Sunday, March 11, 2007

İtalya Tarihi...

İTALYA TARİHİ

1861 yılından beri bir birleşik devlet olan İtalya, bir zamanlar, konuştukları ortak yabancı dil olan italyancayı kullanan insanlar sayesinde yarımadada ortaya çıkan coğrafik bir terimdi.

Tarih boyunca, Etrüsk, Yunan ve Latin uygarlıklarının yeşerdiği yer bugün İtalya olarak tanımlanmaktadır. Daha sonraları Roma'lılar tarafından ele geçirilecek olan Orta İtalya'da Etrüskler büyük bir İmparatorluk kuraken, M.Ö. 8. yüzyılda Yunanlılar, Sicilya ve Güney İtalya'da kolonilerini kurmaya başlamıştır. Efsanelere gore Roma kenti M.Ö. 753 yılında kurulmuş, yapılan sürekli savaşlar sonucunda sınırlarını İngiltere'den Sahara Çölüne ve İspanya'dan Kafkaslara kadar yaymışlardır.

5. Yüzyılda İtalya yabancılara boyun eğer (Barbar İstilaları). Roma'nın Vizigotlar tafından işgal edilmesinin ardından, bir Germen savaşçısı olan Odoacer, kendisini İmparator ilan ederek Batı İmparatorluğuna son verir. 800 yılına kadar süren bu Ostrogotlar ve Lombartlar hükümdarlığı, (Carlo Magno) Charlemagne'ın İmparator olarak seçilmesi ve Kutsal Roma İmparatorluğu'nun kurulması ile son bulur.

Charlemagne'ın ve onu izleyen Germen Kralların İmparatorluğu kuvvet ve birlik eksikliği duymuşlardır. Batı Avrupa ülkelerinin her geçen gün gelişen ulusal rakabetlerinin etkisiyle İtalya, birbirleri ile bir rekabet içerisine giren şehir devletleri tarafından bölünür. Bu sırada, Uluslararası arenada büyük bir öneme sahip olan Papalık, yarımadada etkisini göstererek diğer devletler karşısında önemli bir güç durumuna gelir.

Bu devletlerin en önemlileri, değişik dönemlerde egemenliğini hissettiren Fransa, İspanya ve Avusturya'dır. Merkezi otoritenin eksikliği yarımadanın büyük bir bölümünde bağımsızlık ruhunun gelişmesini teşvik etmiştir. Bu sayede, özellikle Rönesans doneminde, endüstri, ticaret, sanat ve öğrenimi dallarında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.

19. Yüzyılla birlikte, özellikle Fransa ile Avusturya arasındaki rekabette büyük bir azalma meydana gelir.

Napolyonik rejimin devrilmesi, 1815 Viyana Kongresinden birliğin kurulmasına kadar geçen sure için İtalya'da Avusturya'nın egemenliği sunucunu getirir. İtalya Birliği kurulmadan önce en önemlileri Piemonte Krallığı, İki Sicilya Krallığı, ve Papalık Davletleri olmak üzere 11 farklı devlet bulunmaktaydı. 1849 yılı başında, kuzeydeki bazı İtalyan devletleri, Piemonte'nin liderliğinde ve Papa'nın şüpheli desteği ile Avusturya boyunduruğuna son verme çabası içine girerler.

Bu çaba, sonuçsuz kalmasına rağmen 1859 ve 1866 yıllarında yeni denemeler yapılır. Bu sırada İtalya'nın bir bölümünde, büyük Piemonte'li devlet adamı, Cavour tarafından bir kaç devlet ile birlik oluşturularak 1861 yılında İtalya Krallığı kurulur. Birlik oluşumu, Roma'nın Piemonteliler tarafından ele geçirilerek başkent ilan edilmesiyle 1861 yılında tamamlanır. İtalya Birliği hareketine Cavour dışında büyük vatansever Mazzini ve efsanevi vatansever-asker Garibaldi liderlik etmişlerdir.

İtalya, Mussolini'nin 1922'deki Faşist diktatorlüğüne kadar sınırlı monarşi ile yönetilmekteydi. I. Dünya Savaşının sonunda, İstria ve Trentino sınırların dışında bulunmaktaydı; Trieste, Dalmaçyanın bir bölümü ve Adriyatik Denizindeki bazı adalar Yugoslavya'da imzalanan özel bir barış antlaşmasıyla 1924 yılında İtalyan topraklarına katılmıştır. II. Dünya Savaşına, 1940 yılında Müttefik Kuvvetleri karşısına alarak Almanya ile birlikte savaşan İtalya, 1943 yılında Almanlar tarafından tamamen işgal edilir. Bağımsızlık, 1945 yılında Mussolini'nin İtalyan anti-faşist güçler tarafından öldürülmesi sonucunda elde edilir. 1946 yılında bir halk referandumu yapılarak İtalya Cumhuriyeti ilan edilir. Bugünkü Devlet Başkanı (Cumhurbaşkanı) Carlo Azelio Ciampi'dir.

NAPOLYON'UN HİMAYESİNDEKİ İTALYA

18. yy'ın Sonu
Avusturya Kırallığına karşı Avusturya'nın güneyinde kazandığı büyük zafer ile Napolyon Bonapart, İtalyan yarımadasına girmiş, 16 Mayıs 1796'daki Paris Barış Anlaşması ile de Bügünkü İtalya'nın Piemonte bölgesini de içine alan Savoy Krallığı ile komşu olmuştur. Venedik Cumhuriyetini de eline geçiren Napolyon Bonapart, daha sonra bu bölgeyi Milan Düklüğü karşılığında Avusturya'lılara vermiştir.

Napolyon'un İtalya'ya girmesi ile Fransız Ihtilalinin etkileri tüm yarımadada kendisini hissettirmiştir. Papa'ya bağlı devletlerin 1796'da Fransızların egemenliğine geçmesinden sonra ilk bağımsızlık hareketi Reggio Emilia (Bugünkü Emilia Bölgesi)'da gerçekleşmiş ve aynı yılın ağustos ayında Emilio kralı tahtından indirilerek Aralık ayında bağımsız Cispadana Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Bu cumhuriyet, bugünkü Italya'nın bayrağı olan beyaz, kırmızı ve yeşil renklerini ilk defa bir bayrak rengi olarak kullanmıştır. 1979 yılının Haziran 29 günü ise iki ayrı cumhuhiret birleşerek Cisalpina Cumhuriyetini kurmuşlar, aynı yılın sonlarına doğru ise Ligure Cumhuriyeti oluşmuştur. Geriye kalan diğer Papa'ya baglı devletler ise 1798'in başlarında Roma Cumhuriyeti çatısı altında birleşmiş, Roma'da yaşayan Papa da Toscana bölgesine kaçmak zorunda kalmıştır. 1799 yılında ise Napoli'nin aristokrat ve entellektuelleri Partenopea Cumhuriyetini kurarak, Kral IV. Fernando'nun Sicilya'ya kacmasına neden olmuşlardır. Daha sonra Toscana bölgesinde de bir Cumhuriyet devleti kurulmuştur.

Fakat bu bagımsızlık hayalleri çok kısa sürer. Zira, Napolyon'un (1798-99) Mısır seferini firsat bilen diğer Avrupa Devletleri İngiltere monarşisi ve Rus çarı ile birlikte ittifak kurarak Italya yarımadasındaki Fransız ordusunu geri çekilmek zorunda bırakırlar. Bu geri çekilme sırasında Fransızlar özellikle Napoli'ye büyük hasarlar verirler.

İkinci İtalya savaşı 14 Haziran 1800'de Marengo'nun galibiyeti ile başlamasına rağmen, 9 Subat 1801 yılında imzalanan Luneville Barışı ile yarımada yeniden Fransızların egemenliğine geçer. Yarımadanın Napolyon'dan kurtarılarak İtalya Cumhuriyetini kurmayı amaçlayan Cumhuriyetçi fikirler, Cisalpina ve Venedik bölgesinden büyük destek alarak önce 28 Aralık 1805'de İtalya Cumhuriyetini kurarlar. Daha sonra bu cumhuriyet 31 Mart 1805'de İtalya Krallığına dönüştürülür. Papa'nın kontrolu altındaki bölgeler yeniden oluşturulur; Büyük Toscana Düklüğü Etruria Krallığına dönüştürülürken, Lucca, Massa, Piombino ve Carrara Düklüğü, Napolyon'un kız kardeşi Eloise'nin, Napoli Krallığı ise erkek kardeşi Joseph'in himayesine verilir (30 Mart 1806). Yalnızca Sardenya ve Sicilya adaları, Savoy ve Bourbonlara bırakılır.

Daha sonraki olaylar, Napolyon'un İtalya'daki egemenliğini daha da pekiştirmiştir. Kayınbiraderi Murat, Napoli tahtına oturmuş, İtalya Krallığı sınırlarını Trentino ve Alto Adige Bölgelerine kadar genişletmiş ve Toscana, 14 Ekim 1810 yılındaki Schonbrumm Barış Anlaşmasıyla Papa ile Fransız İmparatorluğunun ortak yonetimi altına girmiştir. Fakat, Napolyon'un Ruslara karşı yapmış olduğu 1813 Liepzig ve 1815 Waterloo savaşlarını kaybetmesi, 1815'de Murat'ın trajik sonu, 1815 Viyana Kongresi ile elde ettiği haklarla birlikte İtalya, siyasi ve toprak bakımından avantajlı bir şekilde yeniden restore edilme durumuna gelmiştir.

İtalya Kavimleri

Etrüskler
Toscana bölgesine ismini veren Etrüskler, İtalya'nın ilk önemli uygarlığıdır. Mezarlarında ortaya çıkarılan freskler, değerli ziynet eşyaları ve çanak çömleklerden, onların yüksek seviyede sanat ve kültüre sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kullandıkları dil gibi asıl orijinlerinin hala bir sır olduğu, fakat M.Ö. 9.yy'da Orta İtalya’ya yayıldıkları bilinmektedir. Etruria bölgesi olarak adlandırılan yerleşim bölgesinde yaşayan halk tarih boyunca hiç bir zaman bir devlet birliği kuramamış sadece şehirler konfederasyonunda yaşamışlardır. 3 Etrüsklü ve 2 Tarquinius kralı, Roma şehrini M.Ö. 616-509 yılları arasında yönetmişlerdir. Ayrıca, Roma şehrinin ilk kalıcı taş yapılarını, "Servius duvarlarını", idare binalarını, kamu kuruluşlarını, mahkeme binalarını, binaların ve mezarların duvar resimlerini, kutsal kanunlarını, senatoyu ve bir orduyu kuran ilk uygarlık Etrüsklerdir.

Roma Uygarlığı
Romalılar, 2.000 yıldan fazla süreden beri İtalyalı olan eski bir halk topluluğudur. Kendilerinin, M.Ö. 753'de Roma şehrini kuran ikiz kardeşler; Remus (Remo) ile Romulus (Remolo)'un soyundan geldiklerine inanırlar. M.Ö. 510 yılına kadar süren monarşi donemine kadar güçlü komşuları olan Etrüskler ile birlikte yaşayan Romalılar, tarihlerindeki ilk Cumhuriyetle tanışırlar. Sonradan ortaya çıkan halk savaşlarının sonunda, yani M.Ö. 27 yılında Augustus (Augusto) tarafından İmparatorluk kurulur. Bu İmparatorluk zamanla, İngiltere dahil olmak uzere Avrupanın büyük bir bölümünü, Kuzey Afrikayı, Anadolu'nun hemen ardından Hindistan'a kadar olan büyük bir bölgeyi egemenliği altına alır. Başkentleri Roma, Tiren Denizi (Mar Tirreno)'ne yaklaşık 30 km uzaklıkta ve Tiber (Tevere) nehrinin her iki yakasını içine alan bir bölgede bulunmaktadır. Romalılar, Roma'nın Remus ile Remulus tarafından kurulduğuna inanırlar.

Cumhuriyet
Roma Cumhuriyeti, bir senato ve genellikle 12 kişilik bir halk konseyinden oluşmakta idi. Senato, günümüzdeki Millet Meclisinin görevini üstlenmekle birlikte, Konsey tarafından yılda bir kez seçilen iki lider tarafından yönetilmekte idi. Senato ve liderlerin görevi hem kanun çıkarmak, hem de devleti idare etmekti.

Roma Cumhuriyetinin bu özelliği sayesinde ülkenin en becerikli insanları iktidara getirilerek birbirleri arasında bir rekabet ortamı yaratılmış, böylece iktidara gelen kişiler hem zamanlarını hem de zenginliklerini devlet için harcayarak ülkeyi güçlü hale getirmişlerdir. Dolayısı ile, önce İtalya'daki komşuları, daha sonra da Akdeniz ve Orta Doğu'daki uygarlıklar üzerinde kendi egemenliklerini kanıtlamışlardır.

Ne yazik ki rekabetin ters etkileri de görülmüş; Cumhuriyetin ilk yıllarında Patrici ve Plebeiler arasında yaşanan güç çatışmaları çoğunlukla bir çok insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. Cumhuriyetin son yıllarında ise, Roma'nın topraklarını aşırı bir şekilde genişletmesi bazı senatörlerin gücüne güç katmıştır. M.Ö. 44 yılında Sezar (Giulio Cesare) 'ın kendisini zorla diktatör ilan ettirmesi halk tarafından korku ile karşılanmış ve kendisini aynı zamanda Kral ilan etmesinden endişe duyulmuştu. Böylece, Cumhuriyeti korumak isteyen bazı senatör üyeleri ona suikast düzenlemişler, sonucunda ise halk savası başlamıştır. En sonunda, Sazar'ın yeğeni Octaviano savaşı zaferle sonuçlandırarak kendisini Augustus (Augusto) unvanı ile onurlandırmış ve Roma İmparatorluğunu kurmuştur. Augustus, M.Ö. 27 ile M.S. 14 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır.

Roma ve Kartacalılar
Kartaca (Carthage), Afrika kıyısında bulunan güçlü bir ticaret şehri idi. Romalıların İtalya'yı ele geçirmesinden çok önce, Kartaca'lılar Sicilya, Sardenya, Kuzey Afrika ve İspanya'yı kontrolleri altında bulundurmakta idiler. Romalılar, İtalya'yı ele geçirdikten sonra topraklarını daha da genişletmek için M.Ö. 264 ile M.Ö. 146 yılları arasında Kartaca'lılar ile bir çok savaş yapmışlardır.

Roma, Kartacalılar ile üç korkunç savaş yapmıştır. Yaptıkları ilk Pon (Punic) savaşında, gemi yapma sanatını ve Kartacalıları denizde nasıl yenebileceklerini öğrenmişlerdir. İkinci Pon savaşında ise Kartaca Generali Hanibal, ordusu ile Alp Dağlarını aşarak bütün İtalya'yı ele geçirmiştir. Romalılar, hiç vazgeçmeden savaş üzerine savaş yaparak İtalya'yı geri almış, daha sonra Afrika'ya geçerek Hanibal'ın ordusunu M.Ö. 202'de Kartaca yakınlarındaki Zama'da yenilgiye uğratmışlardır.

Romalılar, Hanibal'den o kadar çok korkmuşlardır ki sonunda Kartaca'yı yıkarak tamamen yok etmeye karar vermişlerdir. M.Ö. 149 ile M.Ö. 146 yılları arasındaki üçüncü Pon savaşlarında Romalılar, Kartaca şehrini yakarak tamamen tahrip etmişlerdir. Kuzey Afrika, Romalıların eline geçince de eski kalıntılar üzerine yeni bir şehir kurarak buraya lejyonlerini yerleştirmişlerdir.

Romalı yazarlar, Kartacalıların çok barbar olduklarını, hatta çocuklarını tanrılara kurban verdiklerini savunurlar. Fakat, başka kaynaklar da Kartacalıların uygar ve ticaretçi bir millet olduğunu ve çok zengin bir kültüre sahip olduğunu bildirmektedir. Romalılarla savaşa girmelerinin sebebi, her iki tarafında digerinin ne istediğini bilememesidir. Yine, hem Romalılar hem de Kartacalılar diğerinin yapabileceklerinden korkmakta idiler. Pon (Punic) savaslarının sonucunda, Roma, daha önce Kartacalıların elinde bulunan Afrika ve İspanya'yı topraklarına katmış oldular.

Roma ve Britanya
Britanya (İngiltere) Sezar, M.Ö. 55'de Galya bölgesinden geçirdiği ordusu ile bu adaya saldırı düzenlemesine ragmen başarısızlığa uğrayarak M.Ö. 54'de geri çekilmiştir. Romalılar, Britanya'yı ancak İmparator Claudio döneminde M.S. 43'de ele geçirebilmiş ve M.S. 55'de Londra'ya taşınan başkenti, Colcester şehri olarak seçmişlerdir.

Romalılar, İngilterenin ileri gelenlerine önem vererek Romanın ileri gelenleri gibi davranmışlar, onlara villalar, kasabalar vererek, zengin bir Romalının haklarından da yararlandırmışlardır. Böylece, bu kişilerin halk üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmışlardır.

Romalıların kontrolü altında yaklaşık 350 yıl kalan Britanya, barış ve huzurlu bir ortamın bulunduğu bir yer olarak, Romalıların, tatillerini geçirdiği en gözde yerlerden biri haline gelmiştir.

Roma döneminden kalan en önemli anıtların başında; Roma İmparatorluğunun Kuzey sınırlarının belirlenmesi amacı ile Adriano (Hadrianus)'nun emri ile ve üç Romalı lejyön tarafından inşa edilen ve uzunluğu 79 mil olan Adriano Surları ve Hamamları gelir.

M.S. 410'da Saksonlara karşı yapılacak savaş için yardım isteyen Romalı İngilizler, başka yerlerde çok meşgul olduğu için Roma İmparatoru Honorius (Onorio)'dan " Kendi savunmanızı kendiniz yapın " cevabını alırlar. Bu durum, Romalıların İngilizler üzerindeki himayesinin sonu olur.

Roma ve Anadolu
Asia Minore (Küçük Asya), Türkiye'nin sahip oldugu topraklara eski dönemlerde verilen isimdir. Roma'nın Cumhuriyet ile yönetildiği dönemlerde, Büyük İskenderin Generalleri tarafından yönetilen Küçük Asya'nın Batı bölgesi M.Ö. 133 yılında Bergama Kralı III. Attalos'un vasiyeti ile, Doğu bölümü ise Antiochus'a karşı yapılan küçük bir savaş sonucu Romalılara katılmıştır.

Anadolu'da barış ve huzur içinde yaşayan Romalılar, M.Ö. 88'de Pontus Kralı Mithridates tarafından Küçük Asya'dan dışarı çıkarılmak istenmiştir. Bu dönemde yaklaşık 40.000 Roma askeri öldürülmesine rağmen, Romalılar M.Ö. 63'de Mithridates'i yenmeyi başarmışlardır. Yenilgiye dayanamayan Mithrades, çok küçük yaşdan beri vücudunu zehire karşı alıştırdığından, kendi kılıcını vucuduna sokarak intahar etmiştir.

Roma ve Yunanistan
Yunanistan (Grecia) Uygarlığın babası olarak gördüklerinden Yunanlılara karşı büyük saygı duyuyorlardı. Onların mimarisi ve tanrıları gibi bir çok şeylerini kopya etmişlerdir. Fakat bu kopya edilenler, Roma geleneklerine geliştirilerek uygulanmıştır.

Romalılar, Yunanlılarla ilk olarak Güney İtalya'daki şehirlerde ilişki kurmuşlardır. Bu şehirlerin bazıları Romalılardan korunma isteğinde bulunmuşlar, diğerleri ise Batı Yunanistan'da bulunan Epirus'lu Pyrrhus'dan yardım beklemişlerdir. M.Ö. 280'de Pyrrhus, sahip oldugu filler sayesinde İtalya'yı işgal etmesine ragmen, Romalılar, direnmeyi bırakmamışlar. Phrrhus, Romalılarla yaptığı savaşlarda çoğu askerini kaybettiği için kazandığı savaşlar kendisine çok pahalıya mal olmuştur. Dolayısı ile, İtalya'dan çekilmek zorunda kalmıştır.

Bu dönemlerde yunanlılar, Makedonyalıların kontrolu altında yaşamakta idiler. Fakat, Roma Generali Flaminio, Makedonyalılarla M.Ö. 196'da yaptığı savaşı kazanarak Yunanistan'ın özgür bırakılmasını beyan etmiştir. Yunanlıları özgür bırakarak, Romalı generallerin hiç birisinin daha önce yapmamış olduğu bir şey yapmış ve ülkedeki önemini artıracağını düşünmüştür. Fakat, durum böyle olmamıştır.

Romalılar, kendilerinin özgür bırakılmasından memnun kaldıklarını düşündükleri Yunalılar, hiç doğru olmadığı halde bir çok şey için, sanki hala vergi verdiklerini savunarak Romalılardan sürekli şikayetçi olmuşlardır. Sonunda Romalıların sabrı taşmış ve Yunanlılara bir ders vermeye karar vermişler. M.Ö. 146 yılında Corinth'e giren Romalılar diğer şehirlere örnek olması için, tüm şehri yakıp yıkmışlar, geriye kalan tüm Yunan şehirleri ise Roma'ya teslim olduklarını beyan etmişler. Böylece, yunanlılar, küçük bir parça da olsa ellerindeki özgürlüklerini kaybetmislerdir.

Roma ve Galyalılar
Galya (Gallia), Bugünkü Fransa topraklarına Roma döneminde verilen isimdir. Gallia (İngilizce; Gauls), Romalıların, Roma'nın Kuzeyinde yaşayan barbar kavimlar için kullandıkları bir terimdir. Eski Roma Cumhuriyeti döneminde, Kuzey İtalya'da yaşayan insanlar da aynı isimle anılmakta idi. Fakat, Galyalılar, her biri farklı lider ve geleneklere sahip çok sayıda kavimlerden oluşmakta idi.

M.Ö. 387'de Galyalılar, Romaya saldırı düzenlemişlerdir. Efsaneye göre; Galyalılar, bir gece sessiz sedasız Capitoline tepelerine (Kampidolyo) kadar gelirler. Fakat, tapınakda bulunan kazlar Galyalıların yaklaştıklarını duyarak ve kaçışarak kaz seslerini çıkartırlar. Kaz seslerini duyan Roma'lılar, tehlikenin farkına varırlar ve şehirlerini Galyalılara karşı savunurlar. Şehir, Galyalılardan kurtarıldıktan sonra da kaz kutsal bir hayvan olarak ilan edilir.

M.Ö. 59 yılında Sezar, Galya'ya bir sefer düzenleyerek on yıl içerisinde bütün Galya kavimlarini kontrolü altına alır. Sezar, "Galya Savaşları" adında bir günlük yazmıştır. Elbette, günlüğü yazarken kendisi hakkında hep övücü şeyler yazmayı ihmal etmemiştir.

Roma ve Mısır
Mısır (Egitto) Roma Cumhuriyeti döneminde Mısır, Büyük İskender'in Generallerinden birisi olan Ptolemeo tarafından yönetilmekte idi. Ptolemeo, Büyük İskender öldükten sonra onun vücudunu Mısır'a kaçırmıs, daha sonra da İskenderiye şehrinde onun adına büyük bir mezar inşa ettirmiştir. Roma Cumhuriyeti döneminde oldukça ekonomik bakımdan zayıflamış olan Ptolemeo, M.Ö. 168'de Küçük Asya'daki Krallara karşı Roma'dan yardım istemiştir.

Bir Roma elçisi, Küçük Asya Kralı ile Mısır sınırında buluştuklarında, elindeki bir değnek ile kumun üzerine bir çizgi çizer ve "Bu çizgiyi geçecek olursan, Roma seninle savaşa girer" der. Kral, korkarak ordusunu geri çeker.

Bu olaydan sonra Mısır, Roma'nın koruması altına girmesine ragmen, Octaviano'nun M.Ö. 31 yılında lejyönlerini göndermesine kadar Roma topraklarına katılmaz. İmparator olup Augustus ünvanını alan Octaviano, hiç bir Roma senatörünün burayı kontrol etmesine izin vermeyerek, Mısır'ı İmparatorluk memurları aracılığı ile idare etmiştir. Bunun en önemli nedeni ise Mısır'da üretilen buğdayın Roma'yı beslemesidir.

İmparatorluk
Roma da imparatorluk kurulmadan çok zaman önce de imparatorlar vardı; Romalı halk seçtiği liderlerin savaşlar kazanmasını, dolayısı ile Roma'nın topraklarını genişleterek gücünü artırmasını istemekte idiler. M.Ö. 264'de tüm İtalya'yı ele geçiren Roma, Akdenizde bulunan diger güçlerle ticaret yapmaya başlamıştır. Daha sonra, Afrika'da bulunan Kartacalılarla bir çok savaş yapan Roma, bu ülkeyi de ele geçirerek İmparatorluğunun sınırlarını Akdenizin ötesine taşımıştır.

Sezar döneminde Roma, Doğuda Küçük Asya (Anadolu), Batıda Galya'yı da topraklarına katmıştır. Böylece, M.Ö. 27 'de Augustus kendisini İmparator ilan ettiğinde Roma İmparatorluğu oldukça genişlemişti. Augustus, bir yandan askeri bir diktatörluk yaratmış, diger yandan Cumhuriyeti muhafaza etme yoluna gitmiştir. Dolayısı ile, bir İmparator olarak ordunun kontrolünü elinde bulundurduğundan halka istediklerini kolaylıkla yaptırmıştır. İmparatorluğu şehirlere ve lejyönlere ayırarak idaresine güvendiği insanları getirmiştir.

Generallerinden birisi olan Varus'un, M.S. 9'da, üç lejyonunun, Almanya ormanlarındaki bir karşı grup tarafından tuzağa düşürülerek yok edilmesine kadar Roma, topraklarını genişletmeyi sürdürmüştür. Bu olaydan sonra, artık İmparatorluğun topraklarını genişletmemesini söylemesine rağmen, İmparatorların ünlü olmasının yaptıkları savaş ve zaferlere göre orantılı olduğunu savunan Claudio ve Traiano gibi sonraki İmparatorlar ülkenin genişlemesini sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla, İmparator Adriano (Hadrianus) dönemine gelindiğinde ülkenin sınırları çok aşırı genişlediğinden, artık bu işe bir nokta koymanın zamanı geldiğini düşünen İmparator Adriano, ülke sınırlarına son şekli vermek amacı ile surlar ve anıtsal kapılar yaptırmıştır.

Yaklaşık 500 yıllık bir ömür süren Roma İmparatorluğu, kendilerini Romalı yapmak isteyen barbarlar tarafından yıkılmıştır.

Monarşinin Gelişi
Bağımsızlığın ve değişimin çekirdekleri ilk olarak Napolyon savaşları ile İtalya'ya ekilmiş, ulusal birlik düşünceleri ise kendisini ilk olarak Cumhuriyetçi Devletler ve İtalya Krallığı olarak göstermiştir. Fransa'da ortaya çıkarak İtalya'da yönetim ve yargı reformları olarak genişleyen birleşme hareketi, yeniden yapılanmaya bir öncü olmuştur. Bu harket, bütün İtalyan Devletlerinin entellektuelleri ile orta-sınıfı ve çoğunlukla gizli çalışan fakat büyük halk kitlelerini etkileyen yurtsever kuruluşlardan (Guiseppe Mazzini'nin "Genç İtalya"sındaki gibi) büyük destek bulmuştur. Özgürlük ve daha fazla demokratik olma isteği, Piemonte Bölgesi'nden Sicilya'ya kadar bütün yarımadayı sarmış fakat, İspanyol anasayasının imtiyazları İtalya kanun yapıcılarına zorla kabul ettirilmiştir (Özellikle Carlo Alberto'dan II. Leopoldo'ya ve II. Ferdinando'dan IX. Pio'ya). Bu olay 1848 yılında da devam etmiştir. 1848 yılı, Paris ve Viyana ihtilallerinden sonra, sadece İtalya için değil aynı zamanda bütün Avrupa için olumlu olayların ve yeniliklerin gerçekleştiği bir yıl olmuştur.

Milano ve Venedik'deki isyanlardan cesaret alan Sardenya Kralı Carlo Alberto, İtalya'nın değişik bölgelerinden gelen gönüllüler ile Papa ve Napoli'nin düzenli askerlerinin yardımı ile 1848 yılında Avusturya'ya karşı savaş açar. Fakat ani savunma karşısında Papa ve Napoli askerleri ağır bir yenilgiye uğrar. Bir yıl sonra, Carlo Alberto, Novara'da bir başka atak sonunda geri püskürtülür ve II. Vittorio Emanuele'nin lehine yapılan geri çekilmeye destek verir. Bu sırada, Roma'da bulunmakta olan Mazzini ve Giuseppe Garibaldi, Fransız ve Avusturyalı birliklerin değiştirdikleri kanun yapıcıları görevlerinden alıp bir yıl önce onaylanmış olan yeni anayasanın hükümsüz olduğunu ilan ederler.

İtalya Birliği
Sonraki on yıl boyunca Piemonte hükümetinin başındaki Kont Camillo Benso Cavour, kabiliyetli ve sabırlı tavrı sayesinde elde ettiği planlarını gerçekleştirme başarısı sayesinde küçük Savoy Devleti'ni büyük Avrupa güçleri ile müttefik bir devlet, Fransızlarla komşuluğunu da bir arkadaşlık durumuna getirmek için uğraşmıştır.

Sonuçları elde etmek çok uzun sürmez. Kırım Savaşını sonuçlandıran 1856 Paris Kongresinde, Rus ve Osmanlı güçlerine karşı, Fransız ve İngilizlerle birlikte ittifaka imzasını atar. Cavour, ülke topraklarının sınırları hakkındaki avantajları elde etmeyi hemen başaramasa bile İtalyan sorununu sürekli gündemde tutar. Yaklaşık üç yıl süren bu dönemden sonra 1859 yılının başlarında, Piemonte destekli II. Vittorio Emanuele, tahtından, İtalyan halkına ülkenin milli egemenliğini istediğini belirten bir beyanat yayınlar. Piemonte'yi ele geçirme hayalleri yıkılan Avusturya, Sardenya Krallığına savaş ilan eder. Bu olay, Cavour'un uzun zamandan beri beklediği bir fırsattır.

III. Napolyonlu Fransız ordusu ve kanlı zaferlerin Solferino ve San Martinosu, Avusturya'ya karşı bir güç oluşturarak büyük bir zafer kazanırlar. Savaş sonunda imzalanan Villafranca Antlasması ile Lombardia Bölgesi Avusturya'lıların egemenliğinden çıkar. Bu sırada, Orta İtalya ve Romagna Bölgesinde ayaklanmalar çıkarak eski rejimlere dönülür. 1860 yılında yapılan ve Piemonte'ye katılma lehine çıkan oyların yapıldığı referandumun sonucunda, Birleşik İtalya Krallığı'na bağlı Garibaldi'nin seferi "Binler" sayesinde ele geçirilen Güney İtalya'da dahil olmak üzere tüm ülke'nin her açıdan geliştirilmesi çalışmaları başlar.

17 Mart 1861'de Torino'da ilan edilen Birleşik İtalya Krallığı, henüz krallığa dahil olmayan Roma ve Venedik'i sonraki yıllar Krallığa dahil etmiştir. Prusya'nın yardımı sayesinde Avusturya'lılara karşı yapılan savaş sonunda 1866 yılında Venedik, III. Napolyon desteğinde olan Roma ise 20 Eylül 1870'de Kralliğa katılmışlardır.

Bütün bu olaylar sonucunda İtalya Devletinin birliğini oluşturan sınırlar hemen oluşturulmuş ve geriye sadece ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel inşasının tamamlanması kalmıştı.

Albalı Krallar

1184'deki Truva'nın İşgali sırasında Truvalı Aeneas (Enea) & Antenor, yunanlıların işgalinden kaçarlar.

Antenor & Aeneas'ın Seyahatleri - Antenor bugünkü adı Padova olan Patavium şehrini kurar.
Aeneas, Venüs ve Anchises'in oğludur. Omuzunda taşıdığı babası ve oğlu Ascanio (Iulus) ile birlikte Roma'ya sığınır. Karısı işgal sırasında ölmüştür. İtalya'ya varmadan önce 7 sene barınacak yer aramıştır. Aslen Truvalı olan ve o dönemde Sicilya'nın batısına hükmeden Acestes, Aeneas'a yardım etmiştir. Truvalı Anchises seyahati sırasında ölür ve Sicilya'da topraga verilir.

Pygmalion tarafından kocası öldürülen Dido (Elissa) Tyre sehrini terkederek Sidon ile birlikte denize açılırlar ve Afrika'ya kadar giderek Carthage (Kartaca) kırallığını kurarlar. Aeneas oraya geldiğinde Aşk tanrısı Venüs (Afrodit), Aeneas ile Dido'yu birbirine aşık eder. Aeneas ülkeyi terkedince Kraliçe Dido, Carthagene'lerin Aeneas'ın ülkesinin düşmanı olduğunu ilan ederek intahar eder.

Cuma'li Chibele rahibe Deiphobe, Roma'nın geleceğinin Aeneas'a bağlı olduğunu ispatlamıştır.

Rutuli Prensi Turnus ile nişanlı olan Latinus'un kızı Lavinia, nişanını bozarak Aeneas ile evlenir. 1176'de Aeneas, eşinin ismini verdiği Lavinium şehrini kurar.

Turnus, Aeneas'a karşı savaş ilan eder ve böylece İtalyan Savasları başlar. Turnus'un kız kardeşi Juturna, Jupiter tarafından bir periye dönüştürülür. Daha sonra, kendisi Roma'da su kuyusu ve ırmak tanrıçası olarak adlandırılacaktır. Aeneas'ın Turnus'u öldürmesi ile savaş da biter.

Sonraları, Numicus nehrinde kaybolan Aeneas, tanrıya dönüştürülerek Jüpiter (Jove, yani Zeus) olur.

1152'de Aeneas'ın oğlu Ascanius annesi Lavinia'yı bırakarak Lavinium şehrini idare etmeye gider ve daha sonra Alba Longa şehrini kurar. Ascanio'un oğlunun ismi Silvius (anlamı: "odunların arasında doğan")dır. Bu isim daha sonra gelenek haline gelerek aynı soydan gelen tüm kralların ikinci ismi olmuştur. Bu krallar: Ascanius – Silvius – Aeneas – Latinus – Alba – Atys – Capys – Capetus – Tiberino – Agrippa – Romulus (Romolo) – Aventinus – Proca
Tiberino Silvio, Albula nehrinde kaybolmuştur. Daha sonra bu nehre Tiber (Tevere) ismi verilmiştir.
Romulo Silvio, şimşek çarpması sonucu ortadan kaybolmuştur.
Aventino Silvio, daha sonra aynı adla anılan Roma'daki bir tepeye gömülmüştür.

Carthagene (Kartaca)'nın kuruluşu M.Ö. 814'dir.

İlk Olimpiyat Oyunları M.Ö. 776'da yapılmıştır.

Roma'nın kuruluşu - Numitor & Amulius'un babası Alba Longa Kralı Proca.

Amulius, kardeşi Numitor'u tahtından indirerek yerine geçer ve Numitor'un kızı Rhea Silvia (Ilia)'yı Vestal Rahibesi yaparak tapınağa kapatarak onun çocuk yapmasını yasaklar. Çünkü Rhea Silvia'dan doğacak bir çocuğun ileride kendi tahtına göz koyabileceğini düşünmektedir.

Rhea Silvia tanrı Mars'dan ikiz erkek çocuk dünyaya getirir. Bunun farkına varan Amulius, Rhea Silvia'yı öldürerek bebekleri başıboş bir tekneye bindirerek taşmak üzere olan Tiber nehrine bırakır.

Nehrin taşması ile tekne karaya vurur ve parçalanır. Dişi bir kurt tarafından bulunan ve emzirilen bebekleri, daha sonra Picus adında Circe'den henüz dönen bir ormancı bulur ve eşi Canenzo ile birlikte bu bebeklere Romolo (Remulus) ile Remo (Remus) isimlerini vererek büyütürler.

Çoban ailesinin yanında büyüyen Remulus ve Remus, Amulius'un baş çobanından çobanlık yapmasını öğrenirler.

Amulius'un askerleri ile çobanlar arasında çıkan bir tartışmada Remus yakalanarak Numitor'a götürülür. İkizlerin, Numitor'un torunları olduğu ortaya çıkar. Liderliğini Remus ile Romulus'un yaptığı büyük bir ayaklanmadan sonra dedeleri Numitor yeniden tahta çıkar.

Daha sonra, Romulus ve Remus bir şehir kurmaya karar verirler. Fakat şehri kimin kuracağına karar veremezler. Sonunda buna tanrıların karar vermesi gerektiğinde hem fikir olarak dişi kurdun kendilerini bulduğu yere gelirler. Remus, Aventino tepesine oturur ve kafasını yukarıya çevirir. O sırada başının üzerinden altı adet kuş uçarak geçer. Palatino tepesine oturan Romulus'un başının üzerinden ise oniki kuş uçarak geçer. Böylece Roma'yi Romulus kurar.

Varro'ya göre Roma'nın Romulus tarafından Palatino tepesine kuruluşu M.O. 21 Nisan 753'dır.

Roma'nın kuruluşu hakkında bir çok efsane ortaya atılmıştır.

- Ennius'a göre Roma'nın kuruluşu 900

- Fabius Pictor'a göre Roma'nın kuruluşu 748

- Cincius Alimentus'a göre Roma'nın kuruluşu 728'dir.



Roma'da Monarşi Donemi - Romulus (753 - 716)

Romulus, şehir surlarını inşa ederken surların üzerinden atlayarak dalga geçen kardeşi Remus'u orada öldürür.

Romulus, Roma'da nüfusu artırmak için, kanun kaçaklarına vatandaş olma hakkı verir. Romalılar, komşu Krallık Sabinelileri bir şölene çağırarak kadınlarını kaçırırlar ve onları kendi eşleri olmaları için zorlarlar.

Sabineliler ile Romalılar arasında yapılan anlaşma ile iki ülke birleşerek iki lider tarafından yönetilir. Sabine Krali Tatius öldükten sonra Remulus iki kralliği birlikte yönetir.

Remulus'un ölümünden sonra ise, ülke 100 senatörden oluşan "patres"ler ile senatörlar arasından seçilen ve 12 kişiden oluşan bir konsey tarafından yönetilir.

Palatino tepesinde Romulus'un evi olduğu söylenen Casa Romuli (Romulus'un Evi) bulunmaktadır.

Savaş Sonrası Yeniden Yapılanma
2. Dünya savaşı sonrası imzaladığı 1 Subat 1947, Paris Anlaşması ile kendisine ait sınırlarda çok ciddi sınırlamalar getirilen, dolayısı ile harap ve sakat bırakılan yeni İtalya Cumhuriyeti, maddi ve manevi moral gibi bir çok problemi göğüslemek zorunda kalmıştı. Büyük bir çaba harcayarak mücadele vermeyi başaran İtalya, bir kaç yıl içerisinde olağanüstü neticeler üretmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinin Marshal Planı gereğince yardımda bulunduğu, Almanya'nın ve Turkiye'nin de içerisinde bulunduğu Avrupa ülkeleri arasında bulunan İtalya, büyük oranda bir yardım almasına rağmen, bu yardımın önemli bir bölümünü, ülkenin içerisinde bulunduğu anlaşmazlıklar nedeni ile ağır bir şekilde tahrip etmiştir.


1948 yılından itibaren iktidara gelen hükümetler, ülkenin yeniden inşası ve ekonomik gelişmeyi sağlama politikalarını yürütmüşlerdir. 1948 seçimlerinde parlamentoda çoğunluğu elde eden Democraziana Cristiana, enflasyona karşı başlattığı savaşı, endüstrinin yeniden canlanması için gerekli olan planları (en önemlisi; demir ve çelik endüstrisinin gelişmesini sağlayan Senigallia Planı) uygulamaya koyarak programına devam etmiştir.


''Cassa per il Mezzogiorno'' olarak adlandırılan Güney İtalya'nın Geliştirilmesi Fonu sayesinde, Güney Bölgelerin ekonomik açıdan ve her şeyden önemlisi tarım alanında gelişmesi için ihtiyacı olan (karayolu, kanalizasyon, hizmetler gibi) önemli inşaatların yapılması gibi bir dizi olağanüstü müdahaleleri devreye koymuştur. Yüzyıllardır aynı tarım aletlerini kullanan Güney için önemli bir tarım reformu kaçınılmazdı. Eskisinden daha büyük oranlarda yeni bir göç dalgası, bu defa deniz aşırı ülkeler yerine endüstri alanlarında ''boom'' yaşayan ve savaş sonrası insan gücüne ihtiyacı olan Almanya, Fransa, Belçika, Ingiltere, İsviçre gibi İtalya'ya yakın Batı Avrupa ülkelerine yönelmişti. Fakat, savaş sonrası kendisini hızlı bir şekilde toparlayan ve bireysel emeklerle kurulan endüstrisinde büyük gelişmelerle ekonomik mucizeyi yaşayan İtalya'nın kuzeyindeki Piemonte, Lombardia ve Liguria bolgelerine hareket eden nüfus yoğunluğu oldukca fazla idi. Bu olay, ulusal milli gelirin yükselmesine ve ülkenin sosyal ve ekonomik açıdan çok derin ve radikal anlamda değiştiği anlamına gelmekteydi.


1960'ların başında bile, çalışan nüfusun çoğunluğu endustri sektöründe bulunmakta, tarım sektöründe çalışanların sayısı hızla düşmekte ve hizmet sektörü ise genişlemesini sürdürmekte idi. Diğer Avrupa ve Kuzey Amerika ile birlikte Birleşmiş Milletlere, ve askeri ve ekonomik ittifaklara üye olarak kendisini uluslararası camia içerisine koymayı başaran İtalya, coğrafi konumu ve tarihi ve kültürel zenginliği nedeni ile itibar ve prestijini yeniden kazanmayı başarmıştır.

ROMA'NIN SANAT VE MİMARİSİNDEKİ GELİŞİM

Roma sanatı, 1.yy'a kadar Etrüsk ve Yunan sanatının bir sentezi olup kendine özgü bir özelliğe sahip değildi. Roma'nın kendine ait sanatının ilk örneğini ancak M.S. 2.yy'da görmekteyiz. Bu dönemdeki sanat eserleri, estetiğe önem vermeyen fakat daha çok, rahatlıkla kullanılabilir eserlerdir. İlk cumhuriyet döneminde, daha çok ihtiyaçtan dolayı büyük binalar yapmaya başlamışlardır. Bunun en önemli örneği Tabularium'dur. Kanun ve anlaşmaların saklandığı büyük bir arşiv binasıdır. Binalar yapılırken aynı zamanda kullanılacak malzemenin özelliği, dayanıklılığı ve kullanışlığına önem verilmekteydi. Yunanlıların mermerinden farklı olarak Romalılar, tüf ve opus caementicium (malta ve taş karışımı bir çeşit harç) kullanmışlardır.

M.Ö. 5.yy'dan itibaren şehrin, kültürel, siyasi ve sosyal merkezi olan bölgede inşa edilen roma forumlarının birincisi, M.Ö. 1.yy'da Giulio Cesare (Jul Sezar)'nin yapmıs oldugu Lulium Forumu'dur. Ondan sonra gelen imparatorlar da sırasıyla Foro di Augusto, Foro di Vespasiano, Foro di Traiano forumlarını inşa etmişlerdir. O dönemin şehir ve planlama mühendisleri, tipik bir roma şehrinin ilk gelişmiş modelini (Il Catrum) ortaya çıkarmışlardır.

Romalıların bir başka mimari yapısı, Etrüsk ve Yunan örneklerinden esinlenerek geliştirdikleri Roma Tapınakları (Tempio Romano)'dır. Roma tapınaklarının diğerlerine göre en önemli farkı; dini tören ve kutlamaların rahatlıkla yapılabilmesi için tapınak girişinin önu yükseltilerek çok geniş bir meydan oluşturulmasıdır. Ayrıca, bu meydana değişik foksiyonlu binalar yerleştirilmiştir. Bu çeşit tapınağa verilebilecek en önemli örnek, bugün tamamen hasara uğramış Tempio di Giove'dir. Verilebilecek diğer örnekler ise; Tempio della Fortuna Virile (Virile Sans Tapınağı), Tempio di Ercole (Herkül Tapınağı), Tempio di Pola (Pola Tapınağı), Tempio di Vesta (Vesta Tapınağı)'dır.

Roma'daki büyük anıtsal yapıların yapılması, cadde ve meydanların inşası ile birlikte gerçekleştirilirdi.

Roma'da yapılan bir anıtsal yapı Tiyatro (Il Teatro) dur. Roma tiyatrolarının en önemli özelligi, hiç bir tepe veya yamaç desteği kullanılmadan, düz bir alan üzerinde, kemerlerin desteği ile inşa edilmiş olmalarıdır. Roma döneminde yapılan ilk tiyatro Teatro Pompeo'dir. Daha sonra Teatro Marcello ve L'Anfiteatro Flavio (Colosseo) inşa edilmiştir.

Roma halk yaşamında en çok yer tutan binalardan birisi de Bazilikadır. Bazilikalar, bugünkü adliye ve idari binalarının yerini alırlar. Genellikle dikdörtgen biçiminde yapılır, iç tarafı tek sıra sütun ile çevrilmiştir. Zamanla bu mimari özellik değişikliğe ugramış ve bazilikanın uzun kenarlarından birinin tam ortasına bir apsis yerleştirilmiş ve dolayısıyla ana kenarlarda da sütun sayısı azaltılmıştır. En önemli Bazilikalar; La Basilica di Massenzio, La Basilica di Pompei (M.O. 2yy.)

Romalıların yaşadıkları meskenler, değişik ailelerin prestijinin bir aynasıydı. Bunun en güzel örneklerinden olan Villalar, önceleri tarım ile uğraşan insanların işlerini yürüttüğü bir yer olarak kullanılırken, zamanla, hem bir ticarethane hem de mesken olarak kullanılmışlardır. Bugüne kadar yapılan kazılarda ele geçen Roma dönemi villalarından en önemlisi, Ercolano kasabasındaki Villa dei Papiri'dir. Şehir merkezinin dışında kurulan villaların en önemli özelliği şehirdeki evlerin tam aksine oldukça büyük alana inşa edilmesi, dolayısıyla istenildiği kadar hizmetli, hayvan barındırılıp, her çeşit meyve ve sebze yetiştilebilmeleridir. İki bölümden oluşan villaların bir bölümü la pars rustica olarak adlandırılır ve hizmetçilerin kaldığı, hayvanların barındığı, depoların buluduğu bölümdür. İkinci bölum ise la pars urbana isminin verildiği aile bireylerinin yaşadığı yerdir.

Açık alanların bolluğu, pazar (mercato) fikrinin doğmasına sebep olmuştur. Önceleri, Forum'un bir parçası olan mercato yani pazar yeri, M.S. 117'de İmparator Traiano tarafından, ortasından geçen uzun bir cadde ile ayrılan dört katlı iki bina inşa edilerek otonom yani sadece ticaret yapılan bir yer haline getirilmiştir.

L'Aqcuadotto (su kemeri), romalıların hayatında çok önemli bir yer tutan en önemli mimari yapılardan birisidir. Dağdaki su kaynağından şehir merkezine, daha sonra da her bir eve ulaştırmak için yapılan su kemerlerinin ilk örneği M.Ö. 312'de yapılan l'Acqua Appia'dır. Romalı mühendislerin bir başka dehası ise kullanılan suyun şehir dışına aktarılması için yapmış oldukları Cloaca Maxima olarak adlandırılan lağım sistemidir.

Roma mimarisinin onuru diyebileceğimiz Anıtsal Kemerler veya Zafer Takları, ünlü aileleri veya kişileri anma törenleri için yapılmış anıtlardır. Bunların ilk örnekleri, M.Ö. 2.yy'da yapılmasına rağman Cumhuriyet döneminde ve hatta imparatorluk döneminde de belirli meydanlara dikilmiştir. En ünlü Anıtsal Kemerler; Tito, Settimio Severo ve Costantino'ninkilerdir.

Heykeltraşlık alanında yunan sanatını taklit ederek geliştiren Romalılar hem rölyef, hem de heykel alanında bir çok eser bırakmışlardır. En ünlü rölyefli anıtlar; 35m yüksekligine sahip M.Ö. 1.yy'da yapılan Ara Pacis Augustae, ve 6m temel kaidesi olan Colonna Traiano (Traiano Sütunu)'dir.

No comments:

Bu yazıya Not Ver !


Get your own Chat Box! Go Large!

Nickinizi Değiştirmek için Kendi Nickinize Tıklayın !!!

Film izle komedi komik