Osmanlı Devleti, düzenli ve sistemli yapısıyla dünyanın örnek aldığı bir medeniyet kurmuştur. Bizler bu gerçeği ancak arşivlerin incelenmesi sayesinde tanımaya başlayabildik. Osmanlı’nın ekonomi, hukuk, kalite, tıp, içtimai hayat, askeriye gibi birçok alanda uyguladığı sistem, özellikle Amerika ve Avrupa devletleri tarafından incelenmekte ve günümüze uyarlanarak kullanılmaktadır.
Osmanlılardaki “Ahilik Teşkilatı”’nın kalite sisteminin çekirdeğini oluşturduğunu söylemek mümkündür. 13. yüzyıldan itibaren, Selçuklular döneminde oluşmaya başlayan ve Osmanlı devletinin kurulmasında önemli bir rol oynayan Ahiler, hizmet ve içtimai hayatta kalitenin artırılması konusunda büyük katkılarda bulunmuştur. Ayrıca mal ve kalite kontrolü, fiyat tespiti ve esnaf ahlakının kontrol ve denetimi konusunda da önemli görevler üstlenmiştir. Osmanlının ilk yıllarında, pazar yerlerinde sergilenen malların kalitesi, ustanın hünerini yansıttığı için ahilik teşkilatının yapılanmasında kalite kavramı ön plana çıkmış, hammadde, süreç ve ürünler için bugünkü kalite kavramının benzeri olan ve uyulması gereken standartların oluşması sağlanmıştır. Tüm bunları yaparken dinî ölçüler içersinde kul hakkı ve ahlak kaidelerini esas alarak çalışmalar yürütmüşler, ölçüde, tartıda, kalitede ve fiyat belirleme konularında çeşitli temel kurallar koyarak kalite bilincinin oluşmasını sağlamışlardır.
Osmanlı devletinde kalite ile ilgili ilk çalışmaları, Fatih devrinde çıkarılan ve 2. Bâyezid döneminde genel çerçevesi belirlenen “İhtisab Kanunnâmeleri” oluşturur. Bu kanunnameler ile, kalite kavramı yazılı hâle getirilerek uygulamaya koyulmuştur. Bu kanunnamelerde çarşıda satılan ekmeğin, meyve-sebzenin kalitesinden, üretilen mamüllerin kalitesine, bunların üretileceği şekil ve boyutlarına kadar birçok konuda kanun çıkarılmıştır. Fatih devrinde çıkarılan ilk ihtisap kanunnamesinde derinin kalitesi açısından kasapların yüzdükleri deriyi delmemesi için dahi kanunname çıkarılmıştır. Örneğin; “deriyi kasbane (bağırsaktan yapılan kesici bir alet) ile yüzeler, bıçağ ile yüzmeyeler, delük ve yaruk etmeyeler. Eğer deride delük ve yaruk bulunursa yüzen kimesnenin (kimsenin) muhtesib hakkından gelüp cerimesin ala.”
Osmanlı Devleti’nde, üreticilerin kaliteli ürün üretim yapmalarını sağlamak amacıyla başvurulan yöntemlerden bir tanesi de hammadde kontrolü idi. Osmanlı ihtisap kanunnâmelerinde ve taşra kadılarına yazılan emirlerde imalat sırasında kullanılan hammaddelerin kalitelerine dikkat edilmesi gerektiği sürekli olarak vurgulanmış, imalat aşamasında sabuna katılacak suyun niteliği bile büyük ehemmiyet arz ettiğinden üretimde kullanılacak suyun temiz su olması ve ölçüsü oranında suyun katılması istenmektedir. Kalitenin korunmasına yönelik uygulamalardan bir tanesi de numune (prototip) imalat olup mamulün kalitesinin eski düzeyinde tutulması için esnaftan birkaç kişi tayin edilerek numune imalat gerçekleştiriliyor ve esnafın da bundan sonra bu numuneye uyması isteniyordu.1 Mesela, Bursa ihtisap kanunnamesinde çizmeciler hakkındaki 64. nolu kanun maddesinde, bu prototip çizme çeşitleri, hatta her prototipin kendi içindeki olası farklı çeşitlerinin de nasıl yapılacağı ve ne kadar bir fiyata satılacağı detaylı anlatılmıştır. Burada kırmızı sahtiyan çizmesi, şirvani sahtiyan başmak (bir çeşit ayakkabı), mutlak başmak, sağri şirvani başmak, yeniçeri pabucı, firengi sarı pabucı, karasığır firingisi, deste pabucı gibi ayakkabı çeşitlerinin hangi maddelerden nasıl yapılacağı detaylı olarak anlatılmıştır. Bu tasvirde orta kalite üretim örneklendirilir, sonra daha kaliteli malzemenin nerede kullanılabileceği, ayakkabının büyüklüğü (ulu, ulu-orta, orta) ve ne kadar fiyat oynaması yapacağı da detaylı anlatılır: Ve mutlak başmak ki sağrı gön ve üç katar sahtiyan astar sağrı, ökçe ulu, orta ayak olsa narhı on sekiz akçe ola. Ve orta ayak on beşe ola. Ve sağrı başmak ulu-orta olup zikr olunan esbabla olsa otuz iki akçeye ola. Orta ayak yiğirmi altı (yirmialtı) akçeye ola. Meşini beş akçeye alına iç ediğü yedi akçeye ola.
Kalitenin korunması hususunda, esnafın çok duyarlı olduğu çeşitli arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Esnaf, kendi içinde kalite kontrolü yapar; standarda uymayan olursa esnaf idarecileri (kethüda, yiğitbaşı) tarafından ikaz ve ihtarda bulunulur; tespit edilmiş standarda uymayan imalatın devamı hâlinde konu muhtesib ve kadıya götürülürdü. Kadı sicillerinde standardlara uymayanlara dair birçok kayıt vardır. Mesela, abanoz yerine sakız ağacından kabza yapıp üstünü boyayarak abanoz gibi gösteren veya eski çivileri eriterek imal ettiği çivileri yeni gibi satan, yahut standardın altında yağ imal eden veya kumaş dokuyan esnaf bu hâllerinin devamı hâlinde ustalıktan kalfalığa indirilebiliyor (yani artık bir dükkân sahibi olmak yerine başka bir ustanın yanında çalışmak mecburiyetinde bırakılıyor), kürek cezasına mahkum edilebiliyor yahut esnaflık yapması tamamen yasaklanabiliyordu. Bu duruma düşen esnafın pabucu dama atılıyordu ki bu durum günümüze kadar atasözü olarak gelmiştir. Ekmeğin, hangi cins unlardan ne miktarlarda karıştırılarak yapılacağı, bir okka kayısı reçelinde ne kadar kayısı, ne kadar şeker, ne kadar su ve kaynatılması için ne kadar odun kullanılacağı tespit edilir; böylece, hem standart ve kalitesi hem de satış fiyatı belirlenirdi.
Osmanlı devleti, vatandaşına kalitesiz ürün kullandırmamak için üretimde olduğu kadar ithal malların da kalitesini ve sağlığa zararlı olup olmadıklarını kontrol etmiş ve bu konuda nizamnameler çıkarmıştır. Bunları yurdun dört bir yanına dağıtarak devlet sınırları içindeki bütün vatandaşların bu kontrollü ürünleri kullanmaları için gereken hassasiyeti göstermiştir. Kalitenin korunması maksadıyla sınâi ürünlerinin standartlara uygunluğu ciddi şekilde izleniyor, tespit edilen bu standartlar kadı sicillerine kaydediliyor, ülkenin uzak bölgelerine gönderdiği bu standartlara uyulması isteniyordu.
Ahilik örgütünde, ustaların imal edecekleri ürünler standarda bağlandığı gibi, yanlarına almak istedikleri çırak sayısı dahi belirli standartlara bağlanmıştır. Çırakların sayısı arttığı takdirde eğitim istenilen düzeyde gerçekleşmeyeceğinden ustaların sadece örgütün ön gördüğü sayıda çırak almasına izin verilirdi. Günümüz modern çıraklık eğitim sisteminde de benzer anlayış hakimdir. Fakat bu durum teorikte kalıp gerçekte yeterince uygulanamamaktadır. Fakat Osmanlı, bu kuralı dikkatli bir şekilde uygulamış ve çok kaliteli ustaların yetişmesi sağlanmıştır.
Ahi esnafında “müşteri velinimettir” prensibi, toplam kalite yönetimindeki “müşteri kraldır” prensibinin karşılığıdır. Günümüzdeki “toplam kalite yönetimi” ilkelerinde ön plana çıkan müşteri memnuniyeti için ürün kalitesi, bu kalitenin tutturulması için yazılı hâle getirilmiş standartların oluşturulması ve uygulanması, sistemin sürekliliğinin sağlanması için eğitim ve öğretim, sürekli gelişim ve denetleme mekanizmaları, Osmanlı’nın oluşturduğu sistemde tam karşılığını bulmakta ve hassas olarak uygulanmaktadır. Çıkarılan kanunnamelerle bu sistemin ülke içinde uygulanması için “hisbe teşkilatı” (bugünkü belediye hizmetleri) ile sıkı bir denetim mekanizması getirilmiştir. Bugünkü kalite kavramında ön planda olan denetleme mekanizmasındaki denetçilerin tarafsız ve eğitimli olması Osmanlı’da muhtesibin (denetçi) tarafsız, objektif denetim yapabilmesi için bazı şartları haiz olması için kurallar getirilmiştir. Bir muhtesipte, müslümanlık, mükellefiyet, erkek olmak, adalet, kudret, ilim, ilmiyle amil olmak, Allah rızası, iyi ahlak gibi özellikler bulunması gerekiyordu. Bu da bize göstermektedir ki iktisadi ve içtimai hayatta, kalite standardının yakalanabilmesi için ilk başta muhtesibin (denetçi) daha doğrusu insanın kalitesi ön plana çıkmaktadır. Bunlara ilave olarak çok geniş faaliyet ve nüfuz sahasına malik olan muhtesip, çarşı ve pazarı olduğu kadar ahlaki ve dinî davranışları da görüp gözetmek zorunda idi. Vazifeleri arasında, alış-verişte mutat ağırlık ve diğer ölçülerin usulünce kullanılıp kullanılmadığını kontrol, borçlanılan şeylerin ödenip-ödenmediğine nezaret, ahlaki değerlere riayet edilip-edilmediğine bakmak idi.
Kalite kavramının Avrupa ve Amerika’da, sanayi devriminin başladığı 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkması ve Osmanlı’nın 500 yıl öncesinden kalite sistemini yazılı hâle getirerek uygulamaya başlamış olması, o dönemde ne kadar ileri olduğumuzu çok iyi izah etmektedir. Osmanlı, “bizi Aldatan da bizden değildir” hadisi gereğince, vatandaşlarının kaliteli ve hilesiz ürün almalarını sağlamak amacıyla, kalite sistemini kurmuş ve başarıyla uygulamıştır. Bizler ise büyük bir medeniyet olan Osmanlı’ının varisleri olduğumuz hâlde, günümüzde dahi modern kalite sistemini oturtabilmiş değiliz.
İsmail Altınöz, “Geçmişten Günümüze kalite: Osmanlı Örneği”, TMMOB Makine Müh. Odası, II. Kalite Sempozyumu, 15-16 Haziran 2001,
No comments:
Post a Comment