Düzenleme Çalışmaları
a - Müstahkem Mevkideki Topların Durumu ve Nitelikleri

Birinci Dünya Savaşından 30 - 40 yıl önce satın alınarak tabyalara yerleştirilen toplar çeşitlilik göstermektedir. Özellikle 22 çap uzunluğundaki 7000 - 8000 metre menzilli toplar, özdeş bataryalar oluşturmayacak biçimde karışık olarak dizilmişlerdi. Bu toplarda itici güç olarak karabarut kullanılmaktaydı. 355/35 ve 240/35'lik toplardaysa dumansız barut hartucu azdı.

Karabarut ile yapılan atıştan sonra topu temizlemek gerekiyordu. Karabarutla yapılan atışlarda duman çıktığı ve uzun süre hedef görülemediği için bu topların ateş hızlarını azaltıyordu.

Çanakkale Boğazının en güçlü topları, 16900 ve 14800 metre menzilli 355/55 ve 240/35'lik toplardı. Yalnız bunların sayısı oldukça azdı ( 5 adet 355/35'lik ve 17 adet 240/35'lik ).

Müstahkem Mevkiindeki topların durumu ve nitelikleri hakkında Türkiye'de bulunan Alman yardım kurulunda görevli Deniz Yarbayı Şnayder'in görüşleri şunlardı;

"Toplar Krup, Kruzo ve Şnayder fabrikalarından değişik zamanlarda alınmış, top çapları göz önünde bulundurulmaksızın plansız ve karışık olarak sıralanmıştı.

Bu durum yedek parça ve cephane bütünlemesini ve topçuluk kurallarının uygulanmasını özellikle büyük olmayan muharebe yeteneklerini daha da azaltıyordu.

Tüm parça etkilerine karşı, korumaya yeterli olmayan taş inşaat içine konmuş topların dönüş yeteneği çok sınırlı ve büyük çaplı topların kullanılması için çok er gerekiyordu.

Türk topçusunda cephane çok azdı, taşıma ve doldurulması insan gücüyle yapılmaktaydı. Bu durum ateş hızını azaltan etkenlerden biriydi.

İngiliz ve Fransız topçusunda çağa uygun mesafe ölçme aygıtları vardı. Ancak Türk topçusu bundan yoksundu.

İngilizlerin Queen Elizabeth gemisi bordasındaki toplarla bir anda yaptığı atışla mermi ağırlığı 7442 kilogram oluyordu. Buna karşı Türk Tabyalarından ise yarar gözüken Hamidiye Tabyası'ndan ateş eden Türk topçusunun toplam mermi ağırlığı ise bu süre içinde 800 kilogramdı.

Boğazın giriş tahkimatı büyük hedef gösteriyor ve yandan altına almaya elverişliydi."

Buradan da anlaşılacağı üzere I. Dünya Savaşı'nın başında Çanakkale Boğazındaki toplar çağının çok gerisindeydi.

b - Müstahkem Mevkii Topçunu Yeniden Düzenleme Çalışmaları

Ç anakkale Boğazında 32 batarya ve Bağımsız Ağır Topçu Taburunda da 3 batarya vardı.

Ağır Topçu Genel Müfettişi Passeldt ( Paseld ) ve İstihkam Genel Müfettişi Weber ( Veber ) Paşalar Harbiye Nezaretine bataryaların bir bölümünün kuruluştan çıkarılmasını önerdiler. Çünkü bu bataryalarda görev yapacak yeteri kadar subay ve er yoktu. Bunun için de buralardan arttırılacak subay ve erlerin öteki bataryalarda görevlendirmekle savaş gemilerine karşı daha etkin olunacağı düşüncesiyle böyle bir öneride bulunmuşlardır.

Böylece 15 Haziran 1914 tarihli Harbiye Nezaretinin emriyle 35 bataryanın 13'ü kuruluştan çıkarılarak, batarya sayısı 22'ye indirildi ve Müstahkem Mevkii Topçusunun yeni kuruluşuna iki aşamada geçilecekti. Öncelikle bataryalar olabildiği kadar özdeş toplardan oluşacak daha sonra tabyalar içerisinde topların yerleri değiştirilerek veya kuruluş dışı bırakılan tabyalardan sökülüp getirilecek toplarla özdeş toplardan oluşacak bataryalar kurulacaktı.

Bu emrin uygulanmasına göre, Müstahkem Mevkii kuruluşunda bulunan 2. Ağır Topçu Tugayı; ikişer taburlu üç topçu alayından oluşmaktadır. Şöyle ki; 3. Ağır Topçu Alayı; Kepez - Çanakkale Bölgesinde iki taburlu olup toplam batarya sayısı 7 idi. 4. Topçu Alayının; 1. Taburu Bolayır'da, 2. Taburu Havuzlar - Kilitbahir Bölgesinde olup toplam batarya sayısı 8 idi ve 5. Topçu Alayı ise Çanakkale Boğazının girişinde Seddülbahir - Kumkale Bölgelerinde olup batarya sayısı 7 idi. Seferberlik öncesinde ( 31 Temmuz 1914'de) Çanakkale Müstahkem Mevkiindeki topçunun durumu şu şekildeydi;

Müstahkem Mevkii Komutanlığında topların sökülerek bir yerden öteki yere taşınarak yapılacak olan yeniden düzenleme işi tamamıyla sağlanamadı. Bunun dışında, kuruluştan çıkarılan 13 bataryanın subay ve erleri öteki bataryalarda görevlendirilmiştir.

Ayrıca Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının 20 Eylül 1914 tarihinde Başkomutanlığa sunduğu raporunda; " Çanakkale Boğazı girişi her zaman kuşatılabileceğinden kolayca düşürülebileceğini , gelecekte yapılacak tahkimatın gücü ne olursa olsun sonucun değişmeyeceğini, Çanakkale Boğazının içinde durum bunun tersine olarak Boğaza giren düşmanın kanalize olacağı ve kuşatılma durumuna düşeceğini belirtmiş buna göre tahkimatın Çanakkale Boğazının içinde yapılmasının" önerildiği görülmüştür. Daha sonra yapılacak olan çalışmalar bu öneri doğrultusunda sürdürülmüştür.

2 ) Müstahkem Mevkii Komutanlığının Boğazın Savunulması Yönünde Gösterdiği Etkinlikler
a - Hafif Filonun Oluşturulması ve Kullanılması

Ç anakkale'ye 31 Temmuz 1914'de Müstahkem Mevkii kuruluşunda bulunan Hafif Filoyu oluşturmak üzere Bahriye Nezaretince bu komutanlık emrine keşif amacı ile verilen Kütahya, Draç, Musul ve Akhisar torpidoları Nara Burnunun kuzeyine gelerek demirlediler.

Bunlardan Draç ve Musul torpidoları, keşif amacı ile Boğaz dışına çıktılar.

5 Ağustos 1914'de Burakreis, 8 Ağustos 1914'de de Gayreti Vataniye ve Numune-i Hamiyet muhriplerinin katılmasıyla Müstahkem Mevkii emrindeki Filo; 2 muhrip, 4 torpido bot ve 1 gambota ulaştı. Boğazdan mayın hatlarını geçebilecek savaş gemilerine - keşif görevi olanların dışındakiler - yandan torpido atabilecek uygun yerlere demirlemeleri bildirildi.

Bunları 4 Eylül'de Pelenpiderya Karakol Gemisi ile 7 Ekim'de Sakız ve Aydınreis Gambotlarının Müstahkem Mevkii emrine verilmeleri izledi; yalnız Sakız Gambotu katılmış Aydınreis Gambotu henüz gelmemişti.

Boğazdaki topçuyla birlikte filodaki gambot ve torpidoların olası bir saldırıya karşı hazır bulunmaları emredildi.

b - Topçuluk Yönünden Yapılan Hazırlıklar ( 31 Temmuz 1914 - 29 Ekim 1914 )

Müstahkem Mevkii topçusu çağa uygun düzeyde değildi. Yurt içinde top üretimi için ağır endüstrinin olmaması ve yurt dışından da top getirme olanaksızlığı yüzünden Çanakkale Boğazını güçlendirmek için öz kaynaklardan yararlanma yoluna gidilmiştir.

Bunun için de ; "

• - - 3. Ağır Topçu Alayı'nın Kepezdeki 5. Bataryasından evvelce kadro dışı bırakılmış olan man telli toplardan Kepezde yeni bir batarya oluşturulup, mevzilendirilmesi emredildi ( 1 Ağustos 1914 ).

• - - Bunu daha önce kadro dışı bırakılan topların yeniden kuruluşa dahil edilerek kullanılmasıyla ilgili Harbiye Dairesinin 8 Ağustos tarihli emri izledi.

• - - 16 Ağustos'ta, 4. Ağır Topçu Alayı bölgesinde Soğanlıdere ağzında bir man telli veya adi Krup topu bataryasıyla, 3. Ağır Topçu Alayı bölgesinde Kepez, Çimenlik Tabyalarında birer Nardanfild bataryası kurulması emri verildi.

• - - 17 Ağustos'ta İstanbul'dan gönderilen 75/40'lık bir gemi top, Kepezdeki 5. Bataryaya tertip edilerek bu batarya, altı topa çıkarıldı.

• - - Çatalca'dan gönderilerek 17 Ağustos'ta Çanakkale'ye gelen iki batarya, Yıldız ve Nara Tabyalarına yerleştirilerek, ateşe hazır duruma getirildi.

• - - Evvelce çabuk ateşli iki gemi topundan oluşan Dardanos Bataryası, Başkomutanlığın 19 Ağustos tarihli emri ile gönderileceği bildirilen üç adet 150/40'lık çabuk ateşli topla beşe çıkarıldı ve böylece Dardanos, Boğaz girişine ateş toplayabilecek etkili bir ateş gücüne kavuşturulmuş olarak göreve hazır duruma getirildi. ( 22 Ekim 1914 ).

• - - 6 ve 9 Eylül 1914'de İstanbul'dan Çanakkale'ye gönderilen toplam üç top namlusuyla ikmal edilen toplar, 25 Eylül'de mevzilerine yerleştirildi.

• - - Evvelce kadro dışı bırakılmış olan Yıldız Tabyasındaki havan bataryası, 2 Ağustos'ta tekrar yerini alarak, eğitime başlaması emri verildi.

• - - Goncasuyu ve Palazbaba Tabyalarındaki dört havandan üçü Terperdere bölgesinden seçilmiş olan mevzilere yerleştirildi ( 7 Eylül 1914 ).

• - - 23 Ağustos'ta İstanbul'dan gönderilen 120 mm.'lik bir obüs takımı için önce Dardanos Bataryası yöresinde mevzi seçilmişse de sonradan verilen emirlerle bu takım 4 Şubat 1915'de Kumburnu'na intikal ettirilmiştir.

• - - Boğaza girerek Karanlık limanına gelebilecek düşman savaş gemilerinin, Merkez Tahkimatını düşürmelerini engel olmak için çoğuyla Halil sırtlarında, bir kısmıyla da Rumeli kesiminde yerleştirilmek üzere Başkomutanlıkça 19 Eylül 1914'de 8. Ağır Topçu Alayı ile bir ağır obüs taburu ( Örnek Topçu Taburu ) Müstahkem Mevkii emrine gönderildi.

Bu birlikler Çanakkale'ye geldikten sonra Örnek Topçu Taburu, 8. Ağır Topçu Alayı kuruluşuna verilmiş olduğu halde Müstahkem Mevkii'ne bağlandı ve 8. Ağır Topçu Alayının 2. Ağır Topçu Taburu, Erenköy güneybatısında; Örnek Topçu Taburu onun 400 metre batısında 1. Ağır Topçu Taburu da Boğaz batısında Tenperderesi kesiminde mevzilendirildi ( 6 Ekim 1914 ).

• - - Topçuluk yönünden değerlendirmeler aralıksız sürdürülmüş, İstanbul'dan 25 Eylül'de 8. Ağır Topçu Alayı ile birlikte gelmiş bulunan 5 adet 150 mm.'lik obüslerden 9. Tümen bünyesinde oluşturulan obüs bataryası da Alçıtepe çevresinde görevlendirilmiştir.

• - - 4 Ekim'de Çanakkale - Kilitbahir arasında kurulan mayın hattının korunması amacı ile 87/24'lük mantelli toplardan iki batarya oluşturuldu."

Yukarıda sayılan önlemlerle Çanakkale Boğazının savunması kendi öz kaynakları ile güçlendirilmeye çalışıldı.

c - Müstahkem Mevkii Topçusunun Eğitimi ile İlgili Hazırlıklar

Çanakkale Müstahkem Mevkiinde depo taburları için yeterli sayıda subay yoktu. İstanbul'dan subay gönderilmişse de bu yeterli olmadığı için kalan ihtiyaç emekli subaylardan tamamlanmaya çalışıldı. Ayrıca Çanakkale Bölgesindeki emekli topçu sayısı yalnız depo taburunun ihtiyacını karşılayacağından Müstahkem Mevkii Komutanlığınca Harbiye Nezaretinden öteki birliklerin subay gereksinimleri için istekte bulunulmuştur. Bu istek üzerine 5 Ekim 1914'de Başbakanlığın emri gereği " Müstahkem Mevkii subay ve erlerinin bilgi ve becerilerini artırmak için; Anadolu Hamidiye Tabyasında bir örnek batarya teşkil edildi.Türk ve Alman personelinden oluşturulan bu bataryadaki eğitimin, Korgeneral Merten tarafından verilecek yönergeye göre Alman üstsubaylarınca yönetilmesi" emredildi.

B ) ÇANAKKALE'DEKİ TÜRK ORDUSUNUN I. DÜNYA SAVAŞINA GİRDİĞİ SIRADAKİ DURUMU
1 ) Goeben ve Braslau'nun Çanakkale Boğazına Girişi Sırasında Türk Ordusunun Durumu
Osmanlı Devletinin 2 Ağustos 1914 tarihinde gizli bir ittifak antlaşması imzalayıp, kamuoyuna da tarafsızlığını bildirmişlerdir.

Bu tarihlerde Almanya'nın Goeben ve Braslau gemileri Akdeniz limanlarını bombardıman altına tuttuktan sonra İngiliz Filosu tarafından takip edildiği için Çanakkale Boğazına yöneldi. Osmanlı Devleti bu Alman gemilerini içeri almakta tereddüt ettiyse de Türk Başkomutanlığının emri ile içeri almalarına izin verildi.

İngiliz Filosu da boğazdan geçmek istedi fakat olumsuz yanıt aldı. Bunun üzerine bir önlem olarak Türk Ordusu, Boğaz savunması için önceden Müstahkem Mevkii emrine gönderilen torpidolarla Havuzlar - Kepez arasında ve bunun kuzeyinde mevcut mayın hattında ki geçitlerin kapatılması için Selanik Gemisinin de harekete hazır olmaları emredildi.

12 Ağustos'ta boğaza doğru ilerlemekte olan İngiliz zırhlısına, Akhisar Torpidosu ile gönderilen Teğmen Hasan aracılığı ile "Goeben ve Braslau'nun Osmanlı Hükümetince satın alınarak Yavuz ve Midilli adlarının verildiği" bildirildi.

Alman savaş gemilerinin boğaza girişinden hemen sonra İngiliz kruvazörlerinin Çanakkale Boğazı önünde görülmeleri dikkatlerin yeniden Boğaz savunmasına çekilmesine neden oldu.

2 ) Boğaz Savunmasının Güçlendirilmesi Yönünde Alınan Önlemler ve Boğazın Kapatılması
Gelişen bu olaylar karşısında Boğazların savunmasından yakından sorumlu olan Müstahkem Mevkii Komutanlığını bazı önlemler almaya sevk etti.

Bu yönde Çanakkale Boğazına yöneltilebilecek olası düşman saldırılarına karşı komutanlıkça, 2. Ağır Topçu Tugayı, Mayın Müfreze ve Filotilla Komutanlıklarına derhal ve ilk verilen emirlerde ; " Birliklerin hazırlıklı olmaları, kıyılara yönelik düşmanca hareketlere ateşle karşı konması, topçu birliklerinin hazırlık derecelerini arttırmalarını, Mayın Müfrezesinin işaret verildiğinde görevine başlayacak biçimde gerekli düzenleri alması, geceleyin Boğaz güvenliğinin sağlanabilmesi için Boğaz ilerisinde keşif etkinliğinin artırılması" istedi.

a - Boğazda Yeni Mayın Hatları Oluşturulması ve Boğazın Kapatılması

Başlangıçta dökülmüş olan mayın hatlarına ek olarak, Boğazda 15 Ağustos'ta Soğanlıdere ağzıyla, Kepez Feneri doğrultusunda 3. mayın hattı oluşturuldu.

Boğaz önündeki İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin sayısının 17'ye çıkması üzerine, Başkomutanlıkça karşı tarafta 4. ve 5. Mayın Hatlarının döşendiği izlenimini uyandırmak için gerekli tertip ve düzenlerin alınması ayrıca emredildi.

4. Mayın Hattı ancak 24 Eylül 1914'de İntibah Mayın Gemisi tarafından 3. Mayın Hattının güneyinde ve buna paralel olarak döküldü. Ayrıca herhangi bir tehlike görüldüğünde, Çanakkale - Kilitbahir arasında 5. Mayın Hattının oluşturulabilmesi için de elde yeterli sayıda mayın bırakıldı.

Olayların gelişimine göre önlemler alınması sürdürüldü. 26 Eylül'de Boğaz dışına keşif için gönderilen Akhisar Muhribi'nin İngiliz savaş gemilerinin geri çevirmesi üzerine 3. Mayın Hattındaki geçide 4 mayın dökülerek kapatıldı ( 27 Eylül ). Bunu Başkomutanlığın 5. Mayın Hattının oluşturulması ve tüm mayın hatlarının kapatılmasıyla ilgili emirleri izledi. Bunun üzerine Anadolu Hamidiye ve Namazgah Tabyaları arasında 5. Mayın Hattı kurulduğu gibi şimdiye kadar kapatılmamış olan mayın geçitleri kapatıldı. 9 Kasım 1914'de 3. Mayın Hattını pekiştirmek amacıyla bu hattın kuzeyinde ve ona paralel olarak 6. Mayın Hattının kurulması izlendi. Kepez - Soğanlı arasına 7. bir mayın hattının kurulması kararlaştırıldı ve Nusret Mayın Gemisi Kepez taraflarında 17 Aralıkta 7. Mayın Hattını kurdu. Ayrıca bu mayın gemisi Çanakkale Boğazının batı kıyısından başlayarak 5. Mayın Hattı ile 45 ° 'lik bir açı ile doğu-güney yönünde 8. Mayın Hattını kurdu. 29/30 Aralık 1914'de 2. ve 8. mayın hatları arasında 2. Mayın Hattı ile 45 ° açı oluşturacak biçimde doğu-güney doğrultusunda 9. Mayın Hattı oluşturuldu.

19 Şubat 1915 Muharebesinde Bileşik Filonun Çanakkale Boğazına yönelik saldırıyı başlattığı zaman Boğazda 9 mayın hattının kurulması gerçekleştirilmiş oluyordu.

b - Diğer Etkinlikler

Denizaltlılara karşı Ağ ve Torpido İstasyonları kurulmuştur. Bu yönde 5 Şubat 1915'de güney kesiminde son mayın hattının önüne birkaç balıkçı ağının dikilmesinden oluşturulan bir ağ şamandıralar arasına bağlandı.

Boğazdan geçebilecek yabancı savaş gemilerine karşı Çanakkale - Kilitbahir arasına torpido kovanları yerleştirildi.

Çanakkale'ye özellikle keşif amaçlı olarak gönderilen uçaklardan sınırlı ölçüde yararlanıla bilinilmiştir.

20 Ağustos 1914'de Başkomutanlığın, Müstahkem Mevkii Komutanlığına gönderdiği emirde; " Çanakkale Boğazına yönelik bir taarruzda, 3. ve 4. Kolordulardan doğrudan takviye birliği istenebileceğini" bildirmiştir.

Müstahkem Mevkii tarafından 9. Tümene verilen emirle " 26. Alaydan takviyeli bir piyade taburunun ( bir dağ ve 10.5 mm.'lik bir obüs bataryasıyla ) Kirte Bölgesine gönderilmesi ve bu kuvvetle Seddülbahir kuzeyinden beklenen bir çıkmanın önlenmesi" istenmiştir.

Emri alan 9. Tümen komutanı uygulaması geçmiş ve 7 Ekim 1914'e dek Gelibolu Yarımadası güneyinde 26.Alay 3. Taburuna aldırdığı düzenle, Anadolu Kıyı Komutanlığınca alınan aşağıdaki düzenleri Müstahkem Mevkii'ye bildirdi:

26. Alay 3. Tabur Karargahı : Kirte'de,

9. ve 10. Bölükleri : Kirte - Zığındere arasında,

12. Bölük : Zığındere arasında,

11. Bölük : Seddülbahir de olup dağ ve 10.5 mm. 'lik obüs bataryaları da Alçıtepe'de,

25. Piyade Alayı 2. Taburu : 4 bölüğüyle Kumkale - Yenişehir kesiminde,

• 1. 1. Tabur 1.Bölüğü ile 3. Tabur 11. Bölüğü: Çanakkale'de,

3. ve 4. Bölükler : Tevkifiye'de ve 2. Bölük ile 3. Topçu Alayı 1. Taburu da Çiftlik Köyünde,

3.Tabur 9. Bölüğü ve bir makineli tüfek bölüğü : Erenköy'de,

Bu taburun 10. ve 12. bölükleri : Sarıçalıda,

Ezine Jandarma Bölüğü : Kumburnu'nda konuşlanmıştı.

3 ) 18 Mart 1915 Deniz Harekatı Öncesinde Türk Ordusunun Durumu

a - 19 Şubat 1915 Muharebesinden Önceki Durum

18 Şubat 1915'de Çanakkale Harekat alanında, Çanakkale Bölgesinde doğrudan Başkomutanlığa bağlı Çanakkale Müstahkem Mevkii birlikleri, Gelibolu Bölgesinde genellikle kuzeyden başlayarak da 3. Kolordu birlikleri bulunuyordu.

( 1 ) 3. Kolordu Birliklerinin Konuşlanması

3. Kolordu Gelibolu ve Bolayır Bölgesinde bulunuyordu. Kolordunun 7. Piyade Tümeni ( 20., 2. Piyade Alayları ve bir Sahra Topçu Alayı ), Gelibolu Jandarma Taburu ile birlikte Koyun Limanı- Değirmenler Hattı ( dahil )- Karaçalıya ( hariç ) kadar olan kıyının gözetleme ve savunmasından sorumluydu.

Tekirdağ'da kuruluşunu sürdürmekte olan 19. Piyade Tümeni ise kuruluşunu tamamladıktan sonra, 3. Kolordu genel ihtiyatını teşkil etmek üzere, 25 Şubat 1915'de Eceabat'a gelmiştir.

( 2 ) Müstahkem Mevkii Komutanlığına Bağlı Birliklerin Konuşlanması

2. Ağır Topçu Tugayı ve 3. Ağır Topçu Alay Karargahları Çanakkale Çimenlik Tabyada,

3. Ağır Topçu Alayının 1. ve 2. Ağır Topçu Tabur Karargahları Anadolu Hamidiye ve Mecidiye Tabyalarındaydı. Bu alayın kuruluşundaki bataryaları, Boğazın doğu kıyısında, Nara Tabyası-Dardanos Tabyası arası kıyı kesimindeki mevzilerde, Alayın en güçlü toplarından 2 adet 335/35'lik ve 7 adet 240/35'lik Hamidiye Tabyasında, 1 adet 335/35'lik Çimenlik Tabyada, 5 adet 150/40'lık toplar da Dardanos Tabyasında yerleştirilmişlerdi. Toplam 15 adet bu toplar dışında; 22 çap uzunluğunda menzilleri daha kısa olan toplarda Çimenlik, Anadolu Mecidiye ve Nara Tabyalarında mevzilendirilmişlerdi. 4. Ağır Topçu Alayı Karargahıyla Namazgah Tabyasındaydı. Bu alay Boğazın batısında Soğanlıdere'den Değirmenburnu Tabyasına kadar uzanan kesimindeki tabyalarda ( Yıldız, Mecidiye, Namazgah ve Değirmenburnu ) ve elverişli olan öteki mevzilere yerleştirilmişti. En güçlü toplar 2 adet 355/35'lik Rumeli Hamidiyesi'nde, 4 adet 240/35'lik Mecidiye Tabyasında; 2 adet 240/35'lik Namazgah Tabyasında olmak üzere toplam 8 tane top vardı. Bir taburlu olan bu alayda mevcut 84 toptan 40'ı ağır top, 14'ü de ağır havandan oluşmaktaydı. Ağır toplardan, 35 çap uzunluğundaki 8 adediyle, Mesudiye Gemisinden sökülerek mevzilendirilmiş toplar dışındaki ağır toplar kısa menzilliydi. Bunlardan başka Soğanlıdere ile Mecidiye Tabyaları arasında, Boğaza döşenmiş mayın hatlarını korumak için 30 hafif toptan oluşan beş batarya mevzilendirilmiş durumdaydı. 5. Ağır Topçu Alay Karargahıyla bu alayın 1. Ağır Topçu Tabur Karargahı Seddülbahir de, 2. Ağır Topçu Tabur Karargahı Kumkale de, bu taburun bataryaları Kumkale ve Orhaniye Tabyalarında yerleştirilmişlerdi. 2. Ağır Topçusuna "Boğazın Giriş Topçusu" adı da verilmekteydi. Bu alay Seddülbahir- Ertuğrul Tabyalarındaki 1. Ağır Topçu Taburunun yakın savunması için 9. Piyade Tümeninden bir piyade bölüğü, Seddülbahir Bölgesinde, Zığındere ve Tekke Burnu arasında, diğer bir bölük de Kumkale Bölgesinde Yeniser yöresinde bulunmaktaydı. 8. Ağır Obüs Alayı Karargahıyla Erenköy'de; 1. Ağır Obüs Tabur Karargahı Domuzdere de, bu tabur bataryalarıyla Domuzdere doğu sırtlarındaki mevzilerde; 2. Ağır Topçu Tabur Karargahı Erenköy'de, bataryalarıyla Erenköy batı-güneyindeki mevzilerde; 3. Ağır Obüs Tabur Karargahı Karantina Köyünde, bataryalarıyla Karantina Köyü kuzey ve güneyindeki mevzilerde, 4. Ağır Topçu Tabur Karargahı Geyiklide, Menderes Müfrezesi emrinde bulunan 120/30'luk 4'er toptan oluşan bu tabur iki bataryasıyla, Üvecik ve Geyikli batısındaki mevzilerde, ayrıca bir obüs takımıyla da Kumburnu'nda mevzide.

Bunların dışında, Maydos Müfrezesi emrinde bulunan 105 mm.lik obüs bataryası ( 5 toplu ) ise Alçıtepe'deki mevzilerde yerleştirilmişti .

( 3 ) 9. Piyade Tümeninin Konuşlanması

Boğazın olası düşman çıkarmalarına karşı gözetleme ve korumasıyla görevli olan bu tümen Maydos ve Menderes Müfrezeleri adıyla iki gruba ayrılmıştı. Bu tümenin karargahı Çanakkale'deydi.

( - a ) Maydos ( Eceabat ) Müfrezesi

sağ yan ve sol yan gruplarından oluşan bu müfreze, karargahıyla Maydos taydı. Müfrezenin kuzeyindeki 7. Tümen ile ara hattı Koyun Limanı-Değirmenler çizisi Maydos Müfrezesine dahil idi. Sağ Yan Müfrezesi Maydos Müfrezesi kuzey sınırıyla, Kabatepe-Eceabat çizisi ( dahil ) arasında, Sol Yan Müfrezesi de Sağ Yan Müfrezesi güney sınırıyla, Seddülbahir arasındaki bölgede idi. Buralar eldeki olanaklar ölçüsünde ağır silahlarla mevzilendirilmişti.

( - b ) Menderes Müfrezesi

Menderes Müfrezesi 26. Piyade Alay Komutanının komutasında karargahıyla Berposta bulunuyordu. Müfreze Birliklerinin Anadolu kıyısında aldığı düzen şu şekildeydi;

- Depo Alayı ( 5., 6. ve 9. Taburlar), karargahıyla Üvecik'te bulunmakta. Görevi; Kumkale-Kumburnu arasındaki kıyı bölgesinin savunmasından sorumlu idi. Bu alayın Depo Taburu Üvecik'te öteki depo Taburları Yerkesiği ve Mahmudiyedeydi. Kıyıda gerekli gözetleme düzenlerini almış olan taburlar geride toplu bulunuyordu.

- 25. Piyade Alay karargahıyla, kıyı gözetlemesindekiler dışındaki artan birlikler Geyiklide, alayın sadece bir taburuysa Bespos'ta.

- Çanakkale Seyyar Jandarma Alayı, Karargahıyla Tavaklıda. Görevi; Eski İstanbul Burnu ile Akçay İskelesi arasındaki kıyının gözetleme ve savunmasından sorumluydu. Bunun için alay, çıkarmaya elverişli kıyı kesimlerini bölük bölgesine ayırarak, gerekli tahkimatı yapmış olup, kıyıya önemine göre takım veya postallar yerleştirmek suretiyle kuruluşundaki iki jandarma taburuyla görevi; nöbetleşerek sürdürmekteydi. Balıkesir Jandarma Taburu karargahı ve bu taburun büyük kısmı Ayvacık'ta, bu taburdan bir bölük eski İstanbul Burnundan, Kösedere ağzına kadar kıyıyı gözetlemekle görevliydi.

- 3. ve 8. Sahra Topçu Alaylarından müfreze emrinde bulunan bir sahra ve dağ topçu taburu, karargahlarıyla Darıköy ve Ezine'deydiler.

- Bradwel Bataryası da 4 Ocak 1915'de Küçük Beşiğe güneyinde İn Limanı yöresinde mevzilendirildi.

(4) Boğaz Girişindeki Türk Tabyalarının Durumu

Seddülbahir ve Kumkale Tabyaları, taş ve toprak karışımı yapılmış, büyük hedef gösteren tabyalardı. Ertuğrul ve Osmaniye Tabyaları toprak yapıydı, bu nedenle düşman gemi toplarına karşı dayanıklı değildi.

Ertuğrul tabyasının Tekke Burnu ile Osmaniye Tabyasının da Yenişehir yönüne karşı olan kısmının ateş olanakları sınırlıydı. Buna karşın, düşman gemilerinin girişteki tabyalar üzerine yoğun ateş toplama olanağı vardı.

b - 25 Şubat 1915 Muharebesinden Önceki durumu:

19 Şubat 1915'te Bileşik Filonun Boğaz girişini ve bir kısmıyla da Gelibolu Yarımadasının batı kıyılarını bombardıman altına almasıyla, acil önlemler almakla başlandı. Bu anlamda Müstahkem Mevkiinin emriyle 9.Piyade Tümeni 19 Şubat 1915'te Eceabat'a taşındı. Maydos Müfrezesinin sağ ve sol yan grupları bölgelerinde de tedbirler alındı. Bunlar; Turşundaki Seyyar Jandarma Taburu, birliklerini kıyıya yanaştırarak birer bölüğüyle Ece Limanı, Karakol Dağı, Büyük ve Küçük Kemikli kesimlerinde gerekli düzenlerini aldı. 27. Piyade Alayının 3.Taburu ile bir sahra bataryası, Palamut sırtı gerisine yanaştırılırken, 26. Alay'ın 2.Taburu ile diğer bir sahra bataryası da, Sarafim çiftliğine gönderildi.

Gelibolu Yarımadasının kuzeyinde 3. Kolorduca alınan önlemler ise; Tekirdağ ve Gelibolu Limanlarında bulunan küçük ve büyük ve yelkenlileriyle, öteki deniz taşıt araçlarının ikinci bir emre dek limanlarda alıkonulması ilgililere duyuruldu. Ayrıca 3. Kolorduca 7. Tümene verilen emirle, 21. Piyade Alay Karargahı Atıf Bey çiftliğine bu alayın Gelibolu'daki 1. Taburu Bolayır mevziindeki Merkez ve Ay Tabyalarına; bir sahra topçu taburu Kumburgaz'a gidecek; Bolayır mevzii - Yeniköy kesiminde beklenen çıkarma girişimlerine karşı sahra taburuyla, Bolayır mevziindeki Ağır Topçu Taburu 21. Alay emrine verildi. Böylece Gelibolu Yarımadası kıyılarından yapılacak bir çıkarmaya karşı karada bazı önlemler alınmış oldu. 19 Şubat Muharebesinde Boğazın giriş tabyalarında meydana gelen hasarın giderilmesi işleri 5. Ağır Topçu Alayının görevine verildi. Geyikli ve Üvecik'te bulunan 4. Ağır Topçu Taburu (iki batarya, bir obüs takımı) Halileli bölgesinde mevzilendirildi. Obüs takımı 25 Şubat Muharebesine Yeniköy yöresinde katılacak olan bu takımın Halileli yöresine mevzi değiştirmesi emredildi.

c - 26 Şubat 1915 Harekatı Öncesindeki Durumu

26 Şubat 1915 muharebesinde, Boğaz girişindeki bataryaların susması üzerine Çanakkale Boğazı, adeta bileşik filoya açılmış durumdaydı.

Çanakkale Boğazının denizden yönelebilecek taarruzlara karşı yapılmış olan savunma planına göre ateş gücünün dağılımı şu şekildeydi;

2.Bölge (Obüs Bölgesi)'nde 10'u ağır havan, 32'si obüs olmak üzere toplam 42 toptan; 3.Bölge ise, 62 adet çeşitli çapta top, havan ve Nordonfilt'ten ibaretti. Bu arada 9. Tümen Topçusu set bataryalarının takviyesinde planlanmıştır.

Mevzilerin durumu ise; 1. Ağır Obüs Taburu, Tenger sırtlarına yerleştirilmişti. Bu kesimde arazinin yüksek olması nedeniyle mevzilerin düşman tarafından bulunup tahrip edilmesi güçtü. Bu taburun bir bataryası içinde, Eskihisarlık sırtlarında mevzi hazırlanmakta olup, bir çıkarma ihtimali belirdiğinde burada mevzilenecekti. Erenköy bölgesindeki obüs bataryaları da, açık ateş mevzilerine yerleştirilmişlerdi. Ayrıca Boğazın batı - doğusundaki obüs bataryaları mevzilerinin hemen gerisinde ateş mevzileri de seçilmişti.Boğazdan içeri girecek gemileri ateş altına almak amacıyla Halileli sırtlarında iki obüs bataryası için mevzi hazırlanmıştı. Obüs bölgesinin hemen kuzeyinde iki önemli batarya bulunmaktaydı. Bunlar 2.Bölgeyi ve gerektiğinde 3. Bölgeyi takviye edebilen Dardanos ve Mesudiye bataryalarıydı. Dardanos Bataryası boğaza hakimdi. Her iki batarya da 2.Bölgenin ateşlerini püskürtmekte ve mayın hatlarına yaklaşan düşman mayın arayıcılarına karşı mayın hatlarını koruyan bataryaların ateşlerini takviye etmekteydi. 3.Bölgedeki bataryalarsa derecikler ya da dere ağızlarına yakın ve olabildiği kadarıyla uzaktan görülmeyecek biçimde yerleştirilmişlerdi.

26 Şubat Harekatının sonrasında bazı yeni önlemler alınmıştır. Unlar; Halileli sırtlarında açık ateş mevziindeki obüs bataryası keşfedildiği için batarya kapalı mevziiye alınmıştır. Tenger'deki batarya, Seddülbahir - Hisarlık arasında durarak ateş eden savaş gemilerini baskın tarzında ateş altına almak ve Kumkale'ye yapılacak bir çıkarma hareketini engellemek için Kerevizdere Sırtlarındaki kapalı ateş mevzilerine yerleştirilmiştir. Tüm obüs bataryaları gerisindeki kapalı ateş mevzileri takviye edildiği gibi sahte bataryaların sayısı da arttırılmıştı.

19. Tümenin 25 Şubat'ta Eceabat'a gelmesi ile 9. Tümende yeni düzenlemeler yapıldı.

" Gelibolu Seyyar Jandarma Taburu; Azmukdere- Büyük Anafarta çizisinin kuzeyinde olmak üzere, birer bölüğü ile Ece Limanı, Turşun-Küçük Anafarta batısında, birer takımıyla Büyük ve Küçük Kemiklide kıyı gözetlemesinde.

Sağ Yan Müfrezesi ( 27. Piyade Alayı ) : Müfreze karargahı, Kocadere de takviyeli 27. Alay 1. Taburu, Kocaçimen doğusunda 2. Taburu birer bölüğüyle Arıburnu, Palamutluk sırtında, bir bölüğüyle de Kabatepe doğusunda ihtiyat olarak, kıyı gözetlemesinde, 3. Taburu, müfreze ihtiyatı olarak, Damlar yöresinde.

Sol Yan Müfrezesi ( 26. Piyade Alayı ): Bir ağır makineli tüfekle takviyeli müfreze karargahı Kirte'de, 26. Alayın 3. Taburu birer bölüğüyle Çifte Çamlar Sırtı, Kumtepe, Sarıtepe, Zığındere ağzında kıyı gözetleme ve korumasında bir bölüğü Seddülbahir ve Tekke burnunun savunmasıyla görevli olarak Ertuğrul Tabyası Kesiminde, 2. ve 4. Taburlarıyla Kirte'de toplu olarak bulunmakta.

9. Sahra Topçu Alayı; bir dağ taburu Sağ Yan Müfreze emrinde olup, bir bataryası Büyük Anafarta da, öteki bataryası da Kocadere de, 2. Sahra Taburunun bir bataryası Kocaçimen güneyinde, diğer bataryası Çifte Çamtepe kesiminde mevzide, 105 mm.lik obüs bataryası, Domuzdere kesiminde mevzide.

Tümen Karargahı ve 9. Sahra Topçu Alay Karargahı; Çanakkale'de, 19. Piyade Tümeninin 72. Piyade Alayı Eceabat'ta.

Bunlardan başka 19 Şubat Muharebesinde, Bileşik Filonun Ertuğrul ve Orhaniye Tabyalarının etki alanları dışına yaptığı ateşlerine engel olmak için, Menderes Müfrezesi emrindeki obüs takımı, Yeniköy Sırtları gerisinde; Alçıtepe Obüs Bataryasından bir obüs takımı da Ertuğrul Tabyası yöresindeki kapalı mevziiye yerleştirildi.

25 Şubat Muharebesinde Boğaz Giriş Tabyalarındaki topların Bileşik Filo tarafından tahrip edilmesi üzerine, 9. Tümen ve 8. Ağır Topçu Alay Komutanlıklarına verilen emirde; Karatepedeki bataryanın Halileli bölgesine alınması istendi".

Bu düzenlemelerin dışında 9. Tümenin Eceabat'taki birlikleri 19. Tümenin komutasında olacağı gibi, gerekirse Taypur'daki Piyade Alayı da bu bölgede kullanılmak üzere getirilebileceği Müstahkem Mevkice bildirildi.

Müstahkem Mevkiinin 25 Şubat tarihli emri ile Anadolu Yakasının savunulmasında 9. Tümen görevlendirildi.

Ayrıca emir komuta değişiklikleri de yapılmış ve Menderes Müfrezesi Komutanlığı kaldırılmıştır.

Çanakkale Seyyar Jandarma Alayından, Kumburnu'ndan başlayarak, sorumluluğundaki kıyı kesimini zayıf birliklerle gözetlerken, bir taburunu Geyiklide bulundurarak, düşman çıkarmasını ve ilerlemesini engellemeye çalışması istendi.

Müstahkem Mevkii Komutanlığı Karargahı, Boğaz girişindeki tabyaların 25 Şubat Muharebesinde tahrip edilmiş olması nedeniyle Çanakkale'nin 3km. güneybatısındaki Hacıpaşa Çiftliğine taşındı. Ayrıca Çanakkale'de bulunan 9. Tümen Karargahı da 26 Şubat'ta Halileli çevresindeki Sarıçalıya alındı.

26 Şubat'ta Değirmenburnu ile Çanakkale Feneri arasında 53 mayından oluşan 10. Mayın Hattı oluşturuldu.

26. Alayın sorumluluğuna Eskihisarlığı da kapsamak üzere, Seddülbahir, Ertuğrul Tabyaları ve Tekke Burnu verilmiştir.

19. Tümen Komutanı, Sol Yan Müfrezesinin takviyesini gerekli görmüş, Sağ Yan Müfrezesi ihtiyatı 27. Alay 3. Taburunun çabucak 26. Alay emrine girmek üzere Kirte'ye gönderilmesini istemiştir. Tabur o sırada Seddülbahir bölgesindeki 26. Alay 2. Taburunu değiştirdi ve taburdan bir bölük Marta Limanı-Tekke Koyu feneri arasında, öteki iki bölüğüyle de Harapkale de yerleşti.

Öte yandan, Bileşik Filonun tabyalardan yapılan ateşlere rağmen hızla boğazı geçmesi halinde, durumun Başkomutanlığın yanı sıra 1. ve 2. Ordulara da bildirilmesini istedi.

e - 28 Şubat 1915'deki Durum

Bu tarihte 9. Tümen kendi birlikleri arasında bazı denemelere gitti. Ayrıca Başkomutanlıkta takviye amacıyla Muhasara Topçu Taburunu Çanakkale'ye gönderdiğini, ayrıca çeşitli tür ve çapta sekiz topla, bir bataryanın gönderileceğini Müstahkem Mevkii Komutanlığına bildirmiştir.

Bandırmadaki 11. Tümenden Çanakkale'ye gelen 126. Piyade Alayı da, Müstahkem Mevkii genel ihtiyatı olarak burada bırakılmıştır.

f - 1 Mart 1915'deki Durumu

9. Tümenin savunma düzenlerinde yapılan değişiklikler özetle şu şekildeydi;

" - Giriş tabyalarının susması üzerine Geyikli dolaylarındaki bataryalar, Halileli sırtlarına alınarak, bunlara savaş gemilerinin Karanlık Limana serbestçe sokulmalarına ve gereğinde Boğazın giriş yerlerine çıkarma yapılmasının engellenmesine ateşleriyle yardımcı olmaları görevi verildi.

• - - Tenger'deki obüs bataryalarından biri, Marta Limanı doğu sırtlarında mevzilendirilmiş olup, aynı görev verilmiştir.

• - - Anadolu Yakasındaki 9. Piyade Tümeni kuvvet çoğunluğuyla kuzeye alınmış, 25. Piyade Alayı, Tevfikiye yöresine yerleştirilmiştir. Kumkale-Kumburnu'ndan güneye uzanan kıyı kesimiyse, Çanakkale Seyyar Jandarma Alayınca gözetlenmekte.

• - - Kirte'deki 26. Piyade Alayı, 27. Piyade Alayının Eceabat'ta ihtiyatta bulunan bir taburu ve 9. Topçu Alayının iki bataryasıyla takviye edilmiş, bir piyade taburuyla bir batarya Seddülbahir'e sürülerek adı geçen bölgenin gözetleme ve savunması pekiştirilmiştir.

• - - Anafarta Bölgesinde değişiklik yoktur.19. Tümen şimdilik toplu olarak Eceabat'ta bulunacak. 126. Piyade Alayı da Çanakkale'de ihtiyatta kalacaktır.

• - - Beyoğlu Seyyar Jandarma Alayı, Erenköy'e gönderilmiş ve 9. Piyade Tümeni emrine verilmiştir."

Ayrıca Müstahkem Mevkii emrine Harbiye Nezaretinden altı adet top gönderilmiştir.

g - 3 Mart 1915 Harekatı Sırasındaki Durum
3 Mart 1915'e kadar Boğazda geçen muharebeler değerlendirilerek, 8. Ağır Topçu Alayının 8 bataryası ve aynı alayın 4. Ağır Topçu Taburu ile birlikte toplam bir obüs bataryasıyla değişik çapta üç batarya ve bir obüs takımından oluşan "Halileli Topçu Grubu" oluşturuldu.

Eskihisarlığa dek olan kıyının ateş altına alınması için 1. Obüs Taburundan bir batarya, Baykuştepe güneyinde kapalı mevziiye yerleştirilerek düşman gemilerinin Boğazda serbestçe hareket etmelerine engel olunmaya çalışılmıştır.

Müstahkem Mevkiice alınan önlemlerden biri de Kepez, Soğanlı arasında topçu takviyesi yapılarak mayın hatlarının tahribini engellemek olmuştur.

3. Kolordu Komutanlığı 7. Tümen Komutanlığına, Bolayır Mevziinin sol yan ve gerisinin çıkarma girişimlerine karşı savunulması için görev vermiştir.

Gelibolu yarımadasında bulunan 9. Tümen birlikleriyle, 19. Tümenin durumları ise şöyleydi;

"Maydos Müfrezesi Sağ Yan Komutanlığı ( Komutanı 27. Alay Komutanı ) Kocadere ( Kurucadere )'de, Bursa Seyyar Jandarma Taburu karargahıyla Tursunda, birer bölüğüyle Ece Limanı ve Küçük Anafarta'da; 27. Alaydan takviyeli 1. Tabur Kocaçimen Tepe doğusunda, 27. Alayın 2. Taburu Arıburnu ve Kabatepe bölgelerinde. Bu taburların birer bölüğünden oluşan müfreze, Ağıldere-Arıburnu doğusundaki sırtlarda yerleştirilmiş olup, bu kuvvet Arıburnu'nu kesinlikle savunacak, Ağıldere ve Kabatepe yönlerini de yan ateşleriyle koruyacak ve gerisindeki dağ bataryasının da güvenliğini sağlayacaktı.

9. Sahra Topçu Alayının 3. Dağ Topçu Taburundan bir batarya, Kocaçimen çevresinde mevzide, öteki bataryasıyla, Kocadere'de ( Kurucadere ) Sol Yan Müfreze Komutanlığı ( Komutanı 26. Alay Komutanı ) Kirte'de, 26. Alayın 4. Taburu Kumtepe, Sarıtepe, Zığındere bölgesinde, 26. Alayın 2. Taburu ve 16. Bölük Kirte'de, bir ağır makineli tüfekle takviyeli 26.Alayın 3. Taburu Marta Limanı, Tekke Koyu ( fenere kadar ) bölgesinde, öteki iki bölük Harapkale'de, 27. Alayın 3. Taburu Harapkale kuzeyinde, 2. Sahra Topçu Taburundan bir batarya, 4. Tabur bölgesinde Çifteçamlar Tepede mevziide; öteki batarya Kirte'de, 105 mm.lik obüs bataryasından bir obüs takımı, Kanlıdere-Maltepe deresi arasında mevzide, 26. Alayın 3. Taburunu desteklemekte. 19. Piyade Tümeni Müstahkem Mevkii ihtiyatı olarak Eceabat'ta bulunmaktadır.

Boğazın doğusunda yer alan 9. Tümen birliklerinin durumu ise; 126. piyade alayı Çanakkale Müstahkem Mevkii Genel ihtiyatında, 9.Piyade Tümeni ve 9. Sahra Topçu Karargahları Kolvert çiftliğinde, 64. Piyade Alayı Yenişehir, Yeniköy ve üvecik bölgesinde olup, Kumkale Kumburnu güneyine dek olan kıyının gözetleme ve savunmasında, 25. Alay 3.Taburuyla, Erenköy kuzeyinde, 2.Taburuyla Halileli bölgesinde olup, 1.Taburu, 64.Piyade Alayı ihtiyatı olarak Üvecik'te; 9.Topçu Alayı 1.Sahra Topçu Taburu, 25. Alay emrinde olup, bir bataryası İntepe batısında mevzide, öteki batarya Kolvert çiftliğinde; 8. Sahra Topçu Alayının 3. Dağ Topçu Taburu, 64. Piyade Alayı emrinde olup, bir bataryası Yeniköy kuzeyinde mevzide, öteki bataryası, Üvecik'te;Çanakkale Seyyar Jandarma Alayı Karargahı ve Çanakkale Seyyar Jandarma Taburuyla Geyikli'de; Balıkesir Jandarma Taburu, 64.Alayın güney sınırında, Akçay iskelesine uzayan kıyının gözetleme ve savunulması görevinde; Beyoğlu Seyyar Jandarma Alayı(iki Taburlu) Tümen ihtiyatı olarak Erenköy'de bulunmaktaydı."

Çanakkale Boğazının savunmasından 1. Ordu emrindeki 3. Kolordu ( Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı, 7., 8., 9. Tümenler ile 3. Süvari Tugayı ) ve bu orduya bağlı birlikler sorumluydu. 3. Kolordunun emrinde olan Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı, 9. Tümen emrinde olarak Başkomutanlığa bağlandı. Böylece Boğaz Savunmasını 3. Kolordu ve Birlikleri ile Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı üstlenmiş oldu.

Türk Ordusunun kullandığı toplar çağının çok çok gerisinde olup, yeterli sayıda da değildi. Düşmanın çok sayıda ve gelişmiş silahlarına karşı koyabilmek için öz kaynaklardan yararlanma yoluna gidilmiştir. Bunun yanı sıra ordunun subay gereksinimine de ihtiyacı vardı. Bunun içinde subay ve erlere Alman üst subaylarınca eğitim verilerek bu ihtiyaç giderilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı Devletinin l. Dünya Savaşına girmesiyle birlikte, Boğazın kapatılması, Boğazda mayın hatları oluşturulması, düşman denizaltılarına karşı ağ ve torpido istasyonlarının kurulması gibi faaliyetler ile Boğaz düşman kuvvetlerinden korunmaya çalışılmıştır.

Türk Ordusu tüm olumsuzluklara rağmen, üstün çabasıyla düşman kuvvetlerini yıldırmış ve bu bölgeden çekilmelerini sağlamıştır.

BİBLİYOGRAFYA

Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; C. 5 Kitap 1, ( Haziran 1914 - 25 Nisan 1915 ) Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1993

Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi; C. 5 Kitap 2, Çanakkale Cephesi , Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1978

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi C.lX. Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1999

Buket YALTA



ÇANAKKALE BOĞAZININ BAZI COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Çanakkale Boğazı, 3. jeolojik zamanın sonunda meydana gelen bir çöküntü ile oluşmuştur. Uzunluğu 65km'dir. Boğazın en geniş yeri 5. 800m,en dar yeri 1250m (kilit bahir kalesi çimenlik kalesi arası)ve en derin yeri 106m'dir. Boğaz sularında ters bir akıntı vardır. Ege denizinin binde 38 oranındaki tuzlu suyu dipten Marmara'ya akarken Karadeniz'in binde 26 oranındaki tuzlu suyu üstten ters akıntıyı oluşturmaktadır. Boğazın çevresi dağ karakterinde yüksek ve kıvrımlı kütlelerle kaplıdır. İşte Boğazın dar olması, Boğaz sularında ters bir akıntı olması ve Boğazın çevresinde yer. yer kıvrımlı dağ kütlelerinin olması; Boğazın savunulmasını kolaylaştırmıştır ve geçilmesini zorlaştırmıştır.

Çanakkale savaşları 3 Kasım 1914'te İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Ertuğrul,Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamaları ile Osmanlı Devletine resmen savaş ilan edilmeden başlamıştır. İngiltere ve Fransa'nın resmen savaş ilan etmeleri 5Kasım1914'te olmuştur. Böylece 1. Dünya savaşının en önemli ve en kanlı savaş cephesi açılmıştır.

Çanakkale cephesinin açılmasına sebep olan nedenler şunlar olmuştur:

Türkiye'nin Süveyş Kanalı ve dolayısıyla Hint denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek,savaşa katılmakta tereddüt eden Bulgaristan'ı Almanya'ya kaptırmadan İtilaf Devletleri yanında savaşa sokmak,İstanbul'u ele geçirerek Müslüman dünyasını etki altına sokmak ve halifenin ilan ettiği Cihad Hareketini etkisiz hale getirerek İslam dünyasını çökertmek,Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale'ye çekerek Avrupa Cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak ve Çanakkale ve İstanbul Boğazını geçerek zor durumda olan Rusya'ya yardım etmek amacını taşıyorlardı.

Vatanı, namusu, dini için İmparatorluğunun dört bir yanından (Trablusgarp, Cezayir, Şam, Kudüs; Üsküp, Işkodra, Selanik, Silstre)gelen kahramanlarımız Çanakkale'de göğüs, göğüse burun buruna çarpışmışlardır. Anadolu'da ortalama her üç evden biri Çanakkale savaşlarına katılmıştır.

Çanakkale savaşlarından ilki olan Deniz harekatı 19 şubat 1915'te başlayıp 27 gün sürmüştür. Deniz Harekatında büyük kayıplar veren işgal kuvvetleri boğazı geçemeyeceklerini anlayarak 25 Nisan 1915'ten itibaren Gelibolu yarımadasında Kara harekatını başlatmışlardır. 260 gün süren bu saldırılarda da başarısız olmuşlar ve büyük kayıplar vererek Çanakkale'yi terk etmek zorunda kalmışlardır.

Çanakkale savaşlarına İtilaf devletleri önceleri küçük çapta kuvvet göndermişler fakat bunların çok yetersiz olduğunu anlayınca bu sayı 500. 000'e kadar çıkmıştır. 400. 000bin İngiliz,79. 000 Fransız askeri bu savaşa katılmıştır. Bu savaşlarda İngilizlerin kaybı 115. 000 ölü,yaralı ve kayıp,90. 000memlektine gönderilen hasta. Fransızlar ise 47. 000 kayıp vermişlerdir. Türklerin kaybı ise;şehit,yaralı,ve hasta olmak üzere toplam olarak yaklaşık252. 300 ü bulmuştur.

Gerçektende 8,5 ay süren Çanakkale Kara savaşları daracık toprak parçası üzerinde ve kötü arazi koşullarında burun buruna göğüs, göğüse çok zor koşullarda başlamış ve devam etmiştir. Bu sebeple çok kanlı ve kıyıcı sahneler yaşanmıştır. Türklerin bu kadar kayıp vermelerinin sebebi,düşman donanmasının gece gündüz hiç eksilmeyen o korkunç bombardımanının büyük rolü olmuştur.

Çanakkale zaferi Türk ve dünya Tarihinde önemli sonuçlar doğurmuştur. Çanakkale de dünya imparatorluğuna soyunmuş yeryüzünü tek elden yönetmek amacıyla yola çıkmış İngiliz Krallığını büyümesi durdu. Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğun bir süre sonra üzerindeki güneş batar hale geldi. Türklerin dünya hakimiyetinde hala varolduğunu ve büyük bir millet olduğunu dünya bir kez daha anlamıştır. En önemlisi Avrupa'nın şark meselesi projesi Çanakkale Zaferi sebebiyle yok olmuştur.

Çanakkale Zaferi bu tarihten sonra bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin bağımsızlık güneşi olmuştur.



ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NDA ANZAKLAR

Birinci Dünya Savaşı'nda, İngilizlere destek vermek amacıyla oluşturulan birliklere ANZAK (Anzac) adı verilmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu anlamına gelen (Avustralia and New Zeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş bir kısaltmadır.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte İngiltere de savaşa girmiş, anavatanın nasıl destekleneceği konusunda Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri de çalışmalara başlamıştır. Ama üstünde durulacak diğer bir husus ise Yeni Zelanda ve Avustralya halklarının emperyalist saldırılara karşı olmasıydı. Büyük devletlerin küçük devletleri sömürmesini kınıyor, bağımsızlık akımını destekliyorlardı. Bu husus "The Story of Anzac" adlı eserde; "Avustralya ve Yeni Zelanda hiç şüphesiz harp istemiyorlardı. Fakat bir diğer gerçek, genç kuşağın bir harp patladığı taktirde donanmada görev almak isteğiydi" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca Avustralya ve Yeni Zelanda meclisleri istedikleri taktirde tarafsız kalabilirlerdi.

Gerçi iki ülke de I.Dünya Savaşı'na İngiltere yanında katılırken askerlerinin gerektiğinde Avrupa, Mısır ya da Kuzeybatı Hindistan'da farklı cephelerde kullanılabileceğini biliyorlardı. Ancak bu kararı alırken ilk düşündükleri şey doğaldır ki, bölgelerindeki Alman askeri tehdidiydi. Diğer bir deyişle savaşa girişlerinin temel nedeni, İngiltere'ye yardım olduğu kadar kendi güvenlikleriydi. Daha öncede belirtildiği gibi, İngiltere'nin Güney Pasifik'teki askeri varlığı aslında, bu iki ülke güvenliğinin temelini de oluşturuyordu.

I.Dünya Savaşına kadar önemli bir silahlı güce sahip bulunmayan Avustralya'da mevcut kuvvetler sadece bölgesel teşkilâttan ibaret idi. Savaşın başlaması ve İngiltere'nin de savaşa başlaması üzerine, imparatorluğun diğer dominyonları arasında Avustralya da İngiliz hükümetinden 29 Temmuz 1914 tarihli bir şifre almıştır. Bu şifre telgrafta, savaş boyunca Anavatanın nasıl ve ne ölçüde desteklenebileceği sorulmakta ve kararın kısa zamanda bildirilmesi istenmekteydi.

Avustralya hükümeti, yaptığı kabine toplantısı ve komutanlarla varılan mutabakat sonunda verdiği cevapta; 1)Donanmanın Britanya Amirliği emrine verileceğini, 2) Oluşturulacak 20 bin kişilik bir sefer kuvvetinin de İmparatorluk Hükümeti'nin uygun göreceği yere gönderileceğini ve savaşın devamı boyunca devamlı olarak ikmalinin sağlanacağını, teklif ve taahhüt etmiştir.

Savaş kararı alındıktan sonra hazırlıklar başlamıştır. Önce askere alma işine girişilir ve duyurular yapılarak merkezler oluşturulur. Halkta savaşa katılma talebi oldukça büyüktür. Ve kayıtlardan sonra askerler kamplarda hızla eğitimden geçirilerek, savaşa hazırlanırlar. Böyle büyük bir savaşa ilk defa katıldıkları için organizasyonda sorunlar çıkar ve aksayan yönler olur. Bu aksaklıklar da İngiltere'den gelen askeri uzmanlar vasıtasıyla giderilir. İki ülke birliklerinin katılmasıyla kısa zamanda meydana gelen ve Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (ANZAK) adını alan bu Kolordunun iki tümeninden biri tümüyle Avustralya birliklerinden kurulan 1. Avustralya Tümeni idi. Diğer Tümen ise 4. Avustralya Piyade Tugayı, 1. Avustralya Hafif Süvari Tugayı ile Yeni Zelanda Bindirilmiş Piyade Tugayı ve Yeni Zelanda Sahra Topçu Alay'ından oluşturulmuştur. Bu karma tümene Avustralya ve Yeni Zelanda Tümeni yada kısaltılmış olarak (NZ. ve AN.) Tümeni adı verilmiştir. 1. Avustralya Tümenine General Bridges Karma Tümene ise General Goodley komuta ediyordu.

Ayrıca oluşturulan bu ANZAK birlikleri içinde Maori ve Ranatongan adı verilen yerliler de bulunuyordu. Maoriler cengaver kabileler idi. 1915 yılı Şubatında Gelibolu cephesinde Türklere karşı çarpışmak üzere gönüllü yazıldılar. Ama değil Gelibolu'nun, Türkiye'nin bile nerede olduğunu dahi bilmiyorlardı.

18 Mart 1915'de müttefik kuvvetleri Çanakkale Boğazında bir yenilgi ile karşılaşınca, denizden yapılacak saldırıyla deniz yolunun açılamayacağını, bununla birlikte karadan da bir çıkarma yapılması gerektiğini ve duyulan ihtiyacın karşılanması için de Anzak kolordusunun cepheye getirilmesi kararı alındı.

Gelibolu Yarımadası'na Müttefik donanmasının desteğinde çıkarma yapılacağı resmen belli olunca, Mısır'daki askeri kamplarda hazırlıklar hızla tamamlandı.

Anzak birlikleri çöl yaşamından kurtulup, biran önce yola çıkmak için iyice sabırsızlanmaktadırlar. Sonunda hareket günü gelir ve Şubatın erken saatleriyle birlikte, kendilerini Limni adasına götürecek gemilere binmeye başlarlar.

Limni adası, coğrafik konumu-hem Çanakkale Boğazına yakın oluşu hem de geniş Mondros Limanı-nedeni ile stratejik bir değere sahiptir. Ayrıca ada İngiltere açısından, Kıbrıs ve Mısır'a giden ulaşım yolu üzerinde bulunması sebebiyle de özel bir önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki Limni adası ve Mondros Limanı, I.Dünya Savaşı sırasında ve özellikle Çanakkale Savaşları boyunca, Müttefik Donanmasının Doğu Akdeniz'deki başlıca üssü olarak kullanılmıştır.

Limni'de kaldıkları süre içinde, askerlere çıkarma harekatı için eğitim verilir. Farklı ülke birlikleri arasında ortak askeri yönetim ve işbirliği çalışmaları yapılır, eksikler giderilir. Ayrıca İngiliz ve Fransız generalleri Limni'de biraraya gelip çıkarma planıyla ilgili gerekli değişiklikleri ve önemli noktaları görüşerek, son şeklini verirler.

Gerçekten de Anzaklar 25 Nisan 1915 Pazar günü sabahın erken saatlerinde başlayan çıkarma ile Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşa katılmış oldular. O günden 9 Ocak 1916'ya kadar süren çok kanlı ve çetin çarpışmalar içinde, savaş yetenekleriyle, cesaretleriyle temayüz eden bu savaşçılar, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar oldukları duygusunu da gittikçe pekiştiren bir inanca sahip olmak imkânına kavuşmuşlardı.

Çıkarmanın nasıl başlatılacağına ilişkin plan aslında teknik ve karmaşıktır. Yapılan çıkarmanın nasıl olduğu ne gibi duygular yaşandığı ve sonuçları hakkında elde edilen bilgiler, Çanakkale'de savaşmış olan askerlerin hatıralarından alınmıştır. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar ve ortaya konan eserler, bu hatıralar ışığında hazırlanmıştır.

İngiliz tarihçisi Niget Steel (Defeat at Gallipoli) "Bir Yenilginin Destanı; Gelibolu" adlı eserinde Gelibolu'ya yapılan çıkarmanın nasıl başlatıldığını şöyle anlatmaktadır.

"Üçüncü Avustralya Tugayına bağlı kuvvetler şafaktan önce iki hücum dalgası halinde Kaba Tepe'nin kuzey kıyısına çıkacaklardı. İlk sıradakilerin yedeğe alınması saat 02:35'te tamamlanmıştı.

Ancak gemiler etrafı aydınlatan ay batıncaya kadar, yaklaşmak için harekete geçemediler. Aslında 23 Nisan'da yapılması düşünülen ilk plâna göre çıkarma karanlıktan yararlanabilmek için, saat 02:30'da başlatılacaktı. Ne var ki 25 Nisan 1915 sabahı ay 02:57'ye kadar batmamış 04:00'da doğacak günün ilk ışıklarına kadar sadece bir saatlik bir süre kalmıştı. Sonunda ay, saat 03:00'te batar. Aynı anda da savaş gemileri, dalgalar halinde sahile doğru ilerleyen asker dolu botları saatte 5 deniz mili kadar yavaş bir hızla izlemeye başlar. Savaş gemileri ilerlerken, buharlı çatanaların sonuncuları da yedekleri olmak üzere harekete geçer. Bundan sonra savaş gemileri makinelerini durdurur ama, demir atmazlar.Kendi hızlarıyla on dakika kadar kıyıya doğru ilerleyip saat 03:30'da ve kıyıdan iki buçuk mil kadar açıktalarken megafonlarla, yedeklere ilerlemeleri emri verilir. Çıkarma başlamıştır..."

Böylece başlayan çıkarmanın ilk günü ve onu izleyen günlerde şiddetli ve kanlı çarpışmalardan sonra ortaya çıkan durum Anzaklar ve müttefikler adına hiç iç açıcı değildi. Hiçbir savaş deneyimi olmayan ve Türkleri dahi tanımadan onlarla savaşan bu Anzaklar tam bir şaşkınlık içinde kalmışlardır.

Gelibolu'daki askerler, Haziran ve Temmuz aylarını Seddülbahir'de zamanında ve sağlam bir stratejik kararın gereksiz kılacağı bir dizi savaşta çarpışarak ve ölerek geçirmişlerdir. Churchill; hem Gelibolu yarımadasında, hem de Çanakkale Boğazı'nda iyi desteklenmiş ve başarılı bir taarruzdan elde edilecek stratejik kazançların o sıralardaki herhangi bir kazançtan kat kat daha üstün olduğunu iddia ediyordu. Gelibolu seferini mümkün olduğu kadar çabuk tamamlamak, hem asıl hedeflerin tümünün elde edilmesini sağlayacak hem de İtilaf devletlerinin tümünün bütün kaynaklarının Batı Cephesi'nde Almanlara yöneltilmesine olanak tanıyacaktı.

13 Temmuz'da Rusya'ya karşı başlatılan Avusturya-Alman taarruzunun ilk başlardaki büyük başarısı, Rusya'nın savaşta kalma ihtimalinin tehlikeye sokar gibi görünmüştü. Gelibolu seferi, Çanakkale Boğazı'nı aşarak Rusya'ya doğrudan doğruya yardımın tek uygulanabilir yöntemiydi. Rusya'nın savaşta tutulması için Gelibolu'nun yaşamsal önem taşıyan bir rolü vardı ve Hamilton' ında Gelibolu seferini bir an önce bitirip tümenlerini Batı Cephesi'ni desteklemek üzere geri getirmesi gerekli görülüyordu.

Yaz aylarında çarpışmaların çoğu Seddülbahir'de gerçekleşmişti ancak, Hamilton Anzak'ta (Arıburnu) önemli bir başarı şansının var olduğunu daha ilk baştan biliyordu. Anzak kolordusu Mayıs başlarından beri pasif kalmışsa da, Birdwood ve kurmayları boş durmamışlardı. Anzak mevzisinin fiziki gerçeği, bir cephe saldırısının başarılı olma şansının bulunmadığını gösteriyordu.

ANZAK'lar özellikle Gelibolu'daki çıkarmada ve Arıburnu'ndaki çarpışmalarda büyük mücadeleler vermiş, fakat bu mücadele sonunda ne ANZAKLAR, ne de onları kullanmaktan kaçınmayan İngilizler başarı sağlayamamışlardır. Bu savaşta ANZAK'ların rollerini anlamak oldukça zordur. Çünkü daha önce de ifade edildiği üzere, onlar hakkındaki bilgiler hatıralardan alınmıştır ve bu hatıralar üzerinde durularak eserler hazırlanmıştır.

Anzakların Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerine son vermeden önce ANZAK'ların savaştaki anılarına ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinmek gerekir. Konuya çıkarmanın ilk günlerinde bir askerin yaşadığı anları anlatan bir örnekle başlamak yerinde olacaktır.

"...İnsan ileride, Çanakkale Boğazı'nın Ege'ye açılan ağzını seçebiliyor. Silahların gürültüsü ve uğultusu giderek belirginleşiyor. Bu sabah hava çok güzeldi. Acaba gece nasıl olacak? İyi yedim... Şimdi silahlardan çıkan kıvılcım ve ateşleri de görebiliyorum. Acaba ölüm, çevremdekilerden kimleri seçti? Merak ediyorum... Ölümden en ufak bir şekilde korkmuyorum. Tek istediğim kritik bir anda vurulup düşmemek..."

Şimdi de sırasıyla bu savaşın içinde bulunmuş ve orada Türklerin nasıl mücadele verdiğini görmüş, haklarında hiçbir şey bilmeden savaşmak için topraklarına geldikleri bu insanlar hakkındaki görüşlerini anlatan ANZAKLAR'ın anılarına yer verelim.

Yeni Zelanda 1894 doğumlu 97 yaşında. Gelibolu'ya çıkarma ile geliyor. 21 Haziran 1915'e kadar kalıyor. Yaralanınca geri yollanıyor. Çıkarma, Serçe Tepe, Bomba Sırtı, Kirte muharebelerine katılmış; Russel John James Weır.

"Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir bilgim yoktu. Mısır'da 4 ay eğitim gördükten sonra, ilk çarpışmanın nerede olacağını bilmiyorduk. Hayır. Eğer tam ve içten cevabımı isterseniz söyleyeyim. Biz Çanakkale'ye Türklerle savaşmak için gittik, arkadaşlık yapmaya değil.

Türklerle çarpıştığımız sürece, onlar hakkında şahsi bir fikir edinemedim. Onları göremiyorduk bile.

Siperlerde üşüyor ve sadece tek bir şey yapmaya uğraşıyorduk: Sağ kalmak.

Onların dürüst, Almanlardan daha dürüst savaşçı olduklarını düşünüyorum. Ayrıca savaşa, istememelerine rağmen, Almanlar tarafından sokulduklarını düşünüyorum. Bunlar, bir zaman ki düşüncelerim. Şimdi herşey bitti...

Sadece (eski) Türk askerlerinden biriyle tanışmak isterdim. Türkler de aynı şeyi yapıyor, ülkelerini savunuyorlardı."

Bir Anzak askerinin günlüğünde şu satırlar göze çarpmaktadır:

"3/5/1915... Yamaçlarda cesetler inanılmaz şekilde asılıp kalmış. Dere yatağına doğru koşan yiğitlerin ürkütücü yaralarla ve kanlar içinde dönüşlerini görmek... Korkunç bir şey, hiç unutmayacağım. Zavallı bir Yeni Zelandalı asker yaralanmış, çıldırmış bir şekilde yanından geçen herkese sarılıp onu da kana bulayarak geliyordu. Bazıları ise, düştüğü yerde son nefesini verip öylece kalıyordu..."

Yine savaşlarda görev almış bir Anzak askeri Türkler hakkındaki düşüncelerini şu şekilde dile getirmiştir.

Avustralyalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. 4. Piyade Taburundan. 25 Nisan 1915'te çıkarmayla gelip, 20 Ağustos 1915'te ayrılıyor. Bomba Sırtı, Serçe Tepe, Kanlı Sırt çarpışmalarına katılıyor. J.J.RYAN.

"İyi dürüst ve cesur askerdiler. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Ne Türkiye, ne de Türkler hakkında bilgimiz yoktu. Türk askerleri cesurdu, ölmekten korkmuyorlardı. Sivil Türk ile temasımız olmadı. Askerler silah donanımı ve beslenme açısından yetersiz görünüyorlardı.

Türkiye'yi ve Türkleri de hiç tanımıyorduk. Çıkartıldığımızda bile askeri yöneticiler bize hiç bilgi vermemişlerdi. Hedefimiz, amacımız neydi onu bile tam bilmiyorduk."

Avustralya ve 1891 doğumlu 11. Hafif Süvari Birliğinden. Yüz yaşında. Yarımadayı son ikiyüz kişiyle terk edenlerden. Bir çok mücadeleye katılmış. Çeşitli çarpışmalarda görev almış: E.W.BARTLETT.

"Onlar da bizim gibi ülkeleri için savaşıyorlardı. İyi ve dürüst savaşçılardı. Hayır. Çok dürüst çarpıştılar ve bizim gibi dürüst kuvvettiler. (Savaşta) Her iki taraftan da değerli insanlar kaybedildi."

Avustralyalı 1884 doğumlu. 97 yaşında. 28. Birlikden Gelibolu Yarımadasına Temmuz 1915'te çıkmış. Kasım sonunda şiddetli dizanteri nedeniyle hastalanmış. Conkbayırı çarpışmalarına katılmış: C.J.HAZLITT.

"Avustralya'yı terk ettiğimizde Türkiye'ye gideceğimizi bilmiyorduk. Gerçekte, Fransa'ya gideceğimizi düşünüyorduk. Ben işaretçi ve koşucu idim. Normal bir 24 saatlik yaşamımız vardı. Türklerle bizzat temasım olmadı. Türklerin dürüst savaşçılar olduklarını düşündüm. Esirlere de çok iyi bakıyorlardı. Gelibolu'da kaldığım süre içinde Türklerin herhangi bir çirkin ya da alçakça tutum ve eylemini işitmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa'da deneyimlerim çok farklı oldu. Tüm harekâtın, iki taraftan da binlerce kaliteli genç insanın katliamı olduğunu bir sonuç vermediğini düşünüyordum. Savaş da zaten budur."

Anzak kuvvetlerinin 11.Birliğinden olan ve 6 Mayıs-10 Haziran 1915 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda siper savaşlarına katılan William Daniel Devis ise o günleri şöyle anlatmaktadır:

"Avustralya birlikleri ülkeden ayrıldıklarında nereye gidecekleri belli değildi. Türkiye ile savaşta değildik. Ateşkes sırasında ölülerimizi gömerken, bir kez görebildim onları. Sonrası, gene savaştı...

(Türkler hakkında) Özel ve kesin bir düşüncem yoktu. Sadece onlar bizi, biz de onları öldürmeye çalışıyorduk. Yaralanıp erken döndüm. Sağ dönebildiğime seviniyorum. Ülkem için elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Birçok arkadaşım benim kadar şanslı değildi.

Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere, savaşa bizzat iştirak eden bu insanların, kim olduklarını dahi bilmediği, sadece Türkleri savaşta tanıma imkanı bulmalarına rağmen, Türkler hakkındaki düşünceleri olumsuz değildir. Aksine Türkleri yüceltmişlerdir.

Anzaklar Çanakkale'ye gelmeden önce Türklerin barbar insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Gelibolu'da yapılacak çıkarmaya gelen bu insanlar bu duyguları bir kenara bırakmış, geri dönerken bu düşünceleri değişmiş. Türklerin, barbar değil, tam tersine, esire dahi misafir hürmeti gösteren, kahraman ve iyi niyetli insanlar olduğu imajı doğmuştur. Zaten Avustralya'nın çalışmak için ülkeye işçi olma talebini ilk önce Türkiye'ye yapması bu imajın en iyi göstergesidir.

Çanakkale Cephesi'nden (Gelibolu'dan) çekildikten sonra, tekrar Mısır'a intikal eden Anzak Kolordusu, burada Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelen yeni kuvvetlerle takviye edilerek iki kolordu haline getirilmiştir.

Bu kolordulardan biri Ortadoğu Cephesi'nde Türk ordusu karşısında savaşmak üzere kalmış, diğeri ise Fransa'ya nakledilerek Batı Cephesi'nin İngilizler tarafından tutulmakta olan kuzey kesiminde görevlendirilmiştir.

Anzakların Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094'ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda'lı olmak üzere toplam 33.665'tir.

Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda, kendi topraklarını savunmak istemekten başka hiçbir amacı olmayan Türk insanının (askerinin) kanını dökmek, aynı ölçüde kendi kanlarını da akıtarak, ellerinde koca bir hiçle savaşa son vermişlerdir.

Bu savaş sırasında Anzakların tek kayda değer elde ettikleri, "dominyon halklarına ve Anzakların, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan insanlar oldukları duygusunu da kazandırması"dır.

Murat YILDIRIM



ÇANAKKALE CEPHESİNDE İNGİLİZLER

20.Yüzyılın başlarında Avrupa'da siyasi hava iyice ağırlaşmıştı. Büyük devletlerin jeopolitik ve ekonomik alanlarda egemen olma hırsları düşman kamplar kurulmasına sebep oldu. Bu nedenle Avrupa büyük devletleri eski kuvvetler dengesinden çözülerek karşılıklı iki bloka ayrıldılar. "İlk göze çarpan grup, Merkezi Avrupa Devletleri grubu idi. Üç devletten oluşuyordu. Almanya, Avustralya, Macaristan, İtalya. Bu grubun adı "İttifak Devletleri" idi. Bu anlaşmanın hazırlıkları ta 1871 Alman-Fransız harbinden sonra başlamıştı. Hedefi de Fransa'yı yalnız bırakmaktı. I.Dünya Savaşı başladıktan sonra İtalya'nın yerini; Almanya'nın isteği ve baskısı üzerine Osmanlı İmparatorluğu almıştır. Batı Avrupa devletlerine gelince İngiltere ve Fransa aralarına Rusya'yı da alarak "İtilaf devletleri"ni meydana getirdiler." Bu siyasi kamplara ayrılış ta Rusların izlediği politika ayrı ayrı sorundu. Yüzyıllar boyunca Türk boğazlarından Ortadoğu ve Akdeniz'e inmeyi hedef tutan bir devlet; Avrupa'da oluşan bloklara ters düşmekte hatta korkutmaktaydı. Ancak İngiltere ve Fransa, Rusya'nın sınırsız insan kaynaklarını kullanmak için boğazlardan ödün verip, Rusya'yı yanlarına çektiler.

"Öteden beri Türk boğazlarını alan politikaların önemli ve tehlikeli olanları Slav, Cerman ve Anglo-Frank kökenli politikalardı. Almanlar Baltık, Basfor, Basra ekseninde kuracakları jeopolitik bir kuşakla Akdeniz ve Hint Okyanusu'na uzanmak istiyorlardı. Bu proje Balkanlar üzerinden ve büyük kısmıyla Osmanlı Devleti'nin sırtından gerçekleştirilecekti. Rusların, açık denizlere ve sıcak iklimlere çıkma politikalarının hedefi de aynı coğrafya idi.

19.yüzyıl sonlarına kadar, Akdeniz'in güvenliği bakımından tutucu ve koruyucu bir politika güden İngilizler, bu dönemden sonra siyasetlerini değiştirdiler. Londra otoritelerine göre, Osmanlı Devleti hayatını tamamlamış, mirasını paylaşmak zamanı gelmişti. Fransızlar da benzer koşullar dolayısıyla aynı politikayı izliyorlardı. Üçlü antlaşmanın temelinde yatan hırs bu idi. Osmanlı bu nedenle yalnız bırakılmıştı. Oysa, İstanbul hükümetinin istedikleri haklı şeylerdi. Devlet olarak varlığının garantisini ve özellikle kapitülasyonların kaldırılmasını istiyordu. Bunları şart koşarak Londra, Paris ve İstanbul merkezlerinde yapılan bütün öneriler adeta alay edilircesine hafife alınarak reddedildi. İtilaf Devletlerinin kapıları kapanınca Almanya'nın yanında savaşa girildi. "9 Kasım 1914'de İngiltere Başbakanı Asquith, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişi konusunda şunları söylemişti; "Üç ay evvel savaş başladığı zaman Türk hükümetine müttefiklerimizle birlikte, tarafsız kaldıkları takdirde imparatorluk topraklarına, bütünlüğüne saygı göstereceğimi vade etmiştik. Bu ülkenin ikiye bölünmüş politikacıları iki taraf arasında tereddüt geçirdikten sonra nihayet Alman gemilerinin emrivakileri yüzünden ve Alman altınları sayesinde onların tarafında yer aldılar. Aslında silaha sarılan Türk halkı değil Osmanlı hükümetidir ve hiç tereddütsüz söyleyebilirim ki bu silah onları yok edecektir. Türkiye İmparatorluğu intihar etmiştir ve kendi mezarlarını kendi elleriyle kazmıştır."

Zaman geçiyor ve Avrupa cephelerindeki muharebeler gittikçe şiddetleniyordu. Fransa'ya yöneltilen Alman taarruzları, kuzeydeki vurucu kısmı ile Belçika'yı aşmıştı. İngiltere imparatorluğunun sömürge kaynakları henüz yeni seferber oluyorlardı. Almanlar için en önemli sorun, İngiliz kaynakları batı Avrupa''a boşaltılmadan kesin sonuç almaktır. Sonunda Karadeniz olayı adıyla tarihe geçen trajik oyunun sonunda ilkin Ruslar Kafkas sınırına tecavüz ettiler. Hemen arkasından İngiliz deniz kuvvetlerinin Akabe Körfezi, İzmir Körfezi ve Çanakkale Boğazındaki hedeflere ateş açarak düşmanca duruma girdikleri görüldü. Osmanlı devleti bu olaylar sonucu 3 Kasım'da bütün antlaşma bloku ile savaşa girdi.

Çanakkale boğazı karşısında 11 Ağustos'tan beri bekleyen ve boğazlardaki geçişleri kontrol altında tutan İngiliz filosu gün geçtikçe kuvvetlendirilmişti. Harbe girildikten sonra İngiliz ve Fransız filoları ile adeta bir armada haline getirilen bu kuvvetin Çanakkale boğazından İstanbul üzerine her an harekete geçmesi mümkündü. Türk Genel Karargahı seferberlikten başlayarak boğazdaki Müstahkem mevki savunmasını güçlendirmeye çalışmıştı. Kasımdan itibaren bu çalışmalar hızlandırıldı. Boğazın kıyı savunması için 3.Kolordu da Gelibolu yarımadasına kaydıran Türk Başkomutanlığı bu kesimde yeni bir cephe açılmasını bekliyordu.

Çanakkale cephesinin açılmasına dair muhtelif siyasi ve askeri tarihler adeta söz birliği etmişçesine aynı yüzeysel nedenler üzerinde durmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

"-1914-1915 kış mevsiminde Kafkaslara doğru girişilen Türk taarruzlarının hafifletilmesi için Rus Başkomutanlığı tarafından yardım isteği;

• - Marmara çevresi ve Trakya'daki Türk yığınağının Süveyş kanalı ve Mısır üzerine kaydırılmasını önlemek,

• - Boğazları açarak Rusya ile bağlantı kurmak, Rusların insan kaynaklarını silahlandırmak, Rusya'nın 1.sınıf ikmal maddelerini serbest piyasalara aktarmak,

• - Henüz durumu belli olmamış bulunan ve fakat Almanya istikametine eğilimi sezilen Bulgaristan'ı üçlü ittifak yararına etkilemek ve Balkanlardaki çıkmazlığı düzeltmek,

• - İtalya üzerinde üçlü ittifakın etkisini kuvvetlendirmek,

• - Trakya ve buraya yakın büyük Türk yığınağını Balkanlar istikametine muhtemel ileri hareketlerden alıkoymak,

• - Karadeniz'de kapalı kalan muhtelif milletlere ait irili ufaklı 132 taşıt gemisi (380000 tonalito)ni kurtarmak,

• - İslâm otoritesine karşı Hilafet'in prestij ve otoritesini kırmak,

• - Gittikçe artacak olan İngiltere kaynaklarını uygun ve yararlı yerlerde kullanabilmek,

• - Manş denizindeki harplere karşı bıkkınlık duyan İngiliz halkına ayrı cephelerde parlak başarılar göstererek moralleri yükseltmek,"

Bu sebeplerin bazıları tamamen ters ve yanlış bazıları söz konusu edilmeyecek kadar önemsiz ve bazıları da doğrudur. Ancak, doğru olan yüzeysel sebepler, asıl temelde yatan gerçek nedenleri bütünleyici niteliktedir. Asıl temelde yatan gerçek sebepler şunlardır."

• 1. Boğazlar çevresi ve Başkent İstanbul üzerine girişilecek bir harekât ile Osmanlı devletinin can noktasına vurmak ve onu en kısa yoldan harp dışı etmek.

• 2. Üçlü ittifakın Baltık-Bosfor-Basra eksenindeki jeo-stratejik kuşağını Bosfor-Basra kanadından koparmış olarak Alman blokunu tek başına Orta Avrupa'da sıkıştırıp tecrit etmek,

• 3. Türk boğazlarını Ruslardan önce ve onların karışmasına olanak bulunmayan bir dönemde ele geçirmek ve bu havzayı elde bulundurmak suretiyle barış masasına oturmak."

Sıralanan bu üç gerçek nedenin anlam ve kapsamında İngiliz ve Fransız siyasetinin bütün istekleri, Akdeniz'in stratejik güvenliği ve daha önce belirtilmiş olan yüzeysel sebeplerin sağlayacağı düşünülen sonuçları mevcuttur.

Birinci Dünya Harbinin çıkmazlığı ve oluşumuna ait bütün olasılıkları dikkate olan Osmanlı Devleti çok önceden ordusunu nasıl kullanacağına dair 4 sefer plânı hazırlamıştı. Bunlardan ilk üçü taarruz ana fikrine göre, dördüncüsü ise savunmaya yönelikti.

Sefer plânına göre uygulanan yığınak planlarının Çanakkale cephesini ilgilendiren kısmında, ana kuvvetler Marmara çevresinde ve Trakya'da toplanmakta idi. Bu durum boğazlardaki savunma gücünün erkenden ve yeterince pekiştirilmesi olanağını vermiş olacaktı. Nitekim gerçekte de böyle oldu.

"Uygulamasına geçilen seferberlik planı bir çok konularda gecikti. Fakat sefer planında Çanakkale savunması için düşünülen 3.kolordunun seferberliği istenilen zamanda yapılmıştı. 3 Kasım'dan itibaren Gelibolu'ya yanaştırılan bu Kolordu zaman geçtikçe yeni kuvvetlerle de takviye edildi. 4.Kolordudan 11.Tümen Ezine bölgesine yanaştırılarak 3.Kolordu emrine verildi. 2.Kolordunun Trakya'daki kuvvetlerinden 5.tümen, kendi kolordusuna bağlı kalmak koşuluyla Kavaksuyu kuzeyine alındı. 3.Kolordudan Halep'e gönderilmek üzere Derince bindirme iskelesine alınan 8.Tümenin yerine Tekirdağ'ında 19.tümen kuruldu, 1915 Şubatında Eceabat'a nakledildi. Böylece 19 Şubat sabahı İngiliz ve Fransız filoları boğaz harekatına başlarken, Çanakkale Müstahkem Mevkinin deniz kuvvetlerine karşı savunması yanında, 3.kolorduya bağlı 4 tümenlik bir kuvvetin ve ayrıca Kavak suyu kuzeyinde hazır tutulan 5.tümenin amfibi hareketlere karşı savunma düzeni de kurulmuş bulunuyordu."

"Çanakkale Boğazındaki Türk savunma tertibinin bel kemiğini "Müstahkem Mevkii" teşkil eder. Mart 1915 başlarında Çanakkale Müstahkem

Mevki emrinde 27 Topçu Bataryası ile bir de Mayın grubu vardı. Bundan başka kara savunmasında 4 piyade tümeni (yukarıda söylediklerimiz 5., 7., 9., 11.) ile 2.Jandarma olayı tahsis edilmişti. Bu birlikler karargahıyla Gelibolu'da bulunan 3.Kolorduy emrine verildi. Ayrıca Maydos-Bigalı bölgesinde ordu ihtiyatı olarak 19.tümen vardı. Müstahkem mevki topçuları Merkez ve Giriş tahkimatı olarak iki grupta toplanmıştı."

Çanakkale'de Osmanlı savunması başlıca üç unsura dayanıyordu:

• 1- Tarabya' daki ağır toplar,

• 2- Gizlenmiş hafif bataryalarla kolaylıkla yer değiştirebilen obüs bataryaları,

• 3- Denizaltı torpilleri (mayonlar).

"Osmanlı ağır topları saldır zırhlılarınkilere nispeten çok zayıftı. Bundan başka tabyaların çoğu ancak kendi atış alanları içine giren gemilere atış edebilmekteydiler."

İzgiliz-Fransız zırhlılarının demirleyip ateş etmelerini engelleyen yön gizli obüs ve biraz da sahra bataryalarıydı. Zırhlılar, tabyaları isabetle dövmek ve oralardaki topları teker, teker tahrip etmek için Boğazın bir yerinde demirleyip veya süratlerini akıntının süratine uydurarak kımıldamadan durunca yükseklerde bulunan obüs bataryaları onlar üzerine ateşini ayarlıyor ve zırhlı olmayan güverte kısımlarını dikine düşen gülleriyle döverek bir çok tahribat yapıyordu.

Boğazların geçilmesini engelleyen üçüncü silah torpillerdi. Bunlardan Boğazın merkezinde bulunan dar kısımda aşağı, yukarı Mesudiye tabyasından Çimenlik tabyasının hizalarına kadar giden bölgeye on sıra yerleştirilmişti."

İngilizlerin Çanakkale Cephesini Açmalarının Nedenleri:

Denizlere egemen olan İngiltere ve Fransa sömürgelerinin bütün kaynaklarından yararlanabilecek durumdaydılar. Almanya ve Avusturya abluka altında olmakla beraber, Alman sanayii mucizeler yaratacak güçteydi. Rusya ise boğazların kapanması durumunda yarı ablukada bulunuyor demekti. Almanlar boğazları kapatarak Rusya'yı yarı kötürüm kılmak ve sonra yıkmak istiyordu. İngiltere ve Fransa'nın da boğazlar üzerinde düşünceleri vardı:

İngilizlerin Tasarıları:

"1915'de Çanakkale zorlanılarak boğazlar açılacak, İstanbul ve boğazların iki kenarı elde tutulacak, böylelikle bir yandan Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan kendi yanlarında savaşa sürüklenecek ve bu son devlet Çanakkale'nin Güneyini güven altına alacak, yeni batı Anadolu'da bir çok yerleri işgal edecek. Kocaeli yarımadasını elde tutmak kolay olacak. Bunlar yapıldıktan sonra açılmış olan yoldan Rus ordusu bol silah ve cephane ile beslenip 1916 ilkbahar ve yazında İtalya, Romanya ve Sırbistan'ın da yardımıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çöktürülecek. Bunun arkasından batı, doğu ve güney'den Almanya üstüne, üstün ordularla yüklenilerek diz çöktürülecek."

İngiltere ve Fransa hükümetleri Çanakkale seferinden pek çok şey bekledi ve bu uğurda bir düzine kadar zırhlıyı feda etmeyi göze alarak 550.000 kişilik bir kara kuvvetini, pek ağır emek ve masrafları göze alarak aylarca ufacık iki kıyıyı tutarak bu kuvvetin üçte birini kaybetti.

Alman cephesini yaramayacağını anlayan bir kısım devlet adamı ve komutanlar, kendi cephelerinin de Almanlarca yarılmak tehlikesiyle karşılaşmadan savaşı zaferle bitirmek için Çanakkale Boğazının zorlanmasını düşünmüşlerdi, ve bu amaçlara bütün imkanlarını seferber etmişlerdi.

Deniz Savaşına Karar Verilmesi ve Savaş İçin Yapılan Hazırlıklar:

"12Mart'a kadar İngiliz donanması kendini büyük bir tehlikeye sokmadan Boğaz'ın içindeki tabyaları dövmek ve onların toplarını tahribe çalışmak işiyle uğraşır. Alınan sonuçlar o kadar önemsizdir ki 9 Mart'ta Amiral Karden tabyaları uzaktan işaretle dövebilmek için uçak istediğini deniz bakanlığına teller."

Amiral Karden ve İngiltere Deniz Bakanlığı arasındaki telgraflar sonucu; Çanakkale 'nın geçilmesi sonucuna karar verilmiştir. Bunun sonucunda savaş üzerinde egemenlik sağlanabilirdi. Amiral Karden'in 14 Mart'ta Bakanlığa çektiği bir telgrafta bakanlık gibi düşündüğünü bildirir, donanma Marmara'ya geçer geçmez gemi ile bağlantıyı sağlamak için büyük ölçüde asker harekatının başlaması, boğazı zorlarken önemli kayıpların olabileceğini, savaş gemilerinin hazır olmasını ve yedek cephane ister. 15 Mart'ta karşılık gelir: 18 Mart'tan bu yana Mondros'ta savaşa hazır 59.000 kişi bulunabileceğini ve 18.000 kişilik 29.tümeni ek olarak 2 Nisan'a kadar geleceğini bildirir.

Özet olarak Çanakkale geçidindeki tabyaları yakından dövmek için manyaları tahrip edip güvenilir bir geçit sağlamak, bu tarama işini donanma taşlarıyla korumak, bu yapılınca tabyaları yakından dövüp onları kullanılamayacak bir duruma getirmek ve bu biçimde davranarak ilerlemek.

Müttefikler, Çanakkale Boğazını denizden zorlamak için Akdeniz'de, o zamana kadar görülmemiş derecede muazzam bir deniz kuvveti topladılar. 18

Mart sabahı saat 10.30'da görüş şartları uygun olmaya başladığı anda 12 İngiliz ve 4 Fransız büyük savaş gemisi, (Bouvet (Buve), Ocean, (Oşın), İrresistible (irrexzistıbıl), Gaulois (Galova), İnfleixilde (İnfile ksibol), Quen Elizabeth) hastalığı nedeniyle Amiral Karden yerine Amiral de Robek tarafından Boğaz'dan girmeye koyulur. Amaçları Kepez ve Çanak daraltılarındaki tabyaları ateş altında ezip tahrip etmek, yukarıda geçen Mesudiye hizasından Çimenlik hizasına kadar genişlikte bir yol açmak, o yoldan ilerlemek, tabyaları tahrip etmek, mayından temizlenmiş yolu uzatmak ve birkaç günlük vuruşmadan sonra Marmara'ya ulaşmak.

Saat 14.'e kadar süren bu düellosundan donanmanın pek büyük olan üstünlüğü kendini göstermiş, tabyaların ateşi kısmen kesilmiş, kısmen de zayıflamıştı. Saat 14'de Fransız zırhlısı Buve öbür Fransız zırhlılarıyla birlikte nöbet değiştirmek için vuruşmadan çekilirken bizim tahminimize göre bir ağır top güllesi yediği, karşı tarafa göre ise Nusret'in gizlice döktüğü mayınların birine çarparak patlaması sonucu batar ve 630 kişi boğulur. Buve'nin batmasıyla tabyaların ateşi canlanır ve saat 16'ya kadar top düellosu sürer, bu saate doğru tabyaların ateşi çok zayıflar ve amiral bunların artık ameli olarak susturulmuş olduklarını sanır. Bunun üzerine mayın tarama gemileri ilerleyip işe başlarlar, ancak zırhlı toplarının tesiri dışında bulunan Türk obüs ve sahra bataryalarının sıkı ateşi altında kaçışırlar ve önemli bir iş göremezler. Saat 16.11'de Infleksibıl ve Irrezistibol adındaki 1 İngiliz zırhlısı batar. "Tabyaların ateşi yeniden canlanır. Saat 16.30'da donanma boğazı zorlayamayacağını anlar amiral, gemilerine geri dön emri verir ve yaralanmış 2 zırhlıyı ve mürettebatını kurtarmak için uğraşır. Böylelikle 18 Mart yenilgisine kadar gelinir. Bundan sonra Çanakkale'de kara harekatı fikri gündeme geldi.

18 Mart Taarruzunun Bilançosu:

Çanakkale Boğazının iki yakasında mevzilenen Türk topçularının açtığı yoğun ateşler ve karanlık Liman'a dökülan mayınların etkisiyle mevcudunun % 35'ini yitiren İngiliz ve Fransız harp gemilerinden oluşan bu donanma çekilmek zorunda kaldı. İngilizlerin 7 zırhlısı görev yapamayacak hale gelmiştir. Yalnız bu günkü savaşta Bauet (Buve), Ocean, Irresistible batmış; Gaulois (Golova), İnflexible görev yapamayacak haldedir.

18 Mart'ta bizim kayıplarımız ise 58 şehir ve 74 yaralı, 9 top, 1 tabyadan ibarettir. Top mermisinin üçte biri sarf edilmiştir.

Çanakkale'yi Denizden Zorlamaktan Vazgeçilmesi:

Amiral dö Robek 18 Mart vuruşması hakkında o akşam deniz bakanlığına gönderdiği ilk raporda iyimserdir ve vuruşmaya devam düşüncesindedir. Bakanlıkta bu düşünceyi onaylayarak kaybedilen savaş gemileri yerine İngiltere'den 4, Fransa'dan 1. Savaş gemisinin gönderileceğini bildiriyordu. 18 Mart harekatını gözleriyle gören Hamilton ise aynı fikirde değildi. 21 Mart'ta İngiliz tarafında durum buydu donanmanın hala boğazı geçip sonuç alacağına inanan filo komutanı bir amiral, bunun tamamen tersine inanan kara birlikleri komutanı bir general. 22 Mart'ta amiral de Robek, general Hamilton ile görüşmek üzere Queen Elizabeth ile Limni'ye gitti. Alınan kararlarda Lord Liçner'in General Hamilton'a verdiği yönergelerin tesiri büyük olmuştur. Çanakkale'nin, 18 Mart vuruşmasından sonra sadece deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceği anlaşılmış; kara birliklerinin de yardımına karar verilmiştir.

I.Dünya Harbinde Çanakkale'deki Kara Hârekatı:

İngiliz ve Fransızlar 18 Mart 1915 deniz bozgunundan sonra, boğazın yalnızca deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini anlamışlardı. Bu nedenle kara harekatının yapılmasına karar verildi.

Bu kararın verildiği sırada bile donanma yalnız mı yapsın yoksa kara ordusu ise birlikte mi yapsın tartışması sürüyordu. Londra'da Kara ordusuna ihtiyaç olduğunu savunanların başında Lord Fisher geliyordu. Çanakkale'ye gönderilecek kuvvetlerin kararı verildikten sonra Mısır'daki Anzak Tümenleriyle birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu. Ama hiç kimse bu büyük kuvvetin ne yapacağını, kesin olarak nereye gideceğini dosttan veya düşmandan karşısına nelerin çıkacağını bilmiyordu; ve hâlâ donanmanın tek başına boğazı geçeceğine inananlar vardı. Sonunda esas noktalar ortaya çıkmaya başlamıştı. Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton'nun birlikleri işe karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Oradan İstanbul Boğazına çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu.

-25 Nisan 1919 Çıkarmaları

-Seddülbahir Çıkarması: 29.İngiliz tümeni Seddülbahir'de beş yere çıkarma yapacaktı. Bu yerler ve İngiliz çıkarma plânı şöyledir:

-Hisarlık Sahili: Üç savaş gemisinin korumasında 3 piyade bölüğü saat 07.30'da karaya çıkmayı başardı. Bunun karşısındaki Türk takımı, on katı kuvvet ve çok şiddetli Donanma ateşi altında ağır kayıplar vererek görevine devam ederek; cesaretle yaptığı taarruzla biraz ilerleyen çıkarma birliklerini Eskihisarlığa attı.

-Seddülbahir -Ertuğrul Koyu: Saat 06.30'da bu yere yaklaşan çıkarma kademeleri, şiddetli bir ateşle karşılandı. Filikalardan erlerin bir çoğu öldü. Özel tertibatlı olan ve 7 bölük taşıyan River Ciy yük gemisi, Seddülbahir'in kuzeyindeki kumsala oturdu. Gemiden sahile geçmek isteyen bir çok er öldü. 100 kadar er gemide sahile geçmek isteyen bir çok er öldü. 100 kadar er gemide hapis kaldı. Ancak akşam boşaltıldı gemi Bu sahili 26.alayın 3.taburuna bağlı 10.bölüğü savunuyordu. Tabur komutanı, bu bölüğü 2 takım ile takviye etti. Düşman çıkarmasını karaya çıkarmayan bu bölüğün, şan ve şerefle dolu Çanakkale tarihinde ayrı bir yeri olmalıdır ve vardır..."

-Teke Koyu Sahili: Buraya çıkan, sekiz yedek kafilesi ile çıkarılan İngiliz Taburu ağır kayıplar verdi, ama sahile çıkmayı başardı. Durumun kötüleşmesi üzerine Savaş gemileri sahile çıkarak şiddetli ve acımasızca ateş açtılar. Türk siperlerine saldırdılar ve siperlere girdiler. Bu yüzden burayı savunan 12.bölük 200 metre kadar geriye alındı.

-Teke Burnu Kuzeyi : Saat 06.00-07.30 arasında iki kademe halinde bir tabur çıkardı. İngilizler karşısında sadece bir tane Türk Gözetleme postası vardı. Çıkarma başladığında bir takım takviye gönderildi. Buna rağmen İngilizler başarı ile uyandı.

-Zığındere Kuzeyi: Bu sahili ihtiyat tabutunun bu bölüğü gözetiyordu. Düşman hiç silah patlatmadan 2 taburu sahile çıkardı. Bu taburların görevi yarımadanın daha güneyindeki Türk kuvvetlerinin geri irtibatını kesmekti. Bu gün öğleye kadar Seddülbahir bölgesi iki Türk taburu tarafından savunuldu.

Bir Türk taburunun, altı düşman gemisinin yakın ateşi altında on tabura karşı mevziinde tutunabilmesi, bir kahramanlık örneğidir ki tarihte bir eşini göstermek her halde zor olsa gerekir.

2.Kumkale Çıkarması: Kumale'ye çıkartmayı Fransızlar yapmıştır. Buraya Albay Rue komutasında 6.Müstemleke Alayı ile bir istihkâm bölüğü ve bir topçu bataryası tahsis edilmiştir. Çıkarmanın görevi Türk kuvvetlerini tespit etmek ve Seddülbahir'deki çıkartmaya müdahaleyi önlemekti.

3-Arıburnu Çıkartması: Bu sahile Anzak kolordusu tahsis edilmişti. Avusturya Tugayını taşıyan 3 savaş gemisi ile 7 muhrip, destek görevi yapan 3 savaş gemisinin korumasında sahile yanaştı. Bu çıkarma Kaba Tepenin kuzeyine yapılacaktı. Akıntı sebebiyle Arıburnu'na yapıldı. Çıkarmanın yapılacağı gözetlenmesi 27.alayın 1.taburuna verilmişti.

26-30 Nisan 1919 Çıkartmaları:

1-Arıburnu Cephesi: Yeni alayların gelmesini beklemek için 26 Nisan'da yapılamayan taarruz 19.Tümen komutanı Mustafa Kemal Bey tarafından 6 alay ile 27 Nisan sabahı başlatıldı. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, yapılan karşı taarrruz sonucu çekilmeye başlamış; geriden gelen kuvvetlerin yardımı ve deniz kuvvetlerinin etkili ateş desteğiyle, Kanlısırt-Sivritepe-Merkeztepe Yükseksert hattında tutunabilmişti.

2-Seddülbahir Çıkarması: 27 Nisan 1915 günü saat 16.00 sıralarında, donanmanın ateş desteğiyle başlayan İngiliz taarruzu, Türk savunma mevzilerinin 700-800 metre ilerisinde Zığındere-Eskihisarlık hattında durduruldu.

2-Kirte Muharebesi (28 Nisan 1915): Çıkarma kuvvetleri komutanlığı, Türklerin güçsüz olduğu ön yargısıyla,taarruza karar vermişti. Hedef, Kirtelerin ele geçirilmesiydi. 28 Nisan 1915 sabahı saat 08.00'de donanmanın desteği altında başlayan İngiliz-Fransız birliklerinin taarruzu, akşama kadar sürdü. İngiliz ve Fransızlar; yapılan Türk karşı taarruzları nedeniyle, geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu muharebedeki İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin zayiatı, 3000'i bulmuştu.

1-2 Mayıs Taarruzları: Müttefik ordusu ile taarruz planlarını başaramamış, yorgun ve bitkin güneyde Alçı Tepe eteklerine çakılıp kalmış, kuzeyde ise Kocaçimen Tepesini uzaktan seyrediyordu. Londra'da Savaş bakanı Lord Kitchener, durumun bu derece kritikleştiğini General Hamilton'dan değil amirallerden öğrendi. 26 Nisan'da Fransız Amirali de Paris'ten takviye istedi. Bunun üzerine Hint, Anzak, Fransız ve İngiliz takviye kuvvetlerinin Mayıs başında gönderilmesi kararlaştırıldı.

Türk ordusuna gelince 27 Nisan'a kadar yarımada güneyindeki kuvvetler üç tümene çıkarıldı. Anadolu'dan 2 alay daha getirildi. Arıburnunda 19.tümen, 7.tümen ise Seddülbahir cephesine gönderildi.

-Arıburnu Bölgesindeki Karşı Taarruzlar:

Anafartalar bölgesine çıkan İngilizleri denize dökmek maksadıyla taarruza geçildi. 1 Mayıs 1915 sabahı, Merkeztepe-Sivritepe-Kanlısırt hattındaki İngiliz kuvvetlerine taarruz sürdü. İngiliz donanmasının etkili ateş desteği bir kez daha. Anzak kolordusunu imha etmekten kurtardı.

-Seddülbahir Bölgesindeki Karşı Taarruzlar:

1-2 Mayıs gecesi gerçekleşen taarruzlar çok kanlı olmuştu. Ancak bir başarı sağlanamamıştı. Türk birliklerinin karşısında İngiliz ve Fransız hatlarında çözülmeler olsa da sabaha karşı harp gemilerinin açtığı ateş sonucu eski mevzilere dönüldü.

2.Kirte Muharebesi (6 Mayıs 1915)

General Hamilton, Türkler mevzilerini tahrip edip takviyeler olmadan, Kirte bölgesini ele geçirmek istiyordu. Bu amaçla bir Avustralya ve bir Yeni Zelanda tugayı Seddülbahir'e getirildi. Ve 11.30'da taarruz başladı. İngilizler, bugün akşama kadar süren inatçı taarruzlara karşın herhangi bir kazanç elde edemediler. Taarruzlar 7, 8 ve 9 Mayıs günleri de devam etti. Bu taarruzlar İngilizlere 6500-7000 insana mâl oldu. Türk tarafının da kaybı büyüktü.

Churcill'in Politik Yaşamının Sonu!

Müttefik Amiralleri 9 Mayıs günü Queen Elizabeth gemisinde toplandılar. Boğaza yeni bir zorlama yapılması görüşüldü. Plan ve öneri Keyes'indi. Londra'ya bildirildi. 11 Mayıs sabahı Churchill, Deniz Bakanlığında buluşarak bu konuyu konuştu. Bu iki insan tam bir fikir ayrılığındadır, bu konuşmaları devam ederken Çanakkale'den yeni bir haber geldi. "Galath zorhlısı batırılmıştı." Bunun sonucu Queen Elizabeth'i hemen Akdeniz'den çekme kararını Churchill de kabul etti. Bu durum Savunma Bakanı Lord Kitchener'e 13 Mayıs'ta söylendi. 14 Mayıs'ta yine bir toplantı sonucu, bir karar varılamamış. Ve ertesi günü artık Çanakkale'nin isteklerini karşılayamadığı gerekçesiyle Fisher istifa etti. Churchill bu mektubu pek de ciddiye almadı. Çünkü Fisher daha önce de istifa etmişti. Ama Fisher tüm ısrarlara rağmen geri dönmedi. Fisher'in istifasını duyan Muhalefet lideri başbakana bir muhtıra verdi. Avam kamarasında Gensoru açarak güven oyuna gideceklerini açıkladılar. Bundan sonraki birkaç haftada olaylar hızlandı. Muhafazakarlar ne pahasına olursa olsun Churchiil'i kabineden çıkarmak istiyorlardı. Yeni kabine 26.Mayıs'ta açıklandı ve Churchiil ta II.Dünya savaşı başlayıncaya kadar 24 yıl oraya dönemeyecekti.

-19 Mayıs Taarruzu:

Başkomutan Vekili Enver Paşa 11 Mayıs'ta Çanakkale cephesine gelerek her iki cepheyi de denetledi. Sonra ordu komutanı ile fikir birliği içinde Arıburnu cephesinden taarruz edip düşmanı denize dökmeye karar verdi. Taarruz 19 Mayıs 1915 saat 03.30'da başladı. Başlangıçta bazı başarılar ? edildi. Savaş gemilerinin ateşi, makineli tüfeklerin yan ateşleri ve karşı taarruzlar sebebiyle geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu savaştaki kaybımız 3000 şehit ve 6000 yaralıyı bulmuştur."

Büyük ümitlerle ve çok güzel bir plânla kat'i sonucu almak için başlatılan kuşatma ve bunun bir parçası yeni çıkarma, yerini tekrar mevzii savaşlarına bıraktı. Buna ikinci mevzi savaşı demek daha doğru olacaktır. Ağustos'tan evvelki mevz'i savaşları zaman zaman iki tarafın baskın ve taarruzları ile hareketli geçmişti. Ağustos'tan sonraki bu ikinci mevzii savaşlarında ise her iki taraf da ağır kayıplar vererek yorgun düştüğü için önemli bir taarruz hareketi olmadı.

Ağustos taarruzlarını Eylül ve Ekim taarruzları izledi. Çanakkale'deki olumsuz hava şartları müttefik erlerini iyice bezdirmiş, moral gücünü çöktürmüştü. Londra da artık Çanakkale'de bir sonuca varılmasını istiyordu. Hamilton'un aleyhinde kuvvetli rüzgârlar esiyordu. Bundan önceki gibi, sonraki harekâtlarda Hamilton'un beceremeyeceği gerekçesiyle Hamilton görevden alındı. Londra, Çanakkale'den bunca zaman geçmesine rağmen bir sonuç alınamaması sonucu bir çok amiralin yerlerini değiştirmişti. Çanakkale'de doğan bir sonuç Londra'da bir bunalıma sebep oluyordu.

ÇANAKKALE'DEN ÇEKİLMEK KARARI

13 Kasım'da Kiçner Çanakkale cephesini teftiş eder, gördükleri ve işittikleri onda artık bu işte başarı ümidi kalmadığı inanını doğurur. Oradan Selânik'e gider ve oraya çağırttığı Komodor Keys'le görüşüp kendisine şunları der. "İşte o yeri Çanakkale cephesini) gördüm, orası pis bir köşedir (c'est un sale coin) ve hiçbir zaman geçemeyeceksiniz" Böylelikle Gelibolu Yarımadasını boşaltmak kararı kesinleşir.

25 Nisan 1915 Müttefik çıkarmasıyla başlayan ve 9 Ocak 1916'da İngiliz boşaltması ile sona eren Çanakkale Savaşları çok kanlı geçti. Kayıplar hakkında tam bir fikir birliği yoktu. Ama bütün ciddi kaynaklar birbirine yakın rakamlar verilmektedir. Osmanlı Genel Kurmayı Türk Ordusu kayıplarını şöyle vermektedir:



Şehit : 55.127

Yaralı : 100.177

Kayıp : 10.067

Hastalıktan ölüm : 21.498

Hastalıktan Terk : 64.440

TOPLAM : 251.309

İngiliz resmi kaynaklarına göre kayıpları:

Katılan asker : 410.000

Ölü ve Kayıp : 43.000

Yaralı : 72.000

Hasta : 90.000

TOPLAM KAYIP : 205.000

Bir milletin kaderini değiştiren bir Mustafa Kemâl'in çıkışı Çanakkale Savaşları ile başlar. Mustafa Kemâl kendi ham maddesini kendisinde bu savaşta buldu. İrade, mantıklı karar verme ve kararlarında isabet, bu kararları azimle uygulama, kendine güven, büyük bir seziş kabiliyeti gerektiğinde sorumluluktan kaçmamak ve engin bir yurt sevgisidir.

O bunları savaşta denedi ve çok kanlı oldu. Ama bundan yine bir kazandı oldu. Savaştan nefret etti, insancıl kaldı, daima barışı önerdi. Yurt içinde de barış, yurt dışında da barış!...

Atatürk eliyle boğazı işaret ederek Çanakkale savaşını ve bu savaştan alınması gereken dersi şöyle özetler: "Biz orada İngiliz, Fransız donanmasını Boğazın dışında tuttuk ve onların müttefikleri Rusya ile irtibat kurmalarını önledik. Rusya böylece çökmüş oldu. Ama neticede biz de yıkıldık. Siz Almanlar İngiliz boğazından, biz Türkler'de bu boğazdan çıkmadıkça çökmeye mahkûmuz. Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır."

Boğazların Kapalı Tutulmasının Etkileri:

-Osmanlı'nın savaşa katılması ve boğazları kapaması, müttefiklerin açamaması hiç kuşkusuz savaşın en önemli olayıdır. Bu durum savaşı iki yıl kadar uzatmıştır.

• - Çanakkale Zaferi sonucu Bulgaristan bizim yana geçti.

• - Alman yardımı ve Rus cephanesizliği Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun 1916 yazında tümden çökmesini güç önledi.

• - Rusya ve batılı bağlaşıkları arasında bir güvensizlik havası esmeye başladı.

• - Çanakkale yenilgisi ile bir İngiliz tümenini Irak'da Kût'ül Amara'da tutsak edilmesi İngiltere'nin doğu ülkeleri üzerindeki itibarını sarsmıştır.

• - Rusya'nın çökmesi ve komünistleşmesi de siyasî bir etkendir.

• - On milyon genç ölmüş, daha da çoğu sakat kalmıştır. Kentler yıkılmış, arkada bütün bir kuşağın onaramayacağı yıkımlar yığını bırakıldı.

Çanakkale Zaferi'nin ve Savaşın Bu Yüzden Uzamasının İngiltere'de Doğurduğu Hükümet Bunalımları:

18 Mart yenilgisinden bu yana Çanakkale seferinin donanmayı erittiğini, batan ve savaşamayacak durumda olan zırhlıların sayısının onu bulduğu İngiltere'de sebep olur. 14 Mayıs 1915'de toplanan savaş komitesi çok tartışmalı geçer. Ertesi gün Amiral Fişer, Deniz Bakanı Çörçil'in kendisine danışmadan kararlar alması sebebiyle istifa eder. İş başında bulunan Liberal Parti Hükümeti Meclisteki pek büyük çoğunluğuna rağmen muhafazakârların bu durumu tartışma konusu yapmaları korkusundan çekinir ve karma bir hükümet kurulur. Böylece Aksuis yine başbakan kalır, ama çoğunluğu muhafazakâr bakanlar oluşturur.

İkinci hükümet bunalımı umulmuş olduğu gibi başarılı Rus saldırılarıyla önce Avusturya-Macaristan'ın ve sonra Alman Doğu cephelerinin çöktürülmesi olayının gerçekleşememesi üzerine 5 Aralık 1916'da olmuştur.

İngiltere'de Malî ve Ekonomik Durum:

Logt Core Anıları'nda Avrupa'da en zengin ulusun İngiliz ulusu olduğunu belirtir. Savaş sonunda ise İngiltere borçlu devletler arasına girecektir. Türkiye savaşa girmemiş ve Çanakkale Zaferiyle savaş iki yıl uzamamış olsaydı İngiltere doğal sayılabilecekken üstün bir sarsıntıya uğramış olmazdı. Savaşın uzamasıyla İngiliz devlet borçlarının 8 milyara yaklaşmasıdır ki devlete mali ve ekonomik bakımdan belini doğrultması son derece zor bir çarpı indirmiştir. İngiltere'de büyük bir işsizlik bunalımı yaşanır. Savaştan önce sanayide gerileme, savaştan sonra yerini bundan doğan yoksullaşmaya bırakacaktır.

Çanakkale Savaşlarına katılan İngiliz subay ve o esnada görevde bulunan İngiliz devlet adamlarının o günlerin heyecanını yansıtan olaylar ve Türk askerî için söylenen sözlerden bazıları.

"Türk askeri kadar vatanı için gözünü kırpmadan ölen, savaş anında müthiş cesaret ve fırtınalar yaratan, ateş kesildiği zaman onun kadar iyi yürekli, yumuşak kalpli, düşmanın yaralarını saran, sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran bir asker yeryüzünde görülmemiştir."

General Wiliam Birdword

Çanakkale Karma Kolordu İngiliz Kumandanı

"Türk askerinin savaş içinde haiz olduğu yüksek niteliklerinin önceden layıkıyla bilinmemesi İngilizler için felaket olmuştur. Türk askerinin ne yaman bir muharib olduğunu İngilizler kendileri ile dövüştükten sonra anlamışlardır.

Aspinol Oglander

İngiliz Generali

"Çok cesur harbeden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusu karşısında bulunuyoruz."

İngiliz Ordu Komutanı

Orgeneral Hamilton

"Türk askeri yenilgi bilmez, dünyada yenilgi adına kavram tanımaz. Türkler Asya'nın centilmenleridir."

İngiliz Mareşali Frenc

"Başka millet askerinin artık savaşı kaybettik, yenildik diye silahını bırakıp savaştan vazgeçtiği hallerde; Türk askeri için ise savaş yeniden başlamıştır."

İngiliz General, Mavde

"Avrupa'da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum. Savunmada Türklerle mukayese edilebilsin. Misal olarak Çanakkale'yi vermek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük kayıblara uğrayan birlikler Türk olmasaydı yerlerinde kalamazlardı, halbuki Türkler bütün muharebe süresince yerlerinden ayrılmadılar.

İngiliz Generali Taüshard.

"1915 yılında bütün Avrupa'da milyonlarca insanın hayatı ortaya konmuş büyük taarruzlar yapılmıştı. 2-3 milyon asker ölü ve yaralı bulunmakta, 4-5 bin harb gemisi denizlerde dolaşmaktaydı. Fakat bunlardan hiçbirisi Nusrat'ın döktüğü mayınlar kadar harbin devamına ve düşmanın istikbaline müessir olacak bir başarı gösterememiştir." Wiston Curchille

Çanakkale Savaşları sonunda Osmanlı Devleti ve İngilizler'in başını çektiği İtilaf Devletleri büyük kayıplara uğradı.

İtilaf Devletleri boğazı geçmek için tüm imkanlarını seferber ettiler. Öyle ki çoğunu dominyonlarının oluşturduğu, ne için savaştığını dahi bilmeyen binlerce insanı bu uğurda feda etti.

Konumuz olan İngilizlere gelince, İngilizler ağır asker kaybının yanında, savaş esnasında ve sonunda büyük hükümet bunalımları yaşadı. Çanakkale Savaşı İngiliz ekonomisini büyük darbe vurdu. Uzun yıllar ülke ekonomisi bunun sıkıntısını çekti.

Savaşın en ağır faturası ise Osmanlı'ya çıktı. Osmanlı'nın kayıbları telâfi edilemeyecek ölçüde büyüktü. Çünkü Osmanlı Devletleri savaşta aydınlarını, üniversitelilerini yani ülkenin geleceğini tamamen kaybetti. Mustafa Kemâl'in dediği gibi "Biz buraya bir Darülfunun gömdük." Türkiye bunun sıkıntısını hâlâ çekmektedir.

Yerli ve yabancı devlet adamları ve askerlerin birleştikleri ortak nokta ise, Türk askerinin cesareti ve topraklarını korumak için göstermiş olduğu olağanüstü mücadele tarihte emsali görülmemiş kadar büyüktü. İtilaf devletlerinin karşısında Türk askeri değil de başka milletten bir asker olsaydı savaş kısa sürede biterdi. Türk askerinin Çanakkale'ye gösterdiği olağan üstü mücadeleyi tüm dünya takdir etti.

BİBLİYOGRAFYA

Boz, Ekrem. Adım Adım Çanakkale Savaş Alanları, Çanakkale 1998

Birinci Dünya Savaşında Türk Harbi, Çanakkale Cephesi. V.Vcilt Genelkurmay

Başkanlığı Basımevi, Ankara 1980

Fikret Güneşen. Çanakkale Savaşları, Kostaş Yayınları, İstanbul 1986

Korgeneral Selahattin Çetıhar. İçişleri Eski Bakanı, Çanakkale Savaşı Üzerine

Bir İnceleme

Seyhan Bilbaşar, Çanakkale 1915. Deniz Basımevi, İstanbul 1971

Yusuf Hikmet Beyur. Türk İnkılâp Tarihi, Çanakkale Vuruşmaları ve Onların

Tepki ve Sonuçları. III.C. Kısım 2. Ankara 1965

Yusuf Hikmet Beyur. XX.Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyaseti Üzerindeki

Etkileri. T.T.K. Ankara 1974

Doğan KAPLAN




No comments:

Bu yazıya Not Ver !


Get your own Chat Box! Go Large!

Nickinizi Değiştirmek için Kendi Nickinize Tıklayın !!!

Film izle komedi komik