Aslen Elazığ’ın Palu ilçesinden olan Said, 1865’de dünyaya geldi. Doğumundan birkaç yıl sonra, babasının Hınıs’a yerleşmesi üzerine burada kur’an-ı kerim ve fıkıh ilimleri okudu. Zaten ilimle uğraşan bir aileden geliyordu. Dedesi şeyhlik yapmış, amcası ise Palu müftüsü idi. Babası nakşi şeyhi ve Said’in nurhani hocasıydı. Şeyhlikte Said’e babasından kalmıştı. Dış görünüş itibariyle etkileyici bir insandı. Nüfusunu genişletmek için Cibran aşiretlerinden bir kızı nişanına aldı. İki evliydi ve ailesi kalabalıktı. Zamanla Said, doğu vilayetlerindeki bir çok aşiret reisi ile tanıştı, ilişkiler kurdu. Şeyh Said kendi adıyla anılan ayaklanma bölgesinde etkin konumda olan herkesi tanımakla kalmaz, bölgeyi de çok iyi bilirdi. Büyük sürüleri olması Şeyh Said’e silah ve cephane gibi gerekli nakdi kaynakları temin etmesine yaramakla kalmayıp, cephelerin kurulacağı mıntıkalara da, şüphe uyandırmadan girip çıkma avantajı veriyordu. Ayaklanma öncesi bir yığın temasta bulunabilmesi ve planlar yapması işte bu avantajı sayesinde olmuştur.
Doğuda Şeyh Said, memleketteki büyük çaplı değişimi içine sindiremeyerek izleye dururken; İstanbul’da Kürt Teali Cemiyeti ve Cibranlı Halit Bey’le T.B.M.M. ‘de millet vekili olan Yusuf Ziya Bey, oluşturulmak istenen yeni çizgiye dur demenin planlarını tasarlıyorlardı. Yusuf Ziya Bey, Erzurum’a gelip Cibranlı Halit’in evinde bir hafta misafir oldu. Aralarında verilen bir kararla; Doğudaki aşiretlerin harekete geçirilmesi için gerekli yolları araştıracaklardı.
Fakat bunun için halkın desteğini alabilmek konusunda bir manevi önder gerekiyordu. Bu önder de bütün doğuda sevilen sayılan Şeyh Said Efendi’ydi. Yusuf Ziya, Cibranlı Halit’le birlikte verdikleri kararı Şeyh Said Efendi’ye anlatırlar. Şeyh Sait’in onayı ile de kendisinden aldığı bir mektupla beraber bölgedeki aşiretlerin ileri gelenleriyle görüşmeye başlar. Yapılan bu ziyaret ve görüşmeleri tümünden Ankara İstihbaratı haber almıştır. Bunu üzerine M. Kemal Paşa, 1924 ekiminde Pasin depremi sebebiyle geldiği Erzurum’dan Ankara’ya dönerken Cibranlı Halit ile Yusuf Ziya’nın tutuklanmalarının emreder.
10 Ekim 1924’de Y.Ziya Erzurum’da yakalanır. 20 Aralık 1924 gecesi Erzurum Kolordu Müfrezesi Cibranlı Halit Bey’i gözaltına almıştır. Cibranlı Halit aynı gece Erzurum’dan Bitlis cezaevine gönderilir. General Kazım Dirik’in ilk görevi Şeyh Sait Efendi’yle Hasanan aşireti önderi Halit’i yakalamaktı.
Ancak, Horasan aşireti nüfuslu bir aşiret olduğundan, Halit Bey’i yakalamak kolay olmamıştır. Önce Horasan’lı Halit üzerine bir müfreze gönderir. Haberi alan Halit Efendi aşiretine durumu anlatır. Çatışmaya meydan vermez. Hükümete karşı hiçbir kötü niyeti olmadığını bildirir.
Bunun üzerine durum General Kazım Bey’e bildirilir. O da birliğin emre uyması ancak, bir grup askerin birlikten ayrılıp, Hınıs’ın Köksü Bölgesinde 5 ay kadar önce bir yüzbaşı ile altı askerin vurulması olayında adı geçen Zirkanlı Kerem’in yakalanarak Bitlis’e getirilmesi talimatını verir.
Bu talimat üzerine askerler Kerem’in köyünü kuşatırlar. Kerem ile 50 kişilik etrafı girişilen çatışmadan sonra Hasananlı Halit’in yanına firar ederler. Hasananlı Halit o sırada Bitlis Cezaevi’nde bulunan Cibranlı Halit’i kurtarmak için Kerem’i Varto’da Cibranlı Halit’in amcası İsmail’e gönderir. Malazgirt’ten ayrılan bir bölük asker de ardı sıra Varto’ya ulaşmışlardır. Kerem daha sonra Şeyh Said’in Karlıova üzerinden Melekân Köyü’ne geçeceğini haber almıştır. Bunun üzerine 30.12.1924 günü Şeyh Said’i karşılamak üzere yola çıkar.
Bu aşamada Erzurum valiliğinin bir emriyle 22 aralık 1924’de Şeyh Said Hınıs Karakolu’na götürülmüştür. Kendisine halkı isyana hazırlamak ve Cibranlı Halit ile Yusuf Ziya’yla işbirliği suçu isnat edilir. Şeyh Said suçlamaları reddeder. Ortada bir delil olmadığından Hınıs Kaymakamı Maksun Bey, Erzurum’a telgraf çekerek Şeyh Said Efendi’nin masum, iftiraların asılsız olduğunu bildirir ve Şeyh Said Efendi’yi serbest bırakır.
İLK KARAR VE GİRİŞİMLER
Şeyh Said Hınıs’tan 27 Aralık 1924 tarihinde Kırıkhan Köyü’ne gelir. Zirkanlı Miralay Selim Bey ile bölgenin tüm ileri gelenleri Şeyh Said Efendi’yi burada ziyaret ederler. Şeyh Said burada ilk kararı açıklar. Bu karar Şeriat-ı Garray-ı Ahmediyye için harekete geçmektir. Ancak Varto ve Hınıs bölgelerindeki aşiretler hükümet safında olduklarından katılımları mümkün olmaz. Şeyh Said, oğlu Ali Rıza Efendi ve beraberindeki bölge ileri gelenleri 6 Ocak 1925 günü Kırıkhan köyünden Karineş köyüne gelip Cibranlı Halit Bey’in evinde ikinci toplantıyı yapar. Toplantıda şu kararlar alınır:
Şeyh Said, Genç, Hini, Lice, Silvan, Diyarbakır, Erzurum, Ergani bölgelerinin ileri gelenleriyle görüşmeler yapacak ve daha sonra Çapakçur’a dönerek kıyamı başlatacaktır. Daha sonra Diyarbakır’ın güvenliğini sağlayacaktır.
Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza Efendi Melekân köyünden Şeyh Said in bir fetva suretiyle Solhan, Ömeran, Zihti Aşiretlerini gezip Muş ovasına ve oradaki ilçe halkına durumu bildirecek ve Malazgirt’te bir güç birliği yapılıp Muş-Bitlis kontrol altına alınacaktır.
Hareket günü Melekân’lı Şeyh Abdullah, Solhan, Ömeran gibi aşiretler Varto merkezini denetim altına alacaktır.
Kıyamdan sonra Gökdere’li Şeyh Şerif Efendi, Palu bölgesindeki aşiretlerle Elazığ denetimini sağlayacak ve Zaza aşiretleriyle Erzincan’a geçirilecektir.
Şeyh Said bu kararların ardından büyük bir cemaatle 15.01.1925 günü Darahini vilayet merkezine geldi. Burada halkın kendisine gösterdiği saygı ve sevgi üzerine vali ve hükümet erkanı bile Şeyh Efendi’ye saygı ziyaretinde bulunmuşlardır.
Harekete katılım şu şekilde olmuştur. Ayaklanmaya daha çok Lice-Hani ve Çapkur havalisinde yaşayan Zaza aşireti mensupları katıldı.
Şırnak, Cizre, Siirt, Midyat ve Mardin Yöresinde yerleşik aşiretlerin tarafsızlıkları sonucu etkileyen en önemli stratejik zayıflığa yol açmıştır. Bu aşiretlerin ayaklanmaya katılmamalarının önemli bir sebebi vardı. Hükümet tarafından kendilerine vaad edilen para ve mevki bazında imtiyazlar hareketi potansiyel çapı, işte bu umutlar ile baş kaldırının dışında kalmayı yeğleyen Şırnak ahalisinin tarafsızlığındandı. Tam olarak bir katılım söz konusu olsaydı Sivas’ı almak bile mümkün olabilirdi.
Hareket içinde Ankara’nın durumu şöyleydi;
Şeyh Said Ayaklanmasının geniş çaplı bir ayaklanma olduğu anlaşılınca, Fethi Bey hükümeti gerekli gördüğü önlemleri aldı. Bu önlemlerden salt askeri nitelikte olanları, ordunun seferber edilerek doğuya yığılması ve böyle bir toplama-kaydırma işlemi için zorunlu mali kaynakların bütçeye ek ödenek koyarak temin edilmesi şeklinde gösterilebilir.
Sıkıyönetim 21 Şubat 1925’de çıkarılan İdare-i Örfiye Kanunu ile sağlanmıştır. Bu kanunun çıkarılmasından bir hafta sonra, camilerde vaaz etmeleri yasaklanan on hocanın adını veren bir haber çıktı gazetelerde. Haberde “Mürteci hocalar cevami-i şerifede vaazdan men edilecektir.” şeklinde hükümet duyurusu da veriliyordu.
İnönü’nün arkasından Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt hükümetin getirdiği kanun maddesini şöyle belirtir: “Dini alet ihtihas ederek, zihinleri karıştıranlar en az iki sene kürek olmak ve en ağırı idam olmak üzere cezalandırılırlar.”
ERKEN GELEN KIVILCIM
Eylülde patlak veren ve ordu birliklerimizce bastırılan Nasturi isyanında rol oynadıysa da delil yetersizliğinden hakkında bir işlem yapılmamıştır Şeyh Said’in. Uzun süredir süren bağımsız Kürdistan kurma çalışmaların da liderlik görevini yüklenenlerden biriydi. Oğullarıyla birlikte çevredeki otoritesinin de gücüyle hazırlıkları tamamlamaya çalışıyor ve İstanbul’daki grubun dış destek sağlama çalışmalarından bir sonuç elde edilmesini bekliyordu.
Sonradan tarihimize “Şeyh Said Ayaklanması” olarak geçen isyan, 13 Şubat 1925’de patladı. Palu’daki dedesinin mezarını ziyaret için Hınıs’dan yola çıkan Şeyh o zaman Elazığ’a bağlı olan Eğil bucağının Piran Köyü’nde bir süre dinlenmek için bir eve yerleşti. Yanındaki adamlarından bazıları hakkında tutuklama emri bulunduğunu söyleyerek bu kişileri yakalamak için köye gelen bir jandarma müfrezesinin üzerine ateş açılması, isyanı başlatan ilk kıvılcım oldu. Aslında isyan erken başlamıştı. Hazırlıklar tam bitirilmemiş olduğu halde olayların birden bu şekilde gelişmesi Şeyh ve adamlarını geriye dönülmesi olanaksız bir yola çıkartmıştı ve hareketin sürdürülmesi gerekiyordu. Gerçek niyetlerine “Din elden gidiyor.”, “Türkiye saltanatsız ve hilafetsiz olamaz.” gibi sloganların ardına gizleyen asiler ellerinde yeşil bayraklar ve kur’an’lar olduğu halde isyanı genişletme harekatına girişerek Drahni’yi ele geçirdiler. 20 Şubat’ta Palu düştü. Ertesi gün, hareketi bastırmakla görevlendirilen iki süvari alayının asilerce esir edilmesinden sonra, Elazığ yolu açılmış oluyordu. Birkaç gün sonra Elazığ’da isyancıların eline geçti ve şehirde büyük bir yağma başladı.
İsyancıların bu başarıları Diyarbakır’ı kuşatmalarına kadar sürdü. Diyarbakır’a gerçekte olmayan bir Kürt Devletinin başkenti gözüyle bakıldığından asilerce büyük önem taşıyordu, ele geçirilmesi gerekiyordu. Ancak şehirdeki askeri birliklerin, halkında yardımıyla yaptıkları savunma sonucu tutunamayacaklarını anlayan isyancılar bölgeden çekildiler. Şeyh ilk yenilgisini böylece almış oluyordu. Bu tarihten sonra, askeri birlikler, asilerin ellerindeki bölgeleri kurtarmak amacıyla geniş bir temizlik harekatına giriştiler. Başarılarıyla süren bu harekat sonunda, Şeyh Said ve başlıca yardımcıları büyük bir darbe aldı. Ayaklanmanın başı Şeyh Said, 14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan gece teslim oldu. Bu olayı Diyarbakır’da daha sonra gazetecilere şöyle anlatacaktı
“-Her taraf karla kaplıydı. Ordu birliklerinin bu dönemde karşımıza çıkacağını düşünmüyorduk. Ama yetiştiler. Çoğumuz Meneşküt Kazası’nda toplanmıştık. Bir karar almak zorundaydık. Önce Van’a gitmeyi orada Nuh Bey’i bulmayı düşündük. Van’dan kolaylıkla İran veya Irak’a geçe bilirdik. Ama Van’a bu karlar arasında gitmek güçtü. Yolda ölebilirdik. Artık her taraf askerle dolmuştu. Sonunda askere teslim olmayı kararlaştırdık. En yakınımızdaki büyük komutan Osman Nuri Paşa’ydı. Ona haber gönderdik.”
O. Nuri Paşa isyancıların teslim olma dileğini öğrenince güçlü bir kuvvetle onların yanına giderek hepsini Cumhuriyet Hükümeti adına yakaladı. Şeyh Said bu yakalanma için:
“Tüfeklerimizi ve paralarımızı aldılar.” diyordu. Paşa gerçekten almış ve zapta geçirerek Diyarbakır İstiklal Mahkemesine bildirmiştir.
ŞEYH SAİD YARGILAMASINDA KARAR
Dava dosya ve evrakların incelenmesinden sonra 28 Haziran 1925’de İstiklal Mahkemesi’nin kararı şöyle olmuştur:
“Yapılan mahkemelerden ve tetkiklerden sonra tekke ve zaviyelerin birer kötülük ve fesat ocağı oldukları ve bu tekkelerde, zaviyelerde şeyhlerin kendilerine Allah süsü vererek halkı kendine taptırmak gibi dinin kabul edilemeyeceği fiiller işledikleri, mahkeme huzurundaki ifadelerinden anlaşılmasından dolayı, Şark İstiklal Mahkemesi yargı bölgesi içindeki bütün tekkelerle zaviyelerin kapatılmasına, kaldırılmasına karar vermiştir.”
Şeyh Said’in meydana getirdiği isyan ve yapılan yağmalar sonucu Şeyh Said’in ve yardımcılarının idamına ve yardım edenlerin tutuklanması kararı alındı.
KAYNAKÇA
Aras, İlhami, Adım Şeyh Said, İlke Yayınları, İst. 1994
Fırat, M.Şerif Doğu İlleri ve Varto Tarihi, 1945
R. Olson, Şeyh Said İsyanı,
Tuncay, Mete, Tek Parti Yönetimi,
Cumhuriyet, 27 Şubat 1341
Cemal, Behcet, Şeyh Said İsyanı, Sel Yayınları, İst. 1955
Türk Yayın Tarihimiz, Milliyet Gazetesi Yayınları, İst. 1994
Monday, February 19, 2007
ŞEYH SAİD VE İSYANI
Labels:
isyan,
osmanlı,
osmanlı adaleti,
osmanlı hukuku,
şey said,
şeyh said isyanı
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment