Tamamen safkan Türklerden meydana getirilen hafif süvari kuvveti olan ‘’Akıncılar’’ , 500 sene sonra Avrupa'da "komando" olarak ortaya çıkacaktır.
Serhad denilen sınır boylarında bulunan akıncılar, fevkalade disiplinli bir teşkilâta sahiptiler. Bunlar, atlarla düşman içlerine kadar sokulur, gerek bizzat gördükleri, gerekse düşmandan elde edilen esirler vâsıtasıyla öğrendikleri bilgileri değerlendirerek önemli bir istihbarat ağı kurmuşlardı. Öncü kuvvetler oldukları için, ordunun keşif hizmetlerini görüyorlardı. Bundan başka onlar, düşman topraklarındaki araziyi araştırarak orduya yol açıyorlardı. Çok seri hareket ettikleri için, düşmanın pusu kurmasına imkan vermiyorlardı. Ayrıca ordunun geçeceği yerlerdeki ürünü korumak suretiyle ekonomik bir fayda da sağlıyorlardı. Akıncılar, esir almak suretiyle bölgede bulunan nehirlerin geçit yerlerini de öğreniyordu. Bunun içindir ki akıncılar, esas ordudan dört beş gün daha ileride bulunurlardı. Günümüzün motorize birlikleri gibi pek seri ve sür'atli hareket ettikleri için, düşmana karşı dehşet saçar ve onların maneviyatı üzerinde çok etkin psikolojik tesirde bulunurlardı.
Akıncıların, yaptıkları akınlarda, pekçok esir aldıkları bir gerçektir.
Hafif süvari birlikleri olduklarından, düşman kale ve ordusu üzerine varmayan akıncılar, ordu için yollan açıyorlardı. Bu yolların birkaç yönden açılması gerekiyordu. Düşmanın , maddî güç kaynaklari yok edilmeli, ekonomisi ile ordusu hırpalanmalı idi. Halka korku salıp onların manevî güçlerini kırmak gerekiyordu. Elde edilmesi mümkün olan her türlü gizli bilgi elde edilmeliydi.
Akıncılar içinde devşirme yoktur. Bu sınıfa, Arnavut ve Boşnak gibi, Osmanlılar vasıtasıyla Müslüman olanlar alınmazdı. Akıncı olabilmek için öz be öz Türk olmak, tamamen Türk kanı taşımak gerekiyordu. Akıncı beyleri, istediklerini ocağa alır, istemediklerini de almazlardı. Bu konuda Divan onları tamamıyla serbest bırakmıştı. Bu yüzden Divan, onların bu tasarruflarına karışmazdı. Akıncı ocağı beyleri, geniş bir yetkiye sahip ve doğrudan doğruya padişahtan emir alan kimselerdi.
Büyük bir kısmı, Avrupa ve Balkan halklarının dillerini çok iyi biliyordu. Bu sebeple sınırların ötesinde kendilerine bağlı birçok ajanları vardı. Bu ajanlar sayesinde akıncılar, Orta Avrupa ve ötesi hakkında günlük bilgileri elde edebiliyorlardı. Bu şekilde hareket etmek, onlar için bir zorunluluktu. Aksi takdirde girişecekleri akın bir felaketle sonuçlanabilirdi.
Her biri ayrı bir komutana bağlı bulunan akıncı birlikleri, ayrı ayrı yerlerde ikamet ediyorlardı. On kişılik akıncı birliğinin komutanına onbaşı, yüz kişilik birlik komutanına yüzbaşı, bin kişilik birliğin komutanına da binbaşı deniyordu. Bütün bunların üstünde de "Akıncı Beyi" denilen akıncı komutanı vardi ki, buna akıncı sancakbeyi denirdi.
Düşman ülkesine yapılan bir akının, akın adım alabilmesi için o taarruzun akıncı komutanlarının emrinde olması lazımdı. Savaş olmadığı zaman akıncılar, kendi iş ve talimleri ile meşgul olurlardı. Düşman ülkesine yapılan akınlar, gelişiigüzel değil, bir plan ve program dahilinde olurdu.
Savaşlarda başarılı olan akıncılara dirlik tahsis edilince tımarlı akıncılar ortaya çıktı. Böylece akıncılar, tımarlı ve vergiden muaf olanlar diye iki gruba ayrılmış oldular.
Akıncıların silahlan, bir zırhlı göğüslük ve yaka ile mızrak, kalkan ve atlarının eğerine takılı başı topuzlu bir bozdoğandı. Akıncların tamamı zırh kullanmazdı. Bunların yiyecekleri ve kapları da kendileri gibi hafifti. Atlarının eğerine asılı birer küçük kuşhâne ile yemek işlerini görürlerdi. Çoğu zaman bu tencerede pirinç, kavurma veya koyun pastırmasını pişirirlerdi.
-------------------------------------------
Osmanlı tarihçisi NAİMA'dan mealen alınmıştır:
"1. Viyana kuşatmasının sonuna doğru, ordunun rahat geri çekilmesini sağlayacak 10 bin kişilik bir akıncı serdengeçti hazırlanır. Başına da MALKOÇUNOĞLU namlı bir yiğit olan EMİR KASIM getirilir. (Cüneytin çevirdiği filimlerinde ki kurmaca kahraman sizi yanıltmasın. Bir Türk Akıncı beyi, mektep medrese görmüş, en az üç ayrı dili ana dili gibi konuşup anlayan, hıristiyanlığı kendi dini gibi derinliğine bilen, döneminin toplum mühendisleri, felsefecileri, teşkilatçı, dönemin savaş yetenek ve teniklerine sahip gücünü-bilgisini ancak yeri ve zamanı geldiğinde kullanan ALPERENLERDİ)
Osmanlı ordusu toparlanıp geri çekilirken, EMİR KASIM komutasında ki akıncılar, Avrupa şarlarını (şar=Şehir, kent vs.) bastılar... Taa Manş denizine kadar ulaştılar... Özellikle Alman kale-şehirlerini yaktılar....
Avrupa, değil Osmanlının peşinden koşmak, kendi can derdine düştü... Avrupalıya "TÜRKLER GELİYOR!" korkusunu yaşatıp, Almanların, ruhlarına kadar bu korkuyu damgaladılar...
Birkaç yaralı akıncı haricinde geri dönen olmadı. Savaşarak eriyip gittiler...."
Mekanları Tanrı Dağı olsun...
Saturday, March 24, 2007
Devşirmelerin alınmadığı, Osmanlı askeri sınıfı: AKINCI OCAĞI
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment